Bahar Yavuz Hakkında

E-posta Adresi:

Bahar Yavuz Tarafından Yazılan Yazılar


Bu ay mayıs. İçinde ait olduğu mevsimlerin başlangıçlarını ve heyecanlarını da barındıran renkli bir ay. Hele ki çocuklar için yaz tatiline giden yolun son dönemeci de denebilir. Okullar kapanmadan, hadi kaldığımız yerden devam edip Okulda Birlikte Hayatta Birlikte'ye dair eksik bıraktığım düşüncelerimi tamamlayalım.


Bu ay heyecan verici süreçlerinin bir parçasına dâhil olduğum için çok mutlu olduğum bir birimi ve onun güncel projesini paylaşmak istedim sizinle. Bilgi Üniversitesi SEÇBİR'den Melike Ergün'le,  öğretmenlerle beraber yürüttükleri “Eğitimde Engelli Hakları: Okulda Birlikte, Hayatta Birlikte” projesini ve projeyi bugüne getiren çalışmaları konuştuk kısaca. Gelecek ayda da katıldığım oturumların bende yarattığı izlenimleri paylaşıyor olacağım.  Bu işe emek koyarak SEÇBİR'le yürüyen herkese en samimi teşekkürlerimle…

1) SEÇBİR kimdir? Neler yapar?


Bir yolculuktu bu ve yolun sonunda

Ulaşmak istediğim kendimdi

                                    Ataol BEHRAMOĞLU

 

Bundan iki ay evvel, sizlerle tek başına çıktığım ilk yolculuğuma dair bilgiler paylaşmaya başlamıştım. Yazının ardından yeni bir başlangıç dalgası beni kapıp başka bir yere uçurunca, deneyimin daha duygusal içerikli kısmı bu zamana kaldı. Umuyorum ki hala bir yerlerde yazacaklarımı beklemektesinizdir.

Yazımın yayımlanmasının ardından aldığım geri dönüşlerin bende bıraktığı izlenimlerle başlamak istiyorum.


Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!

Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.

Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça

Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,

Dalga kıvrımları ardında büyür tenhalık

Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.

                                                           Yahya Kemal Beyatlı

 


Burası defalarca geçtiğim, metrelerce yarı çevremin boşluk olduğu, zaman zaman koşturan insanlar ve onların yankılanan sesleriyle dolup boşalan bir alan. Onlarca kez aynı yerlerden geçip, yüzlerce kez aynı soru ve cümleleri duyduktan sonra kendimi otomatik pilota almışım gibi, zihnimi meşgul eden başka düşüncelerin arasından çıkarıp fırlatıyorum kelimeleri. Ve sonra yine aynı alışkanlıkla kaldığım yerden devam ediyorum. Derken zemin değişiyor, yürürken en çok keyif aldığım dar koridor… İçimde yanımdakini bırakıp doludizgin koşarak geçme isteği...


Burası defalarca geçtiğim, metrelerce yarı çevremin boşluk olduğu, zaman zaman koşturan insanlar ve onların yankılanan sesleriyle dolup boşalan bir alan. Onlarca kez aynı yerlerden geçip, yüzlerce kez aynı soru ve cümleleri duyduktan sonra kendimi otomatik pilota almışım gibi, zihnimi meşgul eden başka düşüncelerin arasından çıkarıp fırlatıyorum kelimeleri. Ve sonra yine aynı alışkanlıkla kaldığım yerden devam ediyorum. Derken zemin değişiyor, yürürken en çok keyif aldığım dar koridor… İçimde yanımdakini bırakıp doludizgin koşarak geçme isteği...


Bir kitabı okumak, içinde bir yığın eylemi, anıyı, beklentiyi, hikâyeyi barındıran bir kelime dizisinin var ettiği bir dünyaya misafir olmaktır.  Görmeyen bir birey içinse, tüm hatırlamaların üstüne -Braille okuyabilme şansına erişenler için- noktaların hissi, dinlediğimiz sesli kitapların okuyanlarının sesiyle beraber arka planı, CD ya da kasetin dokusu, online kütüphanelerin katalogunun ekran okuyucu sesiyle canlanışı demek.  Braille baskı kitaplarımı gece uyandığımda kimse tarafından fark edilmeden okuduğum çocukluk günlerim, sayfalardaki noktaların netliği kadar ulaşılabilir… Devamını Oku...


Her şeyin bir ilki, bugün bize alışılageldik görünen her olgunun  onu bir normal haline getiren bir ilk olayı vardır. Bu neden mi o kadar önemli? Çünkü bugün şikâyet ettiğimiz, kendimizi rahatsız hissettiğimiz,  sergilenmesiyle ayrımcılığa uğradığımızı savunduğumuz her şeyin dünde bir karşılığı mevcut. İster günü kurtarmak adına olsun, ister  zihniyet ve tutum açısından bir adım öteye götüreceğine inanıyor olalım, o olaylar çizgisinin başına koyduğumuz nokta kaçınılmazın vücut buluşuna hizmet eder. Üstelik bu durum hiçbir coğrafya ve insan topluluğu için bir istisna da oluşturmaz.… Devamını Oku...


Biz insanlar şu yeryüzüne ayak bastığımız ilk andan beri, çok şeyler yıkıp yenilerini yaptık, nice kapıları yerlerinden oynatıp nicelerini bir sonraki ihtiyaçlarımız belirene dek varlık gösterecek biçimde inşa ettik! Kimliğimiz, inancımız, görüşümüz ne olursa olsun, kendimizi var ettiğimiz her adımda efsaneler anlattık, kahramanlık hikâyeleri yazdık. Bazen attığımız her adım kazındı belleğimize, bazense yer eden yalnız parıltılarıyla göz dolduran dönemeçler, başarılar oldu.

 


Geçen ay Lacan’ın perspektifinden yola çıkarak, hayatimizi kimi noktalarda kâbusa çeviren Öteki den bahsetmiştik. Aslında toplumsal uyumu sağlaması beklenen kurallar bütününü bize benimseten Öteki, ayni zamanda kendi zihinsel kabulünü kendimizle özdeşleştirme amacı da güttüğünden, Öteki tarafından tanımlanmış bir "engellilik" algısının her türlü kişi ve kurumca beslenip doğrulanması da gerekecektir. Bu bazı açılardan kendimizi karşılaştırdığımız küçük öteki olabileceği gibi, kendimiz yahut var olan düzenin sürdürebilirliğini destekleyen bir kurum da olabilmektedir.


Sayı 35, Ocak 2017

 

Yeni yıla geçmişin sürükledikleriyle, ölümlerle girerken kendime, her gidenin yaşayacağı mutlu anlar hatırına yaşamak, üretmek, yazmak gerekliliğini hatırlatarak bu ay küçük bir perspektif katkısı yapmak istediğim bir konuyu paylaşacağım sizlerle. Freud’dan sonra nesne ilişkilerine evrilen kısımdan psikanaliz kuramına yeni bir perspektif kazandıran Fransız ekolünden Jacques Lacan’ın kavramsallaştırması ışığından engellilik tutumlarından birini irdelemek üzere bilgisayar başına geçiyorum.


Bu satırları karlı bir Litvanya akşamından yazmaya başlıyorum. Klasik bir cümleyle başladım fakat klasik bir hikâyeyle gelmiyorum size. Birçok körün maruz kaldığı önyargıların alışılagelmiş gerçekliğine biricik bir yaşanmışlıkla dokunacağım. Belki onu kırıp parçalayacak bazı sözcükler, belki de çatlaklar yaratacak duvarlarında... Bu netleştiremediğimiz etkinin geri dönüşleri olacağını öngörebiliyoruz her hâlükârda. Vilnius'ta heyecanlı bir kör yolcunun neler yaşamış olduğunu dinlemek için koltuğunuza yaslanın ve uçuşa başlayın.


Yaşamdan bir sahne, uğruna birkaç söz edecek kadar değerli göründüğü için yine yazmaya sarılma ihtiyacı hissettim.
 Bu sefer genelin aksine, aralarında diyaloğun geçtiği insanlardan hiçbiri bir engele sahipmiş gibi görünmüyor. İki çocuk belli ki bir nedenden ötürü bozuşmuşlar... Arkadaki, küsüp önden hiçbir şeyi dinlemeden giden çocuğun dikkatini bir şekilde kendi üzerine çekip onu durdurmaya uğraşıyor.
"Salak Recep!"
"Aptal Recep!"
"Mal Recep!"
"Geri zekalı Recep!"
...


Hayatımızda bize dokunan bir şeye dokunuyor olmak, paylaşmayı gerektiren bir büyüklüğe sahiptir.  Şimdi beni oturup yazmaya iten tam da bu aktarımın büyüsüne olan inancım. Niceliklerin materyal değerleri dışında insan oluşumuzdan kaynaklı birtakım varlıklarımız için pek bir anlam ifade etmediği, aynı olayların, durumların, kişilerin bizdeki izleri üzerinden tanımlanabileceklerinden hareketle kişisel yaşanmışlığım üzerinde birkaç söz etmek istedim.