Bilenler bilir, ben hastalığı sonucu hem kör hem topal biriyim. Yeti farkımı çiftlemenin de sonucu olarak bağımsız hareketim dışarı alanlarda sıfır derecesinde. Bu sebeple yirmi bir senedir işe yakınlarımın, çoğu kez babamın desteğiyle gidip geliyorum. Geçtiğimiz günlerden birinde, yazdan kalma ilkbaharı kıskandıracak kadar ferah bir sonbahar sabahında yine işe gidiyorum. Tabii ki yanımda babamla. İçimde aylar önce yaşadığım yoğun bakım tecrübesinin son kalıntılarını da hemen hemen atmış olmanın mutluluğuyla.… Devamını Oku...
Gülcan Altun Hakkında
1977 yılının Nisan ayında, ülkenin en doğu ucunda hayata “Merhaba” dedi. Ancak onu kavramaya çalışması en batı ucunda bir deniz kentinde oldu. Bu kentte tüm eğitim hayatını ve geri kalan yaşamını sürdürdü ve hala sürdürmektedir. Hiç içine sindirmese de Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ve yine hiç içine sindirmese de Maliye’de memur olarak çalışmaktadır. 11 yaşındayken uzunca bir süre belirlenemeyen bir sebeple gözlerini kaybetti. Trajikomik bir tesadüf gibi 22 yaşında ise belden aşağı felç geçirdi ve anlaşıldı ki NMO (yaygın duyulan adı: Devic) hastasıdır. Sonrasında felcin izlerini büyük ölçüde atlatmış olsa da hala desteksiz yürümekte zorlanmaktadır. 33 yaşını hasarsız atlattı fakat 44 yaşına vedası hastanenin yoğun bakım ünitesinde oldu. Buraya gülücük resmi koymak istedi ama beceremedi. Engelsiz Erişim Derneği tarafından yayımlanan EEEH Dergi’nin yazar kadrosunda yer almaktan gurur duyduğunu her fırsatta ifade eder. Bundan başka en vazgeçilmezi ise türkülerdir.
Yazara,
e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.
Gülcan Altun Tarafından Yazılan Yazılar
Bilenler bilir, ben hastalığı sonucu hem kör hem topal biriyim. Yeti farkımı çiftlemenin de sonucu olarak bağımsız hareketim dışarı alanlarda sıfır derecesinde. Bu sebeple yirmi bir senedir işe yakınlarımın, çoğu kez babamın desteğiyle gidip geliyorum. Geçtiğimiz günlerden birinde, yazdan kalma ilkbaharı kıskandıracak kadar ferah bir sonbahar sabahında yine işe gidiyorum. Tabii ki yanımda babamla. İçimde aylar önce yaşadığım yoğun bakım tecrübesinin son kalıntılarını da hemen hemen atmış olmanın mutluluğuyla.… Devamını Oku...
Geçenlerde komşularla apartmanın önünde oturuyorduk. Birkaç bina ötede oturan bir komşumuzun zihinsel yeti farklılığı bulunan yaklaşık 14 yaşlarında bir kızı var. Adına bu yazıda "Ege" diyelim. Ege'nin ondan yedi-sekiz yaş küçük bir kardeşi daha var. Otururken aramızda Ege de vardı. Bir süre sonra kardeşi gelince Ege kalktı ve onun yanına gitti. Ona bir şeyler söyledi. Ege'nin yeti farkından dolayı konuşması net ve anlaşılır değil çok zaman. Kardeşi, sokaktaki gürültünün de etkisiyle ablasının ne dediğini anlamadı. Annesine dönüp "Bu ne diyor? Ben anlamıyorum" dedi… Devamını Oku...
Geçenlerde komşularla apartmanın önünde oturuyorduk. Birkaç bina ötede oturan bir komşumuzun zihinsel yeti farklılığı bulunan yaklaşık 14 yaşlarında bir kızı var. Adına bu yazıda "Ege" diyelim. Ege'nin ondan yedi-sekiz yaş küçük bir kardeşi daha var. Otururken aramızda Ege de vardı. Bir süre sonra kardeşi gelince Ege kalktı ve onun yanına gitti. Ona bir şeyler söyledi. Ege'nin yeti farkından dolayı konuşması net ve anlaşılır değil çok zaman. Kardeşi, sokaktaki gürültünün de etkisiyle ablasının ne dediğini anlamadı. Annesine dönüp "Bu ne diyor? Ben anlamıyorum" dedi… Devamını Oku...
Çeşitli vesilelerle adını birkaç kez duyup hayli merak ettiğim bir filmin betimlemesi üzerine yazacağım bu ay. Filmin adı, “Susuz Yaz.” Sinema tarihimiz için oldukça önemli olduğu halde daha önce televizyonda hiç rastlamadığım bir film. “Acaba izledim de ben mi bilmiyorum” diye de düşündüm doğrusu. Şöyle ki benim jenerasyonum bilir. Bizler çoğu filmi başladıktan bir süre sonra yakalar ve adını bilmeyiz. Hele biz körler evde yalnız TV seyrediyorsak, başından da yakalasak asla öğrenemeyiz ekranda oynayan filmin adını veya diğer özelliklerini.… Devamını Oku...
“Bu ay ne yazsam” diye düşünüyordum. Canım hiç film değerlendirmesi yapmak istemiyordu. Ben toplumsal olayları değerlendirmede diğer dergi arkadaşlarım kadar başarılı bulmuyorum kendimi. Bu sebeple yine “Uf!” diyerek arşivimdeki yeni indirdiğim filmleri araştırırken kaydetmiş olduğum bir haber metni dikkatimi çekti. Aralık 2021 paylaşımı bir haber bu. Konu Aralık ayı olunca tabii ki Engelliler Günü etkinliklerinden biri.
Okul yıllarında da hep böyleydim ben. Ödevlerimi Cuma’dan bitirip gönül rahatlığı içinde hafta sonunu geçirmeyi planlar ama daima Pazar geceye kalırdım. Veya her sene başında “Derslere günü gününe çalışacağım” diye kendime söz verir ama hiç başaramazdım. İşte şimdilerde de “Her sayı çıktığında diğer sayının yazısını hazırlayayım” diyorum, dediğimle kalıyorum. Değerlendirmek üzere ele aldığım filmi incelerken daha geniş zamanımın olmamasına hayıflandığım için size bu açıklamayı yaptım doğrusu sevgili okuyucu.… Devamını Oku...
Yazımı yazmaya başladığım sıcak bir Mayıs gününden merhaba sevgili okuyucu. Bu ay yüzüncü sayı münasebetiyle özüme dönmeye karar verdim. Yani bir sesli betimleme değerlendirmesi yapacağım. Zira EEEH Dergi üzerine konuştuğumuz her programda söylediğim gibi dergimizin kurulduğu ilk gün ben ürkekçe bu görevi kabul etmiştim. Aradan geçen yüz sayıda pek çok filmi sizler için mercek altına almaya çalıştım. Gelen yorumlardan ve eleştirilerden pek de fena olmadığını anladım.
Bir ay aradan sonra merhaba arkadaşlar. Aslında pek bir şey yazabilecek durumda değilim. Detaylı bir sesli betimleme incelemesi yapamam. Aklımda bir konu yok. Ayrıca bilgisayar başında uzun zaman geçirebilecek durumda da değilim. Bu kadar bahaneden sonra ne mi diyeceğim? Sizlerin de gerek telefonla gerek Teknokör Google grubu aracılığıyla tanık olduğu son iki aylık sürecimi birinci ağızdan anlatayım dedim.
Gülcan Altun: Öncelikle sizi tanıyabilmek adına kısaca Ezgi Yalınalp kimdir?
Bu ay dergimizin sekizinci doğum gününü kutluyoruz biliyorsunuz. Malum nur topu gibi bir bebeğimiz olmuştu 2014 Şubat'ında. Özene bezene kâh sevinçle kâh üzüntüyle kâh kızıp kâh kavga döğüş büyüttük bebeğimizi ortaklaşa. Aramıza katılanlar, sonra yolunu ayıranlar oldu bu süreçte. Her geliş gidişte kazandık ve hayat gibi kaybettik biraz da. Bebeğimiz artık büyüdü ve çocuk oldu. Hatta ergenlik yaşının çok düştüğünü göz önüne alırsak ergen bile diyebiliriz kendisine.
“Bu ay hangi filmi yazabilirim?” diye düşünürken 3 Ocak 2022 tarihinde Engelsiz Erişim Derneği ev sahipliğinde EEEH Dergi ve Düşün Sorgula Üret Kolektifi işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz ve Engelli Kadın Derneği ile LAMBDA İstanbul Derneği'nin de katıldığı seminer sonrası kararımı verdim. Bunda yazarlarımızdan Meral Sözen'in daha önce yayımlanmış yazısının da etkili olduğunu söylemeliyim. Evet, Meral aylar önce yine aynı adla, aynı filmi konu alan bir yazı kaleme almıştı bu sayfalarda. Benim filmi ele alış nedenim ise bildiğiniz sebeple.
İzlediğim bir televizyon programındaydı yanlış anımsamıyorsam. "Aklını hırsının emrine verirse insan, sonuç felakettir. Ancak hırsını aklının emrine verirse başarı kaçınılmazdır" diyordu dinlenen kişi. Oysa hırsı kötü anarız hep. Özellikle biz başarılı yeti farklılardan bahsederken "hırslı" dendi miydi "Hırslı demeyelim de azimli diyelim" denir. Oysa ben hırsı azimden daha inatla tutunmaktır gibi görürüm hedeflediğine. İşte size bu ay betimlemesini değerlendireceğim film, böyle bir hırsın hikayesi. Aklını hırsının emrine vermiş bir adamın mütevazı savaşı.… Devamını Oku...
Ekim ayı festival ayı biliyorsunuz. Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali'nden söz ediyorum. Ancak sizin için Eylül sayımızda Gizem, Kasımda ise Dilek gayet detaylı ve güzel anlattılar olanı biteni. Ben size bambaşka bir Ekim festivalinden bahsedeceğim. Bence tahmin ediyorsunuz. Evet evet doğru bildiniz. Engelsiz Filmler Festivali. Ekimin başka bir erişilebilir getirisi.
Başlığın çok iç karartıcı olduğunun farkındayım. Ancak kendimi birkaç yıldır alamadığım bir düşünceden sizleri de haberdar etmek ve biraz da siz düşünün demek istedim. Tabutta da ayrımcılığa uğruyoruz biliyor musunuz? Ne alaka mı? Anlatayım.
Başlığın çok iç karartıcı olduğunun farkındayım. Ancak kendimi birkaç yıldır alamadığım bir düşünceden sizleri de haberdar etmek ve biraz da siz düşünün demek istedim. Tabutta da ayrımcılığa uğruyoruz biliyor musunuz? Ne alaka mı? Anlatayım.
Geçenlerde komşularla apartmanın önünde oturuyorduk. Birkaç bina ötede oturan bir komşumuzun zihinsel yeti farklılığı bulunan yaklaşık 14 yaşlarında bir kızı var. Adına bu yazıda "Ege" diyelim. Ege'nin ondan yedi-sekiz yaş küçük bir kardeşi daha var. Otururken aramızda Ege de vardı. Bir süre sonra kardeşi gelince Ege kalktı ve onun yanına gitti. Ona bir şeyler söyledi. Ege'nin yeti farkından dolayı konuşması net ve anlaşılır değil çok zaman. Kardeşi, sokaktaki gürültünün de etkisiyle ablasının ne dediğini anlamadı. Annesine dönüp "Bu ne diyor? Ben anlamıyorum" dedi… Devamını Oku...
Geçenlerde komşularla apartmanın önünde oturuyorduk. Birkaç bina ötede oturan bir komşumuzun zihinsel yeti farklılığı bulunan yaklaşık 14 yaşlarında bir kızı var. Adına bu yazıda "Ege" diyelim. Ege'nin ondan yedi-sekiz yaş küçük bir kardeşi daha var. Otururken aramızda Ege de vardı. Bir süre sonra kardeşi gelince Ege kalktı ve onun yanına gitti. Ona bir şeyler söyledi. Ege'nin yeti farkından dolayı konuşması net ve anlaşılır değil çok zaman. Kardeşi, sokaktaki gürültünün de etkisiyle ablasının ne dediğini anlamadı. Annesine dönüp "Bu ne diyor? Ben anlamıyorum" dedi… Devamını Oku...
İzlediğim ilk seferinde müziğiyle beni büyülemiş olan bir filmden söz edeceğim bu ay sizlere. Zaman geçip de yaşım ilerlediğinde başka açılardan da dikkatimi çeken bir film oldu “Kurbağalar”. Betimleme Tartışmaları grubunda, GETEM'e eklenen sesli betimlemeli filmler başlığıyla adını okuyunca yüzümde güller açıldı adeta.
Belgeseller, görselliği çok fazla olan yapımlardır genellikle. Bu yüzden meraklısı körler için eğer yanında iyi bir betimleyici yoksa izlense de pek çok boşluk kalmış olur, seyir sonunda aklında izleyici körün. Bu sebeple sesli betimleme ile birlikte belgesel tutkunlarının umutları yeşerdi. Bunu, sık sık taleplerini gördüğüm Betimleme Tartışmaları grubundan da gözlemleyebiliyordum. SEBEDER son zamanlarda bu işe iyice eğilmeye başladı taleplerden de yola çıkarak sanırım. Bunlardan en dikkat çekenlerden biri de Göbeklitepe Belgeseli elbette.