Okul yıllarında da hep böyleydim ben. Ödevlerimi Cuma’dan bitirip gönül rahatlığı içinde hafta sonunu geçirmeyi planlar ama daima Pazar geceye kalırdım. Veya her sene başında “Derslere günü gününe çalışacağım” diye kendime söz verir ama hiç başaramazdım. İşte şimdilerde de “Her sayı çıktığında diğer sayının yazısını hazırlayayım” diyorum, dediğimle kalıyorum. Değerlendirmek üzere ele aldığım filmi incelerken daha geniş zamanımın olmamasına hayıflandığım için size bu açıklamayı yaptım doğrusu sevgili okuyucu. Kızdım öte yandan kendime ama ne yazık ki giden zaman geri gelmiyor asla. Bir şeyleri dar zamanlara sıkıştırmak çok sinir bozucu. Üstelik izleyince gördüm ki daha uzun zamana gereksinim duyduran bir film sözüne edeceğim.
Ele alacağımız yapım 2006 yılı İtalya yapımı bir biyografi dram filmi. Yapımcılığını Cristiano Bortone ile Daniele Mazzocca'nı yaptığı filmin senaryosu Paolo Sassanelli, Cristiano Bortone ve Monica Zapelli'ye ait. Yönetmenliğini ise Cristiano Bortone üstlenmiş. İMDB'de 7.8; Sinemalar.com’da ise yanlış anlamadıysam 8.4 puan alan filmin oyuncuları ve canlandırdıkları karakterler şöyle: Mirco-Luca Capriotti, Teresa-Rosanna Gentili, Aşil-Simone Colombari, Müdür-Norman Mozzato, Rahibe Santa-Patrizia La Fonte, Don Giulio-Paolo Sassanelli, Konçettına-Clotılde De Spırıto, Francesca-Francesca Maturanza, Felice-Simone Gullì, Valerio-Andrea Gussoni, Davide-Francesco Campobasso, Ettore-Marco Cocci.
Filmde ünlü İtalyan Foley, yani ses efekti sanatçısı Mirco Mencacci‘in, kör olma ve ses efekti sanatçılığına gidiş süreci konu ediliyor. Aynı zamanda dönemin siyasal rüzgarı ve toplumsal normları ile iç içe geçen anlatıda 1970'lerin başındaki İtalya hakkında fikir sahibi oluyoruz. On yaşındayken geçirdiği tüfek kazası sonrası önce kısmen sonra tamamen kör olan Mirco, yasalar gereği artık genel devlet okullarına alınmaz. Bu sebeple ailesiyle yaşadığı Toskana'dan ayrılmak zorunda kalır. Eğitimine bundan böyle Genoa'daki yatılı bir enstitüde devam etmek durumundadır. Burada kör çocuklar, telefon operatörü ya da dokumacı olmak için yetiştirilmektedir. Oysa Mirco'nun hayalleri farklıdır. O, sinemaya aşıktır. Bulduğu eski bir bant makinesi ile sesleri kaydeder. Kaydettiği sesleri kullanarak hikayeler üretmeye başlar. İzleyiciyi seslerin mucizevi dünyasıyla tanıştıran film birçok açıdan izlenmeye değer.
Filmin sesli betimlemesi üzerine söylenebilecek pek bir şey yok aslında. Ancak beni düşündüren ve sizlerle paylaşmak istediğim kimi replikler var. Onlara geçmeden önce betimleme üzerine notlarımı aktarmak isterim size. Tabii bundan da önce betimleme emekçilerini sayalım. Betimleme metnini ve afişi Zerrin Tezel kaleme almış. Betimlemeyi Emine Kolivar, altyazıları Gökhan Barış Bölükbaşı seslendirmiş. Son kontrolde Fulya Akbaba, ses montajda da Nisa Namazova isimlerini görüyoruz.
2019 yılında, yani beyaz perdede sergilenmesinden tam on üç yıl sonra, sesli betimlemesine kavuştuğumuz filmde beni en çok sinir eden filmin altyazılı olması. Ne yazık ki Türkçe dublajı yok sanırız yapıtın. Bilmiyorum diğer körler ne düşünür ama ben hiç sevmedim bu işi. Ömrümde doğru dürüst ilk kez altyazılı film izliyorum diyebilirim. Mecbur kalmadıkça ikincisi olur mu hiç sanmıyorum. Neden mi? Belki de ses duyarlılığım iyi olmadığından karakterleri karıştırıyorum. Üstelik bir yandan altyazıyı, bir yandan da sesli betimlemeyi hiç kaçırmadan takip etmek çok gerdi beni. Mesela beden eğitimi dersinde hazırladıkları sesli tiyatro üzerine Mirco ve Felice konuşurken aralarına giren başka bir çocuk sesi kim? Veya depoda oyun üzerine Mirco rolleri dağıtırken farklı çocuklar konuşuyor. Aralarında Mirco'nun okula ilk geldiğinde kavga ettiği bir çocuk da var. Rollere itiraz edenlerden birinin o olduğunu düşünüyorum. Öte yandan üvey anne olması gereken biri var. Buna itiraz ediyor o rol kendisine verilen çocuk ve bu çocuk kim? Yukarıda söylediğim gibi sesleri ayırt etmek imkansıza yakın bir şey… En azından benim için. Bir an düşündüm; hiç değilse betimlemede o an konuşanın kim olduğu söylenemez mi? Sonuçta gören izleyici dudakları hareket edeni görebiliyor ama kör seyirci altyazı sesini takip ederken oyuncu sesini duyamayabiliyor. Bu da betimlemede ayrı bir karmaşa çıkarır mı, emin olamadım doğrusu.
Betimlemede görsel ögeler öyle güzel anlatılmış ki kafamda hiç soru kalmadı desem yalan olmaz, şu küçük iki istisna dışında. Gazete satma faaliyeti nasıl yürütülüyor acaba? Çünkü konuşulanlardan ve betimlemeden anladığım, önce ev ya da ona benzer bir yerden satış yapıldığı şeklinde. Biraz sahne ilerleyince ise kamyonetten satış yapıldığı sanısına kapıldım ancak emin olamadım.
Bir de çocukların eylem içinde daldıkları sahne sonrası Ektore onları okula doğru götürür. Acaba Ektore nasıl yürüyor? Beyaz bastonu var mı? Buna dair bir betimleme yok çünkü.
Betimlemeler genel anlamda çok iyi ve yerinde, özellikle Mirco'nun körler okuluna yerleştiği zamanki anne babasının vedası çok güzel betimlenmiş.
Eş erişime dair en büyük Eksiklik ise işaret dili çevirisinin olmamasıdır.
Aslında bu filmin adını belki de listeye yeni eklendiği sıralarda dergimiz yazarlarından Engin Yılmaz'dan duymuştum. Körler Okulları üzerine yapılan bir muhabbet sırasındaydı, hafızam beni yanıltmıyorsa. O gün bugündür aklımdaydı ve bu ay için film bakınırken dikkatimi çekti. Üzerine körlüğü ele alması bakımından pek çok şey söylenebilir. Bende uyandırdığı ilk düşünce, o yıllardan bu zamana değin gelişen teknoloji ve diğer olanaklarla birçok şeyin değiştiği ama körler arasında dahi pek çok kafanın da aynı kaldığı oldu. Neden mi böyle düşündüm? Aşağıda film repliklerinden kimi cümleler paylaşacağım sizlerle. Üşenmedim, oturup tek tek yazdım. Ha bir de yazı için araştırma yaparken okuduğum yorumların çoğuna bıyık altından güldüm. Sayfanın sonunda bazılarının bağlantısını bulabilir ve dilerseniz bir göz atabilirsiniz.
Mirco'nun babası Aşil'in kaza sonrası onu götürdüğü göz doktoru ile konuştuğu sahneden:
Doktor: Normal bir okula devam edemez. Mirco'nun kendisi gibi olanlarla okula gitmesi gerek.
Aşil: Bana ve annesine bebekliğinden daha çok ihtiyacı var.
Yazarın notu: Çünkü kör biri hiçbir şey yapamaz ve ancak kendisi gibi olanlarla bir arada yaşayabilir.
Aşil'in Mirco'yu körler okulu diyebileceğimiz enstitüye kaydı sırasında yine Aşil ile Müdür konuşmasından:
Müdür: Dokumacı veya telefon operatörü olabilir.
Karşılıklı konuşma bir süre devam eder ve sonra:
Müdür: Asıl mesele onun ne istediği değil, ne yapabileceği...
Yazarın notu: Kör bir insan ancak toplumun gözünde işlevli bireyler haline getirilmelidir. Üretkenlik onun harcı değildir.
Mirco körlüğünü kabullenmek istemez. Körler okulundadır artık ancak ona göre o görüyordur, nesneleri gölge halinde görebilmektedir çünkü, dolayısıyla kabartma yazıyı öğrenmesine gerek yoktur. Öğretmeni kabartma yazı tabletini eline tutuşturduğunda sıradan atar. Öğretmeni Don Giulio ona şöyle söyler:
"Sana bir sır vereyim mi? Müzisyenleri izlerken fark ettiğim bir şey: Dinlerken gözlerini kapatıyorlar. Neden, biliyor musun? Müziği Daha yoğun hissetmek için. Müzik, ifadeleri daha büyük ve daha güçlü olarak şekillendirir. Müzik, duyarak algıladığımız bir duyudur. Beş duyuya sahipsin Mirco. Neden sadece birini kullanasın?"
Yazarın notu: Yukarıdaki bu paragraf bana göre Mirco'ya hayallerinin sektörü sinemada çok ünlü bir ses efektçisi olma yolunu açmıştır. Öte yandan Engin Yılmaz’ın tabiriyle “görmenin hegemonyası” altındaki topluma kapak olmalıdır. Anlayana!
Müdür'ün yıl sonu için sahneye koyduğu ve çok az seçme öğrenci ile hazırladığı gösteriye karşı Mirco, arkadaşlarıyla birlik olmuş ve seslerle bütünleştirdiği bir hikayeyle bant kaydı hazırlamaktadır. Ancak gerekli bantları öğretmenler odasından yürütmüşlerdir. Durumun ortaya çıkması ardından Müdür ile Don Giulio arasında geçen konuşmadan bir alıntı. Müdür, velilere sunulmak üzere öğretmenden en iyi ödevi istemiştir. Öğretmen Mirco’nun hazırladığı bandı seçmiştir. Bunun üzerine müdür bandı öğretmene geri götürür. Bu arada müdürün de bir kör olduğunun altını çizmek isterim. Ancak kafasındaki örümcek ağlarından kurtulmayı aklına dahi getirmeyen bir kör.
Müdür: Bunları alabilirsin.
Don Giulio: En azından dinleyemez misiniz?
Müdür: Yıl sonundayız. Boşa harcayacak zamanım yok.
Don Giulio: Bu zaman kaybı değil. Biliyorum, bazen kendini kaybediyor ama onun da kendine özgü bir tarzı var. Nesnelere bakıp onları keşfediyor ve haklarında hikayeler anlatıyor. O tamamen farklı. Bunda bir yanlış yok.
Müdür: Bu okulun yüzyıldan fazladır burada olduğunu biliyor musun? Tüm bu zaman boyunca burada yaşam sakin ve hiç sorunsuz geçti. Neden biliyor musun? Çünkü bizim burada kurallarımız var. Kimilerine modası geçmiş, aptal kurallar olarak görünebilir. Ama bu okulu bitiren çocuklara dışarıdaki hayatta bir yer edinmelerini sağlıyorlar.
Don Giulio: Bu çocuklar görmüyor. Bu doğru ama onlar hayattalar. İçleri coşku ve hayal gücüyle dolu. Onlara kendilerini ifade etme özgürlüğü tanımazsak yardım etmiş olmayız.
Müdür: Bırakalım da kendilerine zarar versinler.
Don Giulio: Neden olmasın? Bu da öğrenmenin bir parçası.
Müdür: Sen onlarla zaman geçiriyorsun ama ben onlardan biriyim. Bizim gibiler için özgürlük, sahip olamayacağımız bir lükstür.
Don Giulio: Dinle! Senin derdinin ne olduğunu biliyorum. Otuz yıl önce görüyordun. Çocukken burada değildin. Okula gidebildin. Gezebildin. Neden senin bir zamanlar sahip olduğun imkanları bu çocuklara sunmuyorsun?
Müdür: Çünkü sahip olamazlar. Onlar kör.
Don Giulio: Belki de sen istemediğin içindir.
Yazarın notu: Ne dersiniz? Yabancı mıyız bu bakış açısına?
Don Giulio, Mirco'nun sırf hayallerinin peşinden koşması yüzünden okuldan uzaklaştırılmasını hazmedemiyordur. Okulun hizmetlisi Konçetina ile koridorda karşılaşır ve aralarında şu konuşma geçer:
Don Giulio: Konçettına sana bir şey sorucam, uzun zamandır buradasın. Bu okulda iyi olan nedir? Kime bir yararı olmuş? Bu çocuklara bastonla yürümeyi ve bize itaat etmeyi öğretiyoruz. Ne kadar iyi dokumacı ve telefon operatörleri yetiştirdiğimizle böbürleniyoruz. Ama gerçekte ne yapıyoruz biliyor musun? Onların en değerli şeylerini çalıyoruz. Hayallerini!
Konçettına: Ben eğitimli biri değilim. Bu işlerden anlamam. Ama bunlar hoşuna gitmiyorsa neden herkese bundan bahsetmiyorsun?
Don Giulio: Keşke o kadar kolay olsaydı. Ama burada sorumlu ben değilim. İşin başında müdür var.
Konçettına: Biliyorum fakat kimse ona bunu söylemezse hata yaptığını asla bilemez. Eminsen bir şeyler yapmalısın. Unutma ki bu hayatta önemli olan, gerçekten hissettiğin şeyleri söylemektir. Hiç kimsenin hoşuna gitmese bile. Sonradan pişmanlık duymak istemezsin.
Yazarın notu: Sizce Konçettına haksız mı?
Düşününce cesareti artan Giulio, müdürün karşısına çıkar ve yılsonu gösterisini kendisinin hazırlayacağını söyler. Bunun üzerine geçen tartışmalı sohbet ise şöyle:
Müdür: Amacı nedir? Bu çocukların sahneye çıkıp ailelerine karşı birkaç saatliğine normalmiş gibi davranmalarının amacı nedir?
Don Giulio: Bu çocuklar normal. Aileleri çocuklarını tanıyorlar. Onların nasıl hissettiklerini biliyorlar ve eğer bu çocukların iyi bir şey yaparlarsa aksini ispatlamak zorundayız.
Müdür: Değiliz. Çünkü bu bizim fikrimiz değil. Sen neden söz ediyorsun?
Elbette bu sohbet burada bitmedi. Filmin sonunu merak edenler izlesinler. Şiddetle tavsiye olunur. Böyle bir film niye dublaja kavuşmaz? Söylenecek çok söz var ama bu yazının da bir sona bağlanması gerek. Uzun yazmasıyla meşhur ben, şöhretime şöhret katmayayım. “Normal” sözcüğünü tırnak içine alarak yine filmin son sahnesinden bir cümle ile bitirelim:
“Hayal gücü ve normal bir yaşama olanağının hiçbir kimse tarafından vazgeçilmemesi gereken şeyler olduğuna inanıyoruz.”
Ekşi Sözlük sayfası için tıklayabilirsiniz:
Bi Dünya Film sitesi için bakınız: