Toplam Okunma 0
Filmdeki başrol oyuncularının  yer aldığı film karelerinden oluşan afiş. Turuncu harflerle yazılan “Susuz Yaz” yazısının altında oyuncuların ve yapımcıların isimleri yer alıyor.

Çeşitli vesilelerle adını birkaç kez duyup hayli merak ettiğim bir filmin betimlemesi üzerine yazacağım bu ay. Filmin adı, “Susuz Yaz.” Sinema tarihimiz için oldukça önemli olduğu halde daha önce televizyonda hiç rastlamadığım bir film. “Acaba izledim de ben mi bilmiyorum” diye de düşündüm doğrusu. Şöyle ki benim jenerasyonum bilir. Bizler çoğu filmi başladıktan bir süre sonra yakalar ve adını bilmeyiz. Hele biz körler evde yalnız TV seyrediyorsak, başından da yakalasak asla öğrenemeyiz ekranda oynayan filmin adını veya diğer özelliklerini. Üstelik bu film çekildiği sıralarda sesli betimlemenin s'sinin yarısı bile yoktu. “Şimdi var da ne oluyor?” dediniz değil mi? Haklısınız! İzleyiciyle buluşan pek çok filmin betimlemesi şirketlerce angarya görülüyor çünkü.

 

Susuz Yaz, Türk Sineması’nın uluslararası alanda ödül kazanan ilk filmi olması sebebiyle çok önemli bir film. Bir de politik taşlamalar içeren ender filmlerimizden biri. Bundan başka Hülya Koçyiğit'in rol aldığı ilk film. Erol Taş'ın da başrol oynadığı ilk film olması özelliğini taşıyor.

 

1963 çekimi siyah beyaz film; dram, romantik şeklinde kategorilendiriliyor. Necati Cumalı'nın aynı adlı hikayesinden Metin Erksan ile Kemal İnci tarafından senaryolaştırılmış filmin yönetmeni yine Metin Erksan. Yapımcılar ise Ulvi Doğan ve Metin Erksan. Müzikler Manos Hacidakis ile Ahmet Yamacı tarafından hazırlanmış. Oyuncular Erol Taş, Hülya Koçyiğit, Ulvi Doğan, Hakkı Haktan, Yavuz Yalınkılınç, Alaettin Altıok, Zeki Tüney, Ercan Yazgan... Film İMDB'de 7.9; Beyaz Perde'de 4.2 puan almış.

 

Ana fikri “susuzluk ve kadınsızlık” olan film, Necati Cumalı'nın avukatlık yaptığı yıllarda anladığım kadarıyla o bölgede yaşanmış bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı psikolojik ve toplumsal hikayesine dayanıyor. Hırs ve açgözlülüğün işlendiği evrensel bir öykü. Yine hikayenin geçtiği yer olan İzmir'in Urla ilçesi Bademler Köyü'nde dokuz ayda çekilmiş.

 

Osman, arazisinde çıkan su kaynağını kardeşiyle birlikte genişlettikleri topraklarını sulamak üzere tek başına kullanmak ister. Köylülerin de suya ihtiyacı vardır ve karşı çıkarlar. Osman'ın kardeşi Hasan, içten içe durumu kabullenemese de gelenek gereği ağabeyine karşı çıkamaz ve onun yanında yer alır. Kavga hem yasal hem de yasa dışı yolla devam eder durur. Olay örgüsü sürerken çıkan bir çatışmada Osman, köylülerden birini vurur. Suçu üstüne alması için Hasan'ı ikna eder. Hasan hapisteyken de bu sefer Hasan'ın sevdiği ve eşi Bahar'a göz koyar.

 

Film ile ilgili bilgi araştırırken pek çok sitede birçok şey okudum. En geniş kapsamlı verilere ise Vikipedia'da ulaştım. Bunlardan biri de filmin çekildiği yıl Türkiye'de sansür engeline takıldığı ve bu nedenle gösterime giremediği oldu. 1964 Haziran'ında filmin yapımcılarından biri ve başrol oyuncusu olan Ulvi Doğan, arabasının bagajında filmi yurt dışına kaçırmış. Çeşitli nedenlerle sürtüştüğü yönetmen Metin Erksan'ın adının yerine uyduruk bir isim yazılmış ve film Berlin Film Festivali’nde yarışmaya katılmış. Bu festivalin büyük ödülü Altın Ayı'yı kazanmış.

 

Susuz Yaz Avrupa'da büyük beğeni kazanınca, devlet filme itibarını iade kararı vermiş. Ancak film geri gelmemiş. Hatta Hülya Koçyiğit'e çok benzeyen bir figüranın kullanıldığı birkaç erotik sahne filme eklenerek “Kardeşimin Karısına Sahip Oldum” adıyla daha çok erotik filmler gösteren sinemalarda sergilenmiş.

 

Susuz Yaz kazandığı Altın Ayı dışında; 1964 yılında Acapulco Film Festivali’nde (Meksika), Altın Maya Ödülü’nü de kazanmış. Bunun yanı sıra yanlış anlamadıysam yine aynı yıl Hülya Koçyiğit, Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın kadın sanatçısı seçilmiş. Metin Erksan, Venedik Film Festivali Merito Biennale'nin özel ödülünü almış. Ayrıca film, 1964 Film, 37. Akademi Ödülleri'nde Türkiye'nin yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı olarak seçilmiş. Bundan başka 2004'de Karlovy Vary Film Festivali'nde izleyiciyle buluşmuş.

 

Bu önemli yapıt, 2008 yılında Cineteca di Bologna/L'Immagine Ritrovata Laboratuvarı tarafından Film Vakfı'nın Dünya Sinema Projesi, Ulvi Doğan ve Fatih Akım ile birlikte restore edilmiş. Friedrich Wilhelm Murnau Stiftung tarafından sağlanan ek unsurlar; Armani, Cariter, Qatar Airways ve Qatar Museum Authority tarafından finanse edilen restorasyondur. Bu versiyonu 2008'de, 61. Cannes Film Festivali’nin “klasik filmler” bölümünde gösterilmiş. Festivalin “Un Certain Regard” isimli bölümünün jüri başkanlığını Fatih Akın yapmış. Gösterime filmin başrol oyuncusu Hülya Koçyiğit ve yapımcısı Ulvi Doğan da katılmış. Bundan başka Susuz Yaz, 2019'da São Paulo Film Festivali; 2008'de de BFI Londra Film Festivali'nde gösterime çıkmış.

 

Okuduklarımdan anladığım, ki dilerim yanlış bir bilgi akışı yoktur aralarında, bir restorasyonun da 2013 yılında olduğu. Şöyle ki Film, Martin Scorsese'nin Dünya Sineması Projesi No. 1 kapsamında 2013 yılında Criterion Collection tarafından restore edilerek DVD olarak tekrar yayınlanmış. Film, Criterion'un arşivindeki iki Türk filminden biriymiş. Araştırma yaparken bu projeye dair Mubi.com sitesinin yönlendirdiği birkaç makale de okudum. Yazımın sonunda sizlerle bağlantılardan bazılarını paylaşacağım. Bunlardan Avclub.com sitesinde uluslararası izleyiciler arasında film, B seviyesinde değerlendirilmiş.

 

Benim izlediğim hangi kopyasındandı bilmiyorum ama ilk izlenimim, o yılların teknolojisine göre ses kalitesinin ne kadar iyi olduğuydu. Meğerse restore görmüş film. Çok da iyi olmuş. Esas konumuza geçmeden sizlerle paylaşmak istediğim bir şey daha var. Biz körler için sesler çok önemli biliyorsunuz. Öyle ki oyuncuların rollerini canlandırma yeteneklerini dahi seslere göre değerlendiririm ben. Vikipedia sayfasını okurken oyuncuları kimlerin seslendirdiğini duyunca çok mutlu oldum. Sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bahar rolündeki Hülya Koçyiğit'i Alev Koral; Hasan rolündeki Ulvi Doğan'ı, Sadettin Erbil; Osman'ı canlandıran Erol Taş'ı, Sami Ayanoğlu; Köylü Veli Sarı rolündeki Hakkı Haktan'ı ise Mümtaz Ener seslendirmiş. Bana göre Ege şivesini en güzel bu sonuncu yani Veli Sarı’yı seslendiren seslendirmen vermiş.

 

Susuz Yaz'ın betimleme değerlendirmesine gelince; tabii ki önce betimleme emekçilerini sayacağım. Ancak bu konuda şöyle bir karışıklık var. Ben betimlemeye kavuşan pek çok filmin adını Betimleme Tartışmaları adlı Google grubundan öğreniyorum. Dikkatimi çeken filmlerin tanıtımlarını saklıyorum. GETEM'den mp3 formatlarını indirirken de bir de oradaki bilgileri inceliyorum. Bu filmin tanıtımlarında SEBEDER ile GETEM sitesi ve grup iletileri arasında tutarsızlıklar var ne yazık ki.

 

Ortak olanlar betimleme metin yazarının Hülya Gülay Ogelman; altyazı çevirmeninin Nuray Ünal olduğu. Bununla birlikte ses montajda Nisa Namazova ve teknik destekte Dağ Prodüksyon ile Yeni Gökdelen Tercüme isimleri de ortak.

 

Seslendirmen, GETEM ve grup tanıtımlarında Ayşegül Kalkan olarak görünüyor. Oysa SEBEDER sitesinde ve filmin sonunda Ünsal Coşar adını duyuyoruz ki doğrusu da bu. İşaret dili çevirmeni SEBEDER ve film sonu tanıtımlarında Müjde Kolçak, GETEM'de ise Müjde Gürbüz olarak görünüyor. Son kontrollerde Fulya Akbaba, Aynur Çelebi, Beliz Coşar adları her yerde ortak olmakla birlikte, Betimleme Tartışmaları grubu ile film sonu tanıtımında Samet Demirtaş adı da var. Anlayacağınız dörtlü handikaptan benim çıkarımlarım bunlar.

 

Kimileri, bazı filmler birkaç kez betimlendiğinden versiyonların karışmış olabileceğini düşünebilir. Benim de aklıma böyle bir ihtimal geldi. Baktım ancak filmin başka bir versiyonunu göremedim.

 

Betimlemeye dair eleştirilerime geçecek olursak; öncelikle söylemeliyim ki betimleme ufak tefek eksiklik ve hatalara nazaran genel itibariyle çok tatmin edici. Yer, zaman, durum ve kahramanlara dair pek bir soru kalmıyor insanın kafasında. Dikkatimi çekenler ise aşağıda:

 

Filmin özellikle başrol oyuncularının göründükleri ilk karede kendi adlarının söylenmesi talebi bu filmde karşılık bulmuş. Bana göre çok da güzel olmuş. Seyre başladığımda büyük bir boşluğun dolduğunu hissettim içimde.

 

Filmin ilk sahnesinde bıyıklı adam Erol Taş, eşeğin üzerinde köyün dar sokaklarında ilerlemektedir. "Bir dal parçasıyla ara ara bindiği eşeğin arkasına dokunuyor" deniyor betimlemede. “Dokunuyor” mu denmeli yoksa “vuruyor” mu? Çünkü bilindiği üzere Erol Taş genelde kötü rollerdedir. Zira Susuz Yaz'da da canlandırdığı Osman karakteri gayet pislik bir adamdır. Zaten yukarıda verdiğim betimleme cümlesinin hemen öncesinde “bıyıklı adam” diye bahsedilen Osman'ın, çünkü henüz adının Osman olduğunu öğrenmedik, sert bakışlı olduğu söyleniyor. Öyle bir adam zannetmem ki ilerlesin diye eşeğe dalla dokunsun. Gayet sert vurur vallahi.

 

Bıyıklı adam, eşek üstünde köyün sokaklarında ilerlerken adama ve köye dair bilgiler alıyoruz betimlemeden. Üstelik kısa, öz, son derece güzel açıklamalar bunlar. Ancak betimlemeciden "mütevazı, sakin, kendi halinde bir köy" cümlesini duyduktan sonra, "Bıyıklı adam hafif yokuş bir sokağı tırmanarak ilerlemeye devam etti. Alçak evlerin gölgeleri sokaklara düşmüş. Bıyıklı adam, yaklaşık bir insan boyuna sahip genişlikte olan sokakta yoluna devam etti" söylemlerini duyuyoruz. Beni bu cümlelerdeki kip karmaşası tabiri caizse şok etti. SEBEDER betimlemelerinde hemen hemen hiç duymadığımız şeyler bunlar. Şöyle ki biz herhangi bir izleyici gibi filmin seyrinde sahnelere tanıklık ediyoruz. Sonradan başka birinden dinlemiyoruz ki. Yani her iki cümledeki yüklem, "etti" yerine "ediyor" olmalıydı bana göre. Film biraz ilerlediğinde dikkat ederseniz, aynı karmaşayı birkaç kez daha duyacaksınız. Fakat dikkat çeken başka bir durum da şu: Bu kip, “etti” derken kulağa batıyor ama “geldi” derken batmıyor. Dilin kullanım alışkanlıklarıyla ilgili sanırım bu.

 

“Hasan onu izledi” cümlesinde de benzer karmaşa var. Çünkü “Hasan izledi” derken olmuş bitmiş bir şey anlatılmıyor. O an ekranda süren bir eylem anlatılıyor.

 

“İrice bir kurbağa, çorak toprakların üzerinde yürüyor“ cümlesi de dinlerken bir an komik geldi bana. Ne bileyim “Kurbağa yürür” demeyiz ki. Kurbağa zıplayarak ilerlemez mi?

 

Osman ile Bahar'ın Hasan'a ilk ziyaretlerinden sonra dönüşte otobüsten inmişlerdir. Betimlemeden öğrendiğimiz; "Seferihisar, İzmir, Urla yazan üç tabela olduğu ve otobüsten inenler in Bademler yazılı tabelanın gösterdiği tarafa doğru yola devam ettiğidir." Hemen sonrasında filmin kadınlar arasındaki bir repliği duyuluyor. Bahar'a bir kadın Osman'ı evlendirmesini falan söylüyor. Ancak bu konuşmalar nerede geçiyor? Tabelanın orada dolmuş beklerken mi, dolmuşta mı, yoksa başka bir yerde mi?

 

Sonrasında "evde" denilip Osman ile Bahar'ın evdeki bir sahnesine geçiliyor.

 

Filmin son sahnelerinden birinde, “Dudakları aralık olan Osman, suyolunda gidiyor. Osman, eğimli kanaldan tarlalara doğru ilerledi” deniyor. Oysa “ilerledi” değil “sürükleniyor” olmalı. Çünkü Osman artık ölü. Kendi başına hareket kabiliyeti yok. Dış bir gücün etkisiyle yer değiştirebilir. İzlemek ise kişinin kendi başına yapabileceği bir eylemdir.

 

Yaklaşık altmış yıl öncesinin toplumsal gerçekliğini tüm yalınlığıyla ortaya seren böyle güzel ve önemli bir yapıtı en ince ayrıntısına kadar özümseyebilmek çok müthiş bir duygu. Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.

 

Vikipedia sayfasını ziyaret için tıklayınız:

 

Martin Scorsese'nin Dünya Sineması Projesi düzensiz ama aydınlatıcı. (Mike D'Angelo):

 

Kuru Yaz: Doğa Kanunları. (Bilge Ebiri):

 

Martin Scorsese'nin Dünya Sineması Projesi. (Steve Erickson

 

Blu-ray İncelemesi: Martin Scorsese'nin Criterion Collection'daki Dünya Sineması Projesi. (JORDAN CRONK):

 

Martin Scorsese'nin Dünya Sineması Projesi Hit Kriter: Dünyada Yeni Bir Objektif. (Peter Labuza):  Dünya Sineması Projesi: Vizyonun Kalıcılığı – 'Kuru Yaz' ve 'Sınır Yasası (JEREMY CARR):


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.