Nurşen: Cüneyt Bey, merhaba, hoş geldiniz. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Cüneyt Karakuş: Hoş bulduk, Nurşen Hanım. Bu güzel davet için teşekkür ederim. İnsanın kendisinden bahsetmesi kadar güç bir iş yok sanırım. Bildiğiniz üzere “Eflâtun” isimli sinema filminin senaristi, yönetmeni ve yapımcısıyım. Gazi Üniversitesi’nin ilgili fakültesinde sinema okudum. Bu bölümü okumaya karar verdiğim gün film yönetmeni olmaya da karar verdiğimi hatırlıyorum. Ancak belirtmem gerekir ki, bu kararımın temelleri çocukluğuma kadar gider. Anılarımı biraz kurcaladığımda, sinemanın büyülü yapısının düşüncelerime sirayet ettiğini fark ediyorum. Bir film hele de sinema salonunda izleniyorsa sizi gerçek dünyadan bir süreliğine alıp başka bir dünyanın içine düşünce hızıyla ışınlayabiliyor. Benim için sinema hayatımın orta yeri. Haliyle kendimden bahsetmem gerekince bütün biyografik özellikleri bir kenara bırakıp bunları anlatabildim size.
Nurşen: Görme engelli izleyiciler filme sesli betimlemeli olarak GETEM’den ulaşabiliyor. Peki, görenler filmi nereden izleyebilir, film vizyonda mı?
Cüneyt Karakuş: Film 2024 yılında vizyona girdi. Şimdi ise Amazon Prime Video’nun kataloğunda yer alıyor. İzlemek isteyenler bu platform üzerinden filme ulaşabilirler.
Nurşen: Neden filmin adı Eflatun? Yani özel bir sebebi var mı ve bu filmi çekmenize ilham olan veya senaryoyu yazmanızda etken olan şeyler neler oldu?
Cüneyt Karakuş: Filmin ana karakteri beş yaşına kadar gözleri görebilen sonrasında kör olan bir kadın. Senaryoyu yazarken karakterin renkler ve dünyayı algılama biçimi üzerine epey düşündüm. Filmin alt metnini inşa ederken renkleri dahil ettiğim bu yapıya ışık ile karanlık arasındaki ilişkiyi de dahil etmek istedim. Günün sonunda Eflatun ismiyle andığımız Platon’un mağara alegorisini senaryonun temeline yerleştirdim. Böylece hem felsefi alt yapısını hem de renk ile ilişkisini temele oturtarak ana karakterin adını Eflatun koymuş oldum. Filmi çekmeme ilham olan özel bir kişi ya da durum olmadı. Tamamen hayal ürünü olarak üretilmiş bir öykü inşa ederek yola çıktım. Ancak pek tabii daha önce engellilik üzerine yaptığım çalışmalar, fotoğraf sergileri bu senaryonun bilişsel olarak ortaya çıkmasına katkı sağlamıştır. Zira 2009 yılından itibaren çok uzun yıllar engellilik kavramı üzerine gönüllü olarak çalıştım. Toplumu bilinçlendirmeyi amaçlayan kampanyalarda genel sanat yönetmenliği görevleri üstlendim. Fikir olarak bu filmin öyküsü çok daha eskiye dayansa da içinde yer aldığım bu çalışmalar senaryonun oluşumuna katkı sağlamıştır.
Nurşen: Son zamanlarda İçinde kör bir karakter olan ve körlüğe dair yaşam deneyimlerini bu kadar doğru ve iyi anlatan başka bir film izlemedim. Körlüğe dair bu deneyimleri nasıl ve nereden edindiniz?
Cüneyt Karakuş: Engellilik üzerine epey mesai harcamış lığım oldu. Hem fiziken hem de düşünsel olarak. Burada daha meşakkatli olanı düşünsel boyutta bu senaryoyu inşa etmekti. Görme engelli arkadaşlarımla temas etmek, onların hayatına dair fikir yürütmek ve toplumu hem görebilen hem de kör insanlar üzerinden empati kurarak gözlemlemeye çalışmak, hepsi bir deneyimler toplamıydı. Bir de üzerine “hayal gücü”. Hayal gücü, biliyorsunuz ayrı yazılan iki kelimedir. Ancak ben “hayalgücü”nü hep birleşik yazarım. Birlikten kuvvet doğar diye. İşte biraz da bu kuvvet ile kör bir insanın nasıl bir hayatı olduğunu tahayyül ettim. Sonuçta hepimiz birbirimizin hayatını az çok biliriz. Ancak kalabalıklardan çekilip de evimize, hatta kendi içimize döndüğümüzde orada artık bütün deneyimler, gözlemler, bilgiler uçup gider. Orada sadece kendi yaşadıklarımızın muhasebesi vardır. Ben de deneyimlerimi, gözlemlerimi biriktirdim ve son aşamada muhasebemizi yaptığımız yerde içime döndüm, “hayalgücü”me sarıldım.
Nurşen: Filmde başrolleri İrem Helvacıoğlu ve Kerem Bürsin oynuyorlar. Bu oyuncuları tercih etmenizde hangi sebepler etkili oldu?
Cüneyt Karakuş: İrem, bir dizide oynadığı için vakitlerimizin uyacağına ihtimal vermiyordum. Fakat o dönemde dizi final yaptı ve kast direktörümüz Selim’in (Bahar) bu bilgiyi paylaşmasıyla İrem kadroya dahil oldu. Zira İrem, hayalimdeki Eflatun’a fiziksel olarak çok yakındı. Oyunculuk yeteneği de muazzamdı. Hal böyle olunca İrem’in Eflatun olması hepimizin temennisi olarak gerçekleşmiş oldu. Ancak beni asıl düşündüren Oflaz karakterinin seçimiydi. Çünkü senaryoyu yıllar evvel yazdığımda kafamdaki oyuncu Sermet’ti (Yeşil). Bir kısa filmimde birlikte çalışmıştık. Ses rengi çok etkileyici bir oyuncudur. Ancak aradan yıllar geçince karakterin yaşı gereği Oflaz’ı başka bir oyuncunun canlandırması gerekecekti. Sonuçta karakter otuzlu yaşlarında olmalıydı. Birçok oyuncu düşündük otuzlu yaşlarında. Ancak ses rengi benim için çok önemliydi. Sesiyle sadece kulağa değil kalbe de dokunan bir oyuncu olmalıydı. Neyse ki günün sonunda en az Sermet kadar sevdiğim bir ses rengine sahip olan Kerem ile bir araya geldik. Samimi bir ses rengi var Kerem’in. Ufak dokunuşlarla kelimeleri eğip bükmeden alıcısına eriştiren bir ses. Böylece Eflatun’u İrem, Oflaz’ı da Kerem canlandırmış oldu.
Nurşen: İrem Hanım kör bir karakteri epeyce güzel ve gerçekçi oynamış. Körlük deneyimlerini bu kadar güzel oynamasında neler etkili oldu, bu deneyimleri nasıl edindi?
Cüneyt Karakuş: Bir oyuncunun sadece yetenekli olması değil aynı zamanda çalışkan da olması bir gereklilik. Bu ikisinden birisi eksik olduğunda işler istediğimiz gibi gitmeyebilir. Neyse ki İrem hem yetenekli hem de çalışkan bir oyuncu. Bir de üzerine uzun uzun yaptığımız ön çalışmalar, karakteri derinlemesine incelememiz, İrem’e körlük üzerine verdiğim birkaç ödev ve tüm bunlara artı değer katacak olan İrem’in gözlem gücü. Hepsi doğru zamanda doğru yerde bir araya gelince ortaya ete kemiğe bürünmüş muazzam bir Eflatun karakteri çıktı.
Nurşen: Filmde diyalogların olmadığı sahneler oldukça fazla. Eğer film betimlemeli olmasaydı biz kör izleyiciler çoğu şeyi kaçıracaktık. Filmi betimletmek nereden aklınıza geldi, Sesli Betimleme Derneği ile nasıl tanıştınız, bize biraz filmin betimletme sürecini anlatır mısınız?
Cüneyt Karakuş: Sanatın herkes için olduğuna inanıyorum. Haliyle eğer yedinci sanattan bahsediyorsak filmler sadece gören ve duyanların değil tüm insanların erişimine açık olmalı. Buradan yola çıkarak herhangi bir öneri almaksızın başından beri Eflatun’un hem sesli betimlemeli hem de işaret dili ile işaret dilinin kullanılamadığı yerlerde alt yazı ile gösterilmesini hayal ettim. Neyse ki bu hayalim gerçek oldu. Çünkü benim için çok kıymetliydi. SEBEDER ile tanışmam ise online bir seminerde olmuştu sanırım. Olgun (Yılmaz) Bey’i bu online toplantıda tanımış ve notlarım arasına almıştım. Filmin sesli betimleme süreci yaklaşınca kendisine ulaştım. Olgun Bey, bu alana çok büyük katkılar yapan bir isim. Kendisi ile temasa geçtikten sonra filmin betimleme ve işaret dili hususlarını kolaylıkla çözdük ve filme ekledik.
Nurşen: Filmi izleyen kör izleyicilerden nasıl yorum ve geri dönüşler alıyorsunuz?
Cüneyt Karakuş: Kör izleyicilerimden aldığım yorumlar beni çok mutlu ediyor. Daha önce hiçbir filmde kör bir karakterin bu şekilde işlenmediğini, birçok filmin aksine yoğun bir empati gücü ile yapılmış bir film olduğunu belirtiyorlar. Geri bildirimleri aldıkça “İyi ki bu filmi yapmışım” diyorum. İyi ki onlar da bu filmi izlemişler.
Nurşen: Benim sorularım bu kadar. Sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Cüneyt Karakuş: Davet ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Çok keyifli bir söyleşiydi.
Nurşen: Dergimize konuk olduğunuz ve sorularımı içtenlikle cevaplandırdığınız için çok teşekkür ederim.