Bu bayram benim için birden fazla otobüs yolculuğu demekti. Bunlardan birinde, GETEM'deki sesli betimlemeleri tararken rastladığım ve daha evvel izlemediğim X-men filmlerinden birini izlemek istedim. Tabii ilkiyle başlamak en makbul olandı. Bu zamana kadar insanların bolca izlediğini bildiğim bu seriyi, abartı mutant hikâyesinin ve Amerikan rüyasının bana fazla gelebileceği önyargısıyla kendimi izlemekten alıkoymuştum. Ne var ki içinde sakatlık üstüne birkaç laf edebilecek malzeme varmış. Her yerde paralellikler görmek biraz aktivizm nezlesi gibi görünse de bir yanıyla perspektif tazeleyici.
X-men karakterleri ve filmlerin kurgusunu anlatarak başlamayacağım. Benim gibi bilmeyen kaldıysa GETEM'den betimlemeli olarak keyifle izleyebilir. Burada dikkati çekmek istediğim nokta yalnızlaştırılan, korkulan, ötekileştirilen, düşman haline getirilen, kendini olduğu gibi var ve ifade etmekten men edilen bir grubun marjinalleşme ile kendi olma direnişi arasındaki makasın birtakım belirleyicilere sahip olduğu. Bu, kendinizi nerede konumlandıracağınızı doğrudan etkiliyor. Eğer size duyulan nefret, tiksinti, korku, öfke gibi kaldırması ağır hislerse, bunların yaratabileceği yıkımı hesaplayamıyorsanız dahi sezersiniz. Çünkü deneyimi de etkisi de etrafı toz duman eden, asla müzakere zeminine izin vermeyen bu tahribat çekirdeği duygular ne kadar yoğun olursa ötekileştirilene o kadar yalnızca kendini savunma imkânı sunar. Bu da tabii ki şiddet ne denli yakıcıysa, karşılığın o denli sert olmasını beraberinde getirir. Bu yüzden nefret suçlarının kimilerince masum bulduğu hallerle başlasa da altında yaralayıcı darbeler barındıracağını bilerek, olası zararı sebebiyle suç olduğunu savunuruz. Nitekim nefret, nefret suçu diye dilimize pelesenk olan her ne varsa, yoğunluğuyla mağduru marjinalleştirme potansiyeli taşıyarak, tiksinç görüleni, zarar vereceğine inanılanı hakikaten de öyle yapma ihtimalini büyütür. Hâlihazırda düşmanca ve tahrip etmekten uzak bir biçimde varlığını sürdürse bile, Tümüyle reddedilme, en doğal halinden dahi korku duyulma, yaşam alanından mahrum bırakılma diğer türler hakkında cesurca konuşamasak da insanlar için sarsıcı, güven kırıcı, aşağılayıcıdır. Bu nedenle örneğin Magnito gibilerini tuhaf karşılamak, üstünde durmak yerine "O kötü zaten.” demek fazlaca indirgemeci bir yaklaşım olur. Kısaca kötücül duyguların yoğunluğuyla marjinalleşme ucunun bulunduğu makas ağzı o kadar büyüktür demek pek de yanlış olmaz.
Peki ya iyi adam ötekiler (X-men) ve tümüyle kötü ötekileştiren insanlar? İyiler bu hallerini tüm düşmanlığa ve itilip kakılmaya karşın nasıl koruyabiliyorlar dersiniz? Onlar koruyabiliyorsa eğer, neden Magnito gibi pis tiplerin türemesi kabul edilsin? Burada benim fikrimce farkı yaratan sözcük "yalnızlaştırma". Nerede ve nasıl olursak olalım, kendimiz olmakta, var olmakta yalnızlaştıkça mutsuzluğumuzun arttığını birçoğumuz farklı ortamlarda deneyimlemişizdir. Bu yalnızlaşma fizikselden çok duygusal, benliğimizi ortaya koyma bağlamında bir yalnızlaşmadır. Bunun tam zıttı bir etki yaratan ise sevgi ve dayanışma. Sevilip desteklendiğini bilenler, kabul görüldükleri hissini taşırlar. Kabul, insana nefrete karşı direnme, kendini ortaya koymada sebat yaratan bir etkiye sahiptir. Bunu sakatlık ve diğer tüm kimliklerinizle huzurla var olabildiğiniz ortamları hatırlayarak teyit edebilirsiniz. Hal böyle iken büyük nefret, öfke ve düşmanlığın açtığı makasın diğer ucunda, bu koca duygulara direnen kenetlenmiş bir dayanışmayı fark etmek hiç de zor olmayacaktır. Diğer bir kısımdaki şaşkın, öfkeli, nefret eden, anlayışsız insanların varlığı fazlaca kötücül görünebilir. Bu denli büyük bir reddin, nefretin, yıkımın faillerinin hiçbir yerde en azından nötr varlıklar olarak bile çizilemeyeceğini artık tecrübe ettik sanıyorum. Bir şekilde tiksinti, nefret, öfke duyduğumuz bir grubun herhangi bir üyesinin farklı olabileceğine kendimizi çoğunlukla ikna edemeyiz. Bunu başarabilmek için bu kadar yoğun duyguların azaltılması gerekir. Hangimiz çöp kamyonu geçerken ilk kez duyduğumuz çok kısık bir şarkıyı anlayabiliriz ki?
Sakatlık meselesine bu bakış açısıyla dönüp baktığımızda da bazı çocukların okuldan atılması için velilerin topluca öğrencileri okula göndermeyişini, kafelerden engelli çocuk ve gençlerin kovuluşunu, onların yaptığı işe güvenilmeyişini, örneğin şizofrenisi olan bireylerin sadece etrafındakilere saldırdığı inancıyla insanların çeşitli tutumlarda bulunuşunu şöyle bir zihinden geçirmek yeterli olacaktır. Sakatlığın sadece görünür hallerden oluştuğunu ve kör, sağır, tekerlekli sandalyeliye nefret denebilecek yoğun duygularla yaklaşılmıyor diye, farklı biyolojik ve zihinsel durumlara sahip ve şiddetle ötekileştirilenleri görmemek sakatlık içinde de ayrı bir ötekileştirme sayılabilir. Bu yüzden X-men bana hem marjinalleştirilen çeşitli sosyoekonomik, etnik, dini grupları, LGBTİ bireyleri hem de bu potansiyeli taşıyan çeşitli sakat kimliklerini çağrıştırdı.
Potansiyel diyorum çünkü henüz kimse diplomasına rağmen “Oraya, buraya saldırırsın.” bahanesiyle işe alınmadığı, her çocuk gibi eğitim hakkından yararlanmadığı, parasını ödediği halde herkes gibi kültür, sanat ve spor etkinliklerine katılmadığı, kirasını ödeyebileceği halde ev sahiplerince evini yakar yıkar diye reddedildiği, oy verme, bağımsız yaşama, istediğiyle evlenme gibi hakları elinden alındığı, yetenek ve ilgisi olan alanda eğitim alıp ilerlemesi engellendiği için isyan etmedi, hiçbir yere hiçbir zarar vermedi. Sabırla ve tüm yasal hukuki dayanaklara bir şekilde hala inancını koruyarak ya da en kötüsü kendi yolunu bularak var olmaya, hayatta kalmaya devam ediyor.