Toplam Okunma 0

İçermeci ve kimseyi arkada bırakmayan program tasarlama niyetiyle kafa kafaya verdiğimiz bir masada, otizmli bireylerin akran eğitimi verme kapasitesinin mevcut olmadığı söylenince başımdan aşağı kaynar sular döküldü. O gün heyecanımı, kızgınlığımı ve hayal kırıklığımı gizleyemeden beynimde uçuşan sözleri sarf etmiştim, "Şu an bizim de yaptığımız, maruz kalınmasından hoşlanmadığımız, aksini savunduğumuz dışlamak değil midir?" diye sorarken sesim titriyordu. Üstünden belli bir vakit geçmesine, fikirlerimi bir yazıda derli toplu dile getirme isteğime rağmen hala içimde kabaran duyguları yatıştıramıyor, zihnimde uçuşan itiraz ve isyanları dindiremiyorum. Ne var ki,  bu dergi vasıtasıyla defalarca dile getirmiş olsak bile hala vurgulamamız gereken birtakım gerçeklikler olduğunda, bazı hallerin demlenmesini beklemeye fırsat kalmıyor.

Beyin fırtınası bitip de dönüş vakti geldiğinde, yolda kalbimi aksi yönde attıran bir twit gördüm. https://twitter.com/nazim_ozgun/status/1171433831875743744?s=21 Bu deve tabanı olması beklenen bir bireyle annesinin mücadele hikayesidir. Çocuklarına yakıştırılan deve tabanlığı rolünü reddedip onlara başka bir gelecek ümit eden, çoğunlukla anneler olmak üzere ebeveynlerin toplum yargı ve o yargıların köklendiği kurumları didikleye didikleye bir gelecek inşa ettiğine tanık oluyoruz. İşte bu hikaye de o tanıklıklardan biri.  Otizm özelinde bir an nelerin yapılamayacağına karar verirken, bir an biricik hayatların kendi yolunda akıp gittiğini görerek umut tazeliyoruz. Hal böyle iken gelin biraz deve tabanlarının temsiliyetine dair iki çift laf edelim.

Kendi halinde büyüyen bir deve tabanı, kendisine benzemeyen fakat çoğunluğu oluşturanlar arasında şansı varsa, kendisiyle temasa geçmiş birkaç kimsece arada bir hatırlanır. Tüm bu hatırlayış, deve tabanlığı sürecinin yalnızca bir anına tekabül eder. Bunu şöyle somutlaştırmak mümkündür: Çevresine neşe saçan biriyle duyabileceği en kötü haberi aldığı günde karşılaşmak,     daha önce Avrupa'da hiç bulunmayan biri olarak su istediğinizde gazlı su getirilince kendi içtiğiniz tipte su tüketilmediğine hükmetmek... Bunlar karşılaştığımız temsillerle zihnimizde söz konusu kişi veya durumlara dair şemaların yapılanmasını mümkün kılar. Burada yalnız bir temsili şema için yeterli görmek problematik olan.      Yani İlki karşılaşmalarımızdaki yargıyla genele hükmedişimizle,   diğeri ise ortaklıkların başka isimler veya şekillerde tezahür edebileceğine ihtimal vermememizle gerçeklikten bir miktar kopuşumuzu örnekleyebilir. Sonrasında tüm tavrımız bu tip anları büyük resimmiş gibi baz almakla şekillenir.  Çok küçük yaşta, hatta ömrünün ilk aylarında farklılığı anlaşılıp kendini ortaya koyabilmesi için bilişsel, duygusal, sosyal araçlarla donanmaya başlayan otizmli bir bireyi hiç tanımamış insanlar için teoride kendini var eden otizmli bireyler temsil edilse de somut gerçeklikte böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü toplu taşımada, okullarda, kültürel ve sosyal etkinliklerde karşılaştıkları örneklerde aileler çocuklarını Sakinleştirmeye, gözü yaşlı bir şekilde kabul beklemeye uğraşırlar. Problem çıkaran çocuklar ve onların çilekeş aileleri görüntüsü herhalde birçoklarının aşina olduğu bir tablodur.  Hal böyle iken size hak savunduğunu, herkesin eşit imkânlardan yararlanması gerektiğini ateşli bir şekilde anlatan,  otizmli bir genç akran eğitmeni olabilir mi sorusuna temkinli yaklaşır. Bunun bir yerde çok beklenir bir durum olduğunu yeni yeni anlıyorum. Bana her daim söz konusu farklılıklara dair perspektifse, temsilini görmese dahi bilmediği gerçekliklere karşı güven duyarlarmış gibi gelirdi. Söylemeye çalıştığım şey bizim özelimizde her insanın bir başka insana ulaşmak için biz bilmiyor olsak da yöntem geliştirmiş olması. Bunu iletişime ilişkin, insanın sosyal bir varlık olduğuna ilişkin tumturaklı laflar ederken kabul ettiğimizi sanırdım. Velakin zihinde dönüp duranla, pratikte hayat bulan tutarlı olmaktan oldukça uzak olabiliyormuş.

Otizm geniş bir spektruma sahip bir farklılık olarak kabul ediliyor. Bu açıdan çocukların bu farklılığı ne kadar erken tespit edilirse, onların kendilerini var etmeleri için edinebilecekleri bilişsel ve sosyal araçlar o kadar erken hayatlarında yer bulabiliyor. Öte yandan bu konuda destek verecek sosyal politikalar, aile destek mekanizması ve sosyoekonomik çeşitlilik de göz önünde bulundurularak eşitliği önceleyen bir erişim oluşturulması gerekiyor. Dünyanın herhangi bir yerinde normal kabul edilmeyip bir şekilde ötekileştirilen bir çocuk nasıl mahrum bırakılıyorsa, otizmli bebeklerin birçoğu da kendini var etmesini engelleyecek bir biçimde yukarıdaki gerekliliklerin eksikliğini çekiyor. Sonra da “İçermeciliği ve erişilebilirliği gözetelim.” diye iyi niyetle oturduğumuz masalarda, otizmli bireyi değil de ancak temsillerini fark edebiliyoruz. Bu durumda da "Nasıl bir yol izlerler?" sorusunun cevabı havada birkaç tur attıktan sonra hüzünle dağılıp gidiyor. Oysa “Biz kimse yerine karar vermeyeceğiz.” diye ısrar ederek, gücümüzü her kimsenin kendini temsil imkânı bulmasına harcasak hem tutarsız olmayacağız hem güzel niyetler ve sorular havada hüzünle salınmayacak hem de daha içermeci ve erişilebilir bir hayat sürgün verecek.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.