Futbolu hiç takip etmem. Bu gerçekten hareketle durumun anlamsızlığını idrak edip, doğuştan babam yoluyla edindiğim Fenerbahçeliliği ortaokul yıllarımdayken bıraktım. Öyle ya, ne tuttuğum takımın futbolcusunu bilirdim, ne maçlarını izlerdim, ne de maç sonucunu öğrenme zahmetine girişirdim. Sonrasında ise futbolla olan ilişkim arkadaş sohbetlerindeki hararetli maç tartışmalarında hülyalı bakışlarla uzaklara dalmak ya da babam nedeniyle maruz kaldığım televizyondaki maç yayınlarında okuduğum gazeteyi başımın üstüne kadar kaldırarak mevzu ile arama mesafe koymak oldu. Memnun muyum? Evet. Eksikliğini hissediyor muyum? Hayır.
Peki neden şimdi çocukluğuna döndün de bize bunları anlatıyorsun derseniz yine bir maruz kalma buna sebep oldu diyebilirim. Ekim ayında Ampute Milli Futbol Takımı’mız, Avrupa Ampute Futbol Federasyonu Şampiyonası’nın İstanbul’da gerçekleştirilen final karşılaşmasında İngiltere’yi 2-1 yenerek şampiyon oldu. Ve o dakika itibariyle ortalık yıkıldı. Televizyonda, internette, gazetelerde onlarca haber, futbolcularla röportajlar, ana haber bültenlerinde ilgili federasyonun yöneticileri ile canlı bağlantılar vs
Bunca ilginin nedenini önce anlayamadım. Takımın ampute olması, yani futbolcuların bir bacağının olmaması mıydı bu kadar dikkat çeken? Ya da futbolcuların kanedyen denen özel koltuk değnekleri ile oynamaları ve bu esnada çok estetik ya da imkânsız görünen hareketleri sergilemeleri mi? E o zaman neden geçtiğimiz sene Eylül ayında düzenlenen Dünya Paralimpik Oyunları’nda Türkiye’nin engelli sporcuları ile aldığı çok iyi dereceler bu kadar ses getirmedi? Mesela görme engelliler takımımız golbol dalında dünya birinciliği elde ederek ülkemize altın madalyayı getirdiğinde neden çok az kişinin bundan haberi oldu? Üstelik “körler” ve “içinde zil olan bir top” gibi yeterince “magazinel” ve “çekici” unsurlar barındırmasına rağmen neden bu spor türü ile ilgili bir haber ya da oyuncularla bir röportaj neredeyse hiç okuyamadık.
İşin sırrı 6 Ekim’de Türkiye ve İzlanda arasında oynanan maçta yatıyormuş meğer. A Milli Takımı’mızın 3-0 yenilerek 2018 Dünya Kupası’na veda etmesiymiş ampute takımın başarısının bu kadar ses getirmesinin nedeni. Bir başka deyişle her şey zıddıyla var olur mantığı ile ampute takımı, milli takımın büyük hezimeti ile kıyaslanabilecek müthiş bir imkân sunduğu için yer almış basında. O dönem atılan tweet örneklerine bakalım mesela. Arda Turan’ın ampute takımı Twitter sayfasında tebrik etmesi sonrasında kendisine yazılan bir yorum “bakıp utandın mı Allah aşkına” Bakıp da utanması gereken şeyin ne olduğunu hepimiz anladık sanırım. Paylaşılan bir karikatürde de elinde koltuk değnekleri olan bir futbolcu “al bunları, sana daha çok lazım “ diyerek Arda Turan’a uzatıyor. Tüm bu yorum ve tebriklerde aslında şu söyleniyor: “senin sağlamken yapamadığını, bacağı bile olmayan adamlar koltuk değnekleriyle oynayarak yaptı ve üzerine bir de Avrupa Şampiyonluğu getirdi, utan.”
Bir de şu tweet’i okuyalım: “Samsunlu hayırsever işadamı Galip Öztürk ampute milli takımı onuruna yemek verdi. Kahramanlarımızı tekrar tebrik etti.” Eğer aynı yemek milli takım onuruna verilseydi, kuvvetle muhtemel işadamının hayırseverliği akla dahi gelmeyecekti.
Açık bir şekilde ampute takımın başarısının basında bu kadar yer bulmasının en büyük nedeni milli takımın başarısızlığına çok yakın bir tarihte elde edilmiş olması. Daha da fenası ise ampute takıma yapılan övgülerin ve milli takıma edilen hakaret ve getirilen eleştirilerin aslında örtük ya da açık bir biçimde sağlam ve sakat ayrımı üzerinden inşa edilmesi.
Ampute takımımız gerçekten alanlarındaki en büyük zaferlerden birine imza attılar. Bunun nedeni bu işe inanmaları, hedeflerini yüksek tutmaları ve çok ama çok çalışmaları. Elde ettikleri bu başarı ise milli futbol takımının başarısızlığına referans olarak kullanılmayı değil, herkesten ve her şeyden bağımsız olarak tek başına yüceltilmeyi hak ediyor.