Sayı 39, Mayıs 2017
Minik Kuş, Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü ya da Kırpık... 80’lerin sonunda çocuk olmuş herkesin ekran karşısında heyecanla beklediği efsane Susam Sokağı’nı ve o eğlenceli kuklalarını hatırlamayan herhalde yoktur. İlk olarak 1969 yılında ABD’de yayınlanan Sesame Street’in Türkiye uyarlaması olan Susam Sokağı, 140’dan fazla ülkede gösterilmiş ve pek çok ödül almış eğitici bir çocuk programıydı. Onu izlerken okuma yazmayı ve sayı saymayı öğrenen ya da komşuluğun ve arkadaşlığın içten dünyasına tanık olan milyonlarca çocuk vardı.
Susam Sokağı temelde dezavantajlı çocuklara televizyon aracılığı ile okul öncesi eğitim verebilmek amacıyla, çocuklarla çalışan uzmanların görüşleri ve titiz araştırmaların sonucunda ortaya çıkmış bir yapımdı. Sadece akademik beceriler için gerekli alt yapıyı vermiyor, çocukların duygusal ve sosyal gelişimi için de önemli mesajlar iletiyordu. Örneğin; ABD’de manav Mr Hooper karakterini canlandıran aktörün ölmesi üzerine bir psikologtan da destek alınarak Hoşça kal Bay Hooper isminde bir bölüm yazılmış. Bu bölümün özellikle ailelerin de çocuklarıyla bir arada olacağı Şükran Günü’nde yayınlanacağına dair gazetelere pek çok ilan verilmiş. Bu bölümle çocuğa ölüm kavramının nasıl anlatılacağı ve sevdiği bir insanın kaybıyla nasıl baş edebileceği gösterilmiş. Filistin ve İsrailli yapımcılar ise ortak bir çalışmayla hem İsrailli hem Arap karakterlerin yer aldığı bir Susam Sokağı yaratmışlar. 3 set ortamı oluşturulmuş. Filistin köyü, İsrail köyü ve hiçbir tarafa ait olmayan ve karakterlerin birbirleriyle buluşarak sohbet ettikleri bağımsız üçüncü bir köy. Yapımcılar gerçekten uzaklaşmadan ama çocuklara da geleceğe dair umut aşılayabilmek maksadıyla bu projeyi hayata geçirmişler.
Susam Sokağı içerdiği karakterlerle farklılıklara ve çeşitliliğe de yer vermiş. Örneğin 2002 yılında programın Güney Afrika versiyonuna Kami isminde ve HIV Pozitif virüsü taşıyan 5 yaşındaki bir kukla dâhil edilmiş. Bununla, virüsü taşıyan çocuklarla ilgili yanlış düşünceleri değiştirmek ve çocukların hayatlarını kolaylaştırmak amaçlanmış. 2006 yılında ABD versiyonuna Abby isminde 3 yaşında bir kukla eklenmesiyle ilk defa başrole güçlü bir kız figürünün girmesi sağlanmış. Yayınlandığı dönem için bence devrim sayılabilecek bir başka karakter de 1972’den 2002 yılına kadar sağır kütüphaneci Linda’yı oynayan ve gerçek hayatında da sağır olan Linda Bove. Linda’nın oynadığı bölümlerde düşünceleri seslendirilirken aynı anda yine kendisi tarafından ekrandaki bir konuşma balonu içinde Amerikan İşaret Dili ile gösteriliyor. Linda Bove rolüyle ilgili bir röportajında şunları söylemiş: “Kadroya ilk dâhil olduğumda senaristlerin sağır bir insan bunu nasıl yapar, şunu nasıl yapar türünde şeyler yazdıklarını gördüm. Bunlar yalnızca sağırlığımla ilgiliydi ve beni bir karakter olarak ele almadıklarını gördüm. Benim için biçilen rol tek boyutlu ve sıkıcıydı. Sağır bir kişinin günlük hayatta yaptığı işlerle ilgili ne kadar cesur olduğuna dair şeyler. Bunun büyütülecek bir tarafı olmadığını söyledim. Benim bir espri anlayışım var. Neden bunu göstermiyorsunuz? Bir şeylere kızabilirim. Başka bir insanla bir ilişkim olabilir. Mesela Bob karakteri ile bir aşk ilişkisi. İşaret dilinin yanlış anlaşılması üzerinden komedi üretilebilir. Bunun eğlenceli yanını gösterebilirsiniz.” Gerçekten de sonrasında Linda karakteri oyuncunun önerileri doğrultusunda şekillendirilerek yansıtılmış.
Son olarak gelelim bu yazının çıkış noktasını oluşturan habere. Biliyorsunuz Nisan ayı Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Otizm Farkındalık ayı ilan edilmişti. ABD’de yayınlanan Susam Sokağı’na ise Nisan ayında yayınlanan bölüm itibariyle Julia isminde bir kız çocuğu kuklası dâhil edilmiş. Julia otizmli. Turuncu saçları, pembe bir elbisesi ve yanından ayırmadığı oyuncak bir tavşanı var. İlk bölümde Minik Kuş, masada oturmuş resim yapan ve Julia’nın da aralarında olduğu arkadaş grubuna yaklaşarak merhaba diyor. Ona Julia’yı tanıtıyorlar. Minik Kuş, “Merhaba Julia, ben Minik Kuş. Tanıştığımıza memnun oldum” diyor. Julia ona cevap vermiyor ve bakmıyor da. Oyuculardan biri Julia’nın yalnızca resmine odaklanmış durumda olduğunu söylüyor. Sonrasında biraz sohbet ederek Minik Kuş’a yaptıkları resmi gösteriyorlar. Minik Kuş tekrar Julia’ya dönüyor ve yaptığı resim için görebilir miyim diye soruyor. Julia yine yanıt vermiyor. Diğer karakter tekrar açıklama yapıyor: “Bazen Julia nın yanıt vermesi biraz zaman alabiliyor? Tekrar sormayı deneyebilirsin” diyor. Ve Julia bu sefer soruya cevap veriyor.
Julia’nın fazla göz teması kurmaması, hemen iletişime geçmemesi, tekrarlayıcı sözleri, uzun cümleler kurmaması gibi özellikleri gösterilmiş. Ayrıca bölümde otizmle ilgili hem genel hem de Julia’ya özgü kişisel özelliklerin vurgulandığı bilgiler çocukların anlayabileceği sadelikte sunulmuş. En güzeli de Julia yardım edilen ya da merhamet edilen değil yaşıtlarıyla birlikte oynayan, onların arasına dâhil olmuş bir çocuk olarak gösterilmiş. Bazı şeyleri daha farklı yapmanın diğerleriyle bir arada olmak için engel olmadığı vurgulanmış böylelikle.
Bu bölümleri şimdilik ABD’deki çocuklar seyredebilecek. Dilerim yakın zamanda Türkiye’deki kanallarda da gösterilir ve böylelikle hem çocuklar hem de eğitimciler bu program aracılığıyla otizmi daha iyi anlama ve anlatabilme fırsatı bulur.