Toplam Okunma 0

Merhaba sevgili dostlarım,

Uzun süredir yazmıyordum. Ne yalan söyleyeyim, aklıma bir şey gelmiyordu; ya da gelen fikri yazmak için tatmin edici bulmuyordum. Biraz da kendimi yenilemeye, geliştirmeye ihtiyaç duyuyordum galiba.

Her neyse, geldim ve yepyeni bir yazıyla işte buradayım. Bu yazımda sizlere, Özgür Üniversite adlı bir oluşumda dinlediğim Prof. Dr. Doğan Şahin’in Psiko-Sosyal seminerleri sırası ve sonrası düşündüklerimi aktarmak istiyorum. Bu dört haftalık harikulade seminer için kendisine teşekkürü bir borç bildiğimi de söylemek isterim.

Seminerde ne konuşulduğu hakkında bir özet vermeden başlayacağım; çünkü konuşulan her şey hakkında yazmayı düşünmüyorum.

Seminerde acıma ve merhametten, nefretten bahsedildi. Ben acımanın sinsi bir mutluluk olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Freud da buna benzer bir şey söylüyormuş, bilmiyordum. Doğan Hoca bana ve Freud’da katılmadığını söyledi, kendi fikrini de bilerek söylemedi. Düşünmemiz için…

Aslında nefret hakkında yeterince konuşmadık; ama acıma da; merhamet de; nefret de kökünde rollere gelip dayanıyor bence. Evet… Madem hayat bir tiyatro, oynayanların da kendisine ait rolleri var. Oynayanların rolleri olduğu gibi, oynayan herkesin oyun arkadaşlarının rolleri hakkında görüşleri var. “Bu arkadaş bu şekilde oynamalı; çünkü onun rolü o…”

Önyargıların da en önemli sebebi bu bence. Zihnimizdeki kast sistemi... Evet, ne oluyorsa zihnimizde oluyor. Bazen kişi kendi rolünü gayet net bir biçimde oynasa bile, biz onun yaptığı şeyle tamı tamına zıt bir şey yapmış gibi değerlendiriyoruz onu; çünkü zihnimizde o öyle bir role sahip. Hem de gözünün içine baka baka, hiçbir şey anlamadan yapıyoruz bunu. Bunu yaptığımıza dair en ufak bir fikrimiz olmadan...

Önyargıların dolaylı sebepleri de acıma, nefret… Ve bunun gibi birçok şey.

Sana düşen bir şeyi yapmazsan tuhaf karşılanırsın. Bazen yaparsan da tuhaf karşılanırsın; çünkü rolün odur. Nefret edilmektir rolün mesela. Acınmaktır… Bir görmeyensen, sana yapılan tüm iyilikleri kabul etmek zorundasın, rolünün gereği budur; çünkü sen muhtaçsındır. Hepsi o kadardır…

Birçok şeyin kökeni Hindistan’dan geliyor ya, kast sisteminin de bilinen ilk uygulayıcıları onlar… En azından bunu bir sisteme bağlamışlar. Aslında hep yadırgardım bunu; ama şimdi “Aferin, en azından Allah’ın bildiğini kuldan saklamamışlar,” diyorum.

Benimle kıyasıya tartışarak bana en büyük iyiliği yapan Türkçe öğretmenim, bir gün: “Akıllı insan ortama en çabuk uyum sağlayandır. Gerekirse, o toplumda hırsızlık ahlakiyse hırsızlık yapandır,” demişti. Her zamanki gibi kıyasıya tartışmıştım kendisiyle. Uç bir örnek vermişti; ama şimdi düşünüyorum da; doğruydu söylediği.

Rollere kendisini kaptırmamış, toplumun şeklini alan bir insan, esnektir. Kaypaklıkla nasıl bir farkı vardır bunun? Bu soru oldukça zor bir soru. Zaten bu sorunun cevabı kolay verilebilseydi, insanlar bu yöne doğru giderlerdi ve bir arada yaşamak oldukça kolaylaşırdı.

Yine de ben kendi cevabımı vermeliyim.

Önce empatinin benim dediğim esneklik kavramıyla aralarındaki farka bakalım: Empati "Senin yerinde olsaydım," diye bir yaklaşımla bakar ve bana kalırsa birbirine bağlı en önemli iki soruyu sormaz. "Ben senin kim olduğunu sanıyorum ve sen kimsin?"

İşte ancak bu sorular sorulduğunda insan karşısının yerine koyabilir kendisini bence.

Peki bunun esneklikle kaypaklık arasındaki farkı açıklamaya ne katkısı var?

O zaman sizinle insan hakkındaki görüşümden bahsedeyim: Şahsen, hiçbir insanın kötü olduğunu düşünmüyorum. Sadece kendisine has seçimlerle belli yönlere doğru ilerlediklerini savunuyorum. Bu yönlerin iyi ya da kötü oldukları bizim anlayışımızla belirleniyor ve kişiden kişiye bile değişebildiği oluyor. Hırsızlığın mubah sayıldığı bir toplumda hırsızlığa karşı olmak yepyeni bir bakış açısı olduğundan asıl garip şey o oluyor mesela. Bu durum hakkında çok fazla yazılıp çizilebilir. Belki de ben kendimi yeterince net anlatamıyorumdur. Bu konu hakkında her zaman tartışabiliriz; çünkü ben de henüz yeni yeni bu kavramı düşünmeye başladım ve her şeyde olduğu gibi bu kavramın da zihnimde gelişmesi gerek. Yine de bu kavramın beni çok heyecanlandırdığını söylemeliyim. Bence insanın evrimleşmesi tam da bu yönde ilerleyecek. Muhafazakârlıktan esnekliğe doğru… En azından bunu şiddetle umut etmekteyim.

Yazımı, hepimizi, özellikle kendimi, içimizdeki parya rolünü bulup hakkında düşünerek; irdeleyerek; kendimizi biraz daha az nefret dolu, biraz daha fazla düşünen bireyler olmaya davet ediyorum. Sonra diğer roller/kastlar hakkında düşünmeye… Çünkü aslında her şeyin karşılığı içimizde mevcut ve biz içimizdeki kavramlara göre karşımızdakini değerlendiriyoruz.

Tekrar merhaba! Sizleri seviyorum.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.