Toplam Okunma 0
İçinden bir dilimi çıkarılmış ve dışı tamamen altın suyuna batırılmış gibi görünen bir elma. Dilimin çıkarıldığı yerde, elmanın içinde ise büyük bir çürük var.

Bir gün aynanın karşısına geçsek ve baksak kendimize saatlerce. Ya da kontrolsüz, sesimizin ekosunu dinlesek bir boşlukta. Bütün makyajımız dökülse. Yüzleşsek “makul insan” duruşumuzun altındaki Nazi’yle. Ya da “kral çıplak” diyen bir çocuk fırlayıverse ortalığa ve haykırsa tüm gerçeği. Belki büyük arınmamız bununla başlar ve bu çürümüş et yığınının üzerinden yeni insan doğar.

 

Sartre’ın “Hepimiz Katiliz” isimli bir kitabı var. Kitabı okumadan, ismini merak etmiş hatta o nedenle kitabı okumayı öncelemiştim. Sustuğumuzda, yanlış odaklara öfke diliyle konuştuğumuzda, merhamet maskeli nefrette hep bunu düşünürüm.

 

Seçim süreci boyunca göçmenler ve LGBTQ+’lar üzerinden geliştirilen nefret politikası bana bunu düşündürdü hep. Daha önce de yazmıştım bu konuya dair. Sağlamcılık, bütün ayrımcılıklarla birbirini besler. Bir eşcinsele taş atan el bana “yardım” için uzanıyorsa, o eli uzatan zihnin derinliklerinde kendime olan nefreti ararım. O nefreti çekip çıkarmam için o “yardım” talebini geri çevirmem bile yeterli olabilir. Durup dururken bir başkasına nefret büyüten yürekte sevgi barınmaz çünkü. Bunun bir örneğini, düzeyli bir Facebook grubunda gördüm. “Facebook’ta düzeyli grup mu olur?” diyeceksiniz ama gerçekten düzeyli. Felsefik takılan insanların çeşitli sorular ortaya attığı, insanların üzerinde fikir yürüttüğü bir grup.

 

Sabahın 5’inde baş ağrısıyla uyanıp can sıkıntısına telefonu kurcalamaya başladım. Sözünü ettiğim grupta bir soru dikkatimi çekti. “Ayşe sağır bir kadın. İki kişi var ve bu iki kişiden birisi de sağır. Ayşe onunla evlenirse çocuk sağır doğacak. Ayşe hangisiyle evlenmeli?” Tepeden tırnağa sağlamcı bu soruyu görünce sevinçle üzerine atladım. Soru sağlamcıydı ama insanlara sağlamcılığın ne olduğunu anlatmak için güzel fırsattı. Çok iğrenç yorumlar bekliyordum ve beklediğimle de karşılaştım. “Özürlü bir çocuğu dünyaya getirmiş olur” diyenden “Günah işliyor” diyene, “Çocuk yapmak zorunda mı?” diyenlere kadar sağlamcı söylemlerin her türüyle karşılaştım. Beklediğimden daha azdı ama bu tür yorumlar. Sonrasında ilaç gibi bir yorum gördüm. “İnsanlar çocuk yapıp yapmamaya kendileri karar vermeli.” Bunu vurgulayan ama çok eşitlikçi bir yorum. Sağlamcılık okumaları yapıp yapmadığını sordum yorumun sahibine ve kaynak sorunca dergimizin de reklamını yapmayı ihmal etmedim. :D

 

Bu güzel örnekten sonra gelelim işin can sıkıcı kısmına. Her önüne gelene “Çocuk yapın” akılları veren toplum; engelliler, göçmenler söz konusu olunca nüfus kontrolü moduna geçiyor. Engelliler üremesin mi? Peki niye? “Engelli bir çocuk bu dünyada zorluk çekecek” diye. Ey benim ince ruhlu arkadaşım! O zorlukların kaynağı sensin zaten. Farklılıkları gözetip erişilebilirlik koşullarını yerine getirmeyen, her yerde mobbing uygulayan, sokakta gördüğünde göz hapsine alıp tedirgin eden sensin. Engelli görmeye tahammül edememek mi? O zaman size güzel bir sürprizimiz var. “Alışın her yerdeyiz.” İçerisinde yaşadığınız toplumda engelli olmasına tahammül edememek mi? Bu da ırkçı olduğunuz kadar sağlamcı olduğunuzu gösterir ve çağdışı fikirlerinizle birlikte tarihin çöplüğünü boylarsınız.

 

Sorun çocuk yapıp yapmamak değil. Sorun birilerine hak görülenin başkasının burnundan getirilmesi. Ortada bir tehlike varsa, o tehlike sağlamcıların kendi çocuklarını da ayrımcı yetiştirmesidir. O çocuklar sonra engelli, göçmen ya da LGBTQ+ akranlarına zorbalık yapıyorlar. Sokak hayvanlarına eziyet ediyorlar. Başkasının çocuğunun dünyaya gelip gelmemesine karar vermek yerine, içinizdeki zehirle çocuklarınızı zehirlememeyi öğrenin. Emin olun, engelli çocuklar için de tüm dünya için de yapabileceğiniz en büyük güzellik bu olur. Bir deneyin. Nasıl olsa biz buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz. Size sağlamcılığınızdan arınacağınız günler dilerim.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.