“Dünya kainattan kopup gelirken
Hayvan mıyım
İnsan mıyım
Ben neyim” diye soruyordu Mahzuni bir deyişinde. Ben de arada bir, son zaman da sık sık böylesi sorular soruyore kendime. Ne olduğumu biliyorum. Hatta “yore” falan diyerek dili kötü kullandığım eleştirilerini bile saatler sürecek bir tartışmaya evriltebilecek kadar eminim kendimden. Hem de bahar gelmiş ve sorular bile çakırkeyif yapmış beni. Öyle ki yazının başında tarihi 2022 atacak kadar. Hem de ağzıma bir damla fermente içecek değmemişken. Neyse dostlar, derdim kendimle değil. Kendimle ama kaynağı ben değilim. Benim sorum “Niye biz?”
Özellikle eğitim hayatımızda sıkça duyarız. “Topluma faydalı olmak.” Hatta bazıları için bu faydalı olma yükümlülüğü hiç bitmez. Kimse için bitmez ama bazıları için dillerden düşmez. Mesela engelliler için. Eşitsiz koşullarda tırnaklarını kanatarak okullar bitirmiş, dil öğrenmiş, yazılımcı olmuş, iyi bir müzisyen olmuştur falan ama hala topluma faydalı olmasından söz edilir. “Kime, neye fayda?” sorusu gündemde bile yoktur ama toplum belli haklar için bile faydalı olma koşulunu diline dolamıştır. Oysa koşullar eşitsizdir ve fayda beklenenler, faydalı olmak için sürekli çözüm üretiyordur. Sonra bu çözümlere de muhatabını ikna etmeye çalışıyordur. Oysa o ne kadar fayda görmüştür? Hadi gelin, önce eşit olup olmadığımızı, sonra da neyden ne kadar faydalanabildiğimizi ve faydalı olmak için verdiğimiz orantısız uğraşı konuşalım.
Hadi başlayalım:
37 yıldır körüm. Tüm raporlarda görme ihtimalim olmadığı yazıyor. Yine de sürekli rapor almak zorunda kalıyorum. Yine öyle bir süreç için hastanedeyim. Bilin bakalım ne yok? Sıra beklerken sesli anons yok. Gireceğim bölümleri belirten bir belirteç yok. Ben kendi çözümümü üretmeliyim ya da refakatçi ile gitmeliyim. Oysa eşit vatandaştım. Bir diğer örnek. Tüm ülke sandık başına gitti. Oyların güvenliği ve gizliliği çok önemliydi. Bilin bakalım kimler mahrem oy kullanamadı? Tabii ki körler. Bu örnek çok önemli. Yıllardır eşit vatandaş sayılıp tek başımıza erişilebilir oy kullanabilmek için insanüstü bir çaba gösterdik. Yani eşit vatandaş olabilmek için denemediğimiz yöntem kalmadı. Çalıştaylar, şablon tasarım örnekleri, eylemler… 2024 yılına geldik ama yine tam bir çözüm sağlanmadı. Oy vermek için çaba sarf ettiğimiz partiler ve adayların gündeminde bile olmadı. YSK ise bir başka baharı gösterdi. Yarım yamalak şablonlarımızla yetinip kazanım kırıntılarını umuda meze yapmak düştü bize.
İşte burada tam da aklımdaki soru dışarı çıkmak için zorluyor zihnimi. Niye biz? Eğitim hayatımızdan iş hayatımıza, sosyal ilişkilerden gönüllü çalışmalara; niye her yerde katılım sağlamak için kendi çözümümüzü üretmemiz gerekiyor? “Burada sana uygun şeyler yok ya da senin için uygun hale getiremiyoruz” zırvalarından başka bir yöntem neden akıllara gelmez. Hadi akıllara gelmedi, niye muhatabına sorulmaz? Sormayı bırak, kendi çabalarımızla yarattığımız çözümlere bile onları ikna etmeye çalışmamız bir ironi değil mi artık? Hiç kimse ama hiç kimse bundan azade değil. Fayda mı bekliyorsunuz? Aha ben de sizden fayda bekliyorum. Ne olacak şimdi? Hayır, evime kapanmayacağım. Yapmak istediklerimden de vazgeçmeyeceğim. Sen, sizler kapsayıcı olmayı öğreneceksiniz. Öğrenmek zorundasınız. O bizden beklediğiniz fayda, kapsayıcı olduğunuzda zaten size gelecek. Yeter ki kalıplarınızla bıktırıp yavaşlatmayın. Ekstradan yük bindirmeyin. Dinleyin, öğrenin ve yapın. Belki o zaman bir kesimin “Niye biz?” sorusu ortadan kalkar ve gerçekten kocaman bir “biz” oluruz.