Toplam Okunma 0

“Çalabım bir şâr yaratmış iki cihân âresinde 
Bakıcak didâr görülür ol şârın kenâresinde 
Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm 
Ben dahî bile yapıldım taş ü toprak âresinde” 

Hacı Bayram Veli'nin bu müthiş şiiri ne kadar da güzel ve ahenkli anlatıyor insanın kendi içindeki manevi yolculuğunu değil mi? Tasavvufta genellikle kullanılan “Seyr-i Süluk” kavramı insanın maddi alemde manevi yolculuğunu yani hakikati arayışını ve dünyada varoluşunu anlamlandırma sürecini açıklar. Aslında bütün insanların istisnasız yaşadığı bir duygu veya durum değil midir varoluşunu sorgulamak? Bu yazımdaki amaç felsefe yapmak veya sufîlik taslamak değil elbette. Hayatıma ansızın girmiş bir şeyin yani bisikletin beni nasıl değiştirdiğini ve hayatımı nasıl renklendirdiğini anlatmamda yardımcı olacak felsefi bir dayanak sadece. Demem o ki, hayatıma ansızın giren tandem bisiklet tam da bahsettiğim manevi yolculuğu benim için yansıtıyor. Tandem bisiklet, yapısal işlevi bakımından iki pedal ve çift seleden oluşuyor fakat görme engelli bir birey ve ona eşlik eden bir birey aynı bisiklet üzerinde tek yürek olabiliyor. Yani bisiklet üzerinde hayatı ve anı paylaşıyorlar. İki pedal arasında eşit/erişilebilir yaşam ideali çerçevesinde birleşiyor, dostluğu ve arkadaşlığı bölüşüyorlar. Ben de istedim ki bu yazım aracılığıyla iki pedal arasındaki tüm yaşanmışlıkları ve anılarımı sizlerle paylaşayım. 


Tandemle İlk Tanışmam (30 Nisan 2014) 

2014'ün ilk günleri bana pek de uğurlu gelmemişti. Birçok sağlık sorunu ve psikolojik problemlerle dolu bir başlangıç söz konusu idi benim için. Şeker sınırda, tansiyon ve kolesterol almış başını gitmiş. Neredeyse bir ay okuldan ve işimden uzak kaldığım bir dönem. Can sıkıntısıyla maillerime göz gezdirirken, bizim üniversitenin engelli öğrencilerinin bulunduğu bir mail grubunda ilginç bir habere rast geldim. Tandem bisikletle görme engellilerin de bisiklet sürebilmesi mümkün... Bir anda büyük bir heyecan ve şaşkınlık beni sardı. Tabi aynı zamanda merak duygusu da... Hiç bilmediğim hiç görmediğim bir şeydi çünkü tandem bisiklet. Okulumuzun engelli birimi aracılığıyla mezunlar derneğinin de katkılarıyla alınmıştı. Birçok arkadaşım deneyimlemiş, duygu ve düşüncelerini paylaşıyordu grupta. Tabi bu eşsiz buluşu üniversitemize kazandıran arkadaşımız Bahar Yavuz'u da unutmamak gerek.  

Tabi her şeyin başı eğitim malumunuz. Okulda tandem bisikleti tanıtma ve görünür kılma seferberliği başlamış durumda. Pilot eğitimleri mi dersiniz, sağlıklı beslenmeye dair paneller mi yahut yeni buluş için kavram arayışları mı beğenirsiniz? Hepsi var... işte o günlerin birinde, ben de Güney Kampüste verilen bir bilgilendirme toplantısı ve deneme sürüşüne katıldım. Merter adlı bir arkadaşımızın refakatinde tandem ile ilgili teknik kısa bilgiler aldıktan sonra kampüste mini bir deneme sürüşüne sıra geldi. Klasik bisikletten bir hayli uzun olan adeta bir limuzini andıran heybetiyle tandem sürüşe hazırdı. Kasklar takıldı. Kalkış pozisyonu alındı. Merter'in komutlarıyla hareket etmem şarttı. 1/2/3 dediğinde pilotumla aynı anda pedal çevirmemiz gerekiyordu. İlk kalkış denemesi biraz sorunlu da olsa gerçekleşti. Hafif yalpalasak da sonunda dengeyi sağladık. Senkronize olarak pedal çevirmeyi sürdürdük. Pedal çevirdikçe bisiklete ısınıyor ve daha çok yol kastetmek istiyordum. Pilotum da bunu anlamış olacak ki alandaki diğer bisikletli arkadaşlara Aşiyan'dan Bebek'e oradan da Beşiktaş'a var mısınız dedi. Bir tandem, 15'e yakın klasik bisikletli Bebek Yokuşu'nu inerek Ortaköy'e doğru yol aldık. Tandemle yokuş inmenin zevki bir başka oluyor. Bunu ilk o gün anladım. Pedalları paralel alıyoruz ve kendimizi bir boşluğa bırakırcasına adrenalin yaşıyoruz. Güney Meydan'dan Bebek'e inişimiz bir hayli heyecanlı olmakla birlikte, hızlı da oluyor ve kendimizi Bebek Güvenliğinin önünde buluyoruz. Güvenlikçi abiler oldukça şaşkın gibiler. Eeee tabi limuzin gibi bir bisikleti onlar da yeni görüyor olmalılar. Tebessümlerini görmüyorum ama ardımdan “Bir hışımla geldi geçti peh peh peh Kiziroğlu Mustafa Bey türküsünü mırıldandılar zannediyorum. Grup halinde öncüler ve artçıların kontrolünde Ortaköy'e doğru yol alıyoruz. Trafiğe dalmışız, çılgınlar gibi pedallıyoruz. Şarkılar türküler havada uçuşuyor. Boğaziçi şıngır mıngır Beşiktaş'a akıyor. Pilotum olanı biteni bana aktarıyor. Geçtiğimiz yerleri, trafikteki hengameyi fırsat buldukça betimliyor. Kuruçeşme, Arnavutköy derken, Ortaköy'e varıyoruz. Keyifli bir sürüşün sonunda, arkadaşlarla sohbetin belini kıracak bir yer arıyoruz. Bir wafflecinin önünde duruyoruz. Tabi Ortaköy'e gelip, Kumpir ve waffle yemeden olmaz. Demiratları eyleyip, mekâna kuruluyoruz. “Ne yardırdık be!” Diyoruz habire. Pilotum ve yancı arkadaşlar sürüş hakkında düşüncelerimi alıyorlar. Waffle ve çaylar da geliyor bu arada. Anlata anlata bitiremiyorum turu. Aldığım keyfi kelimelere sığdıramıyorum. Hem spor hem sosyal bir ortam diyorum. İkisi de bir arada olunca tadından yenmiyor wafflemı göstererekten şakayla çıkışıyorum. Tabi her şeyin her anın sonu olduğu gibi bu güzel gecenin de sonu geliyor. Ayrılma vakti. Sohbetinize doyum olmuyor Amigolar ama saat geç oldu diyorum. Bir başka tur için arkadaşlarla sözleşip mekândan ayrılıyorum. 


İkinci Sürüş (16 Mayıs 2014) 
Tandem bisiklet sürmenin tadını bir kez aldın mı artık dur durak bilmez olmak kaçınılmaz. İster istemez bir daha sürmek, o eşsiz duyguyu yaşamak istiyor insan. Bir önceki turda tanıştığım arkadaşlarla sürekli yazışıyor, tandem sürmek istediğimi bildiriyordum. Nihayetinde, bizim üniversitenin bisiklet kulübü (Busiklet)'in başkanı Erhan sağ olsun çağrımıza yanıt verdi. 17.30'da Güney Kampüste buluşmak üzere anlaştık. Vakit geldiğinde tandem ilk günkü gibi tüm heybetiyle sürüş için hazırdı. Bu sefer ben de hazırlıklıydım. Spor giyinmiş, kask ve eldivenlerimi almıştım. Artık tam bir bisikletli olmuştum. Tabi bir değişiklik daha vardı. Bu sefer pilotum Erhan'dı. Aynı rotayı takip ettik. Bebek Kapı'dan çıkış yaparak Ortaköy'e doğru yol aldık. İlk güne kıyasla daha dengeli ve sağlam pedallıyordum. İçimden “Hadi bu işi de söktün Mustafa” diyordum kendi kendime. Gerçekten de öyle olmuştu. Adeta bir çorap söküğü gibi geliyordu sürüş taleplerim ve sürüşler... Erhan da habire kadansımın iyi olmasından dem vuruyordu. Ben de habire bundan cesaret alıp abanıyordum pedallara. Bu sefer bir tandem yola revan olmuştuk. Grup yoktu ardımızda. Erhan ile laflaya laflaya Ortaköy'e vardık. Oradan da Beşiktaş'a geçtik. Biraz dinlendikten sonra, Erhan beni otobüs duraklarına bıraktı. Otobüsümü beklemek üzere Erhan ile vedalaştım. Durakta bekle bekle otobüs gelsin. Cadde tıklım tıklım. Durak desen ana baba günü sanki. Bir ara düşündüm durakta otururken. Bunca insan durakta neden bekler? Hadi ben körüm de bekliyorum birader. Siz de mi körsünüz? Bunca kalabalıkta egzoz ve duman kokusunda neden bekliyorsunuz? Alıp bir bisiklet sürsenize. Hem spor yapar hem de çevreyi kirletmemiş olursunuz. Birdenbire ekolojist oldun çıktın oğlum başımıza dedim içimden kendime ve gülüverdim sessizce. O arada, otobüsüm de geldi. Namı diğer 27E. Bindik çaresiz. Ama söylenmedim de değil. Attan inip eşeğe binmek bu olsa gerek. 


Takım Elbise ve Bisiklet (25 Haziran 2014) 
Yoğun geçen bir final dönemi sonunda, bisiklet sürme isteği bendenizde tekrardan hasıl oldu. Araşmalar yazışmalar nihayetinde ilk pilotum Merter ile Kuzey Kampüste bulunan engelli biriminde buluşmak üzere anlaştık. İş çıkışı ben de oraya geçecektim. Nitekim de öyle oldu. GETEM'de Merter ile buluştuk. Ama bu sefer bir terslik vardı. Ben bisiklet sürerken giydiğim spor kıyafetlerimi getirmeyi unutmuştum. İş kıyafetlerimle buluşma yerine gelmiştim. Takım elbiseli ağır abiler gibiydim. Merter beni öyle görünce, önce baya söylendi. Sonra da bıyık altı bir şekilde durumuma güldü. Hatta birimdekiler de halime baya bir süre güldüler. Engelli biriminin başkanı olan Hande Hocamız da bir süre bana çıkıştı. Takım elbiseyle bisiklet sürülür mü diye. O da pek tabi hem çıkışıyor hem de gülüyordu komik halime. Neyse kahkahalar arasında birimden ayrıldık ve bisikletin bulunduğu yere doğru yürüdük. Kısa süreli bir tabanvaydan sonra, hazırlıklarımızı yaparak tandeme atladık. Bu kez, Hisar üstü içlerinden İstinye'ye Balta Limanı’na doğru pedalladık. Diğerlerinden farklı bir rotaydı. Birkaç tekli bisikletli de bize katıldı. İstinye'de balık ekmek yemek üzere yardırmaya başladık. Yol boyunca geçtiğimiz yerleri Merter bana betimliyor, diğer arkadaşlar da yer yer sohbete dahil oluyordu. Bir müddet sonra, balık ekmek yiyeceğimiz mekâna geldik. Küçük ama şirin bir yerdi. Denize karşı bir balıkçı lokantası... Deniz kokusu, balık ekmeğin kokusuna karışıyor, martılar habire ötüşüyordu. Şalgamlar da gelince, yumulduk balık ekmeklere. Hafif bir yorgunluğun üstüne çok iyi geldi doğrusu. Bir süre dinlenip yola revan olduk. Bu defa, kaçmak yok. Üniversiteye kadar tandemi götüreceğiz. Yani büyük bir heyecan ve adrenalinle indiğimiz güney yokuşu bu sefer tırmanacağız. Vira bismillah! Bas bas bitmiyor mübarek. Virajlı virajlı dönüyoruz habire. Öldük bittik ama vardık sonunda. Kulüp odasına koyduk tandemi. Bugünkü filmin sonu fena bir yorgunluk. Fakat güzel bir deneyim oldu.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.