“Hoş geldin hafız.” “Gördün mü la, benden iyi yürüyor vallahi!” “Ne kadar seri bilgisayar kullanıyorsun, gördüğümüz halde biz bile kullanamıyoruz.” “Fatma teyzenin kızı kör gözüyle üniversiteyi kazanmış, sen eşek kadar herif sağlam halinle kazanamıyorsun.” “Bunlar da hiçbir şeyden geri kalmazlar, biz şu halimizle gezemezken, onlar fink atıyor. “Sen bu eyleme gelme, bir terslik olabilir.” “Şuna bak, tekerlekli sandalyede olmasına rağmen ne güzel basket oynuyor.” Bu örneklerin bir sonu yoktur, sonsuza dek uzatılabilir.
Yukarıdaki örnekleri davranış şekillerini vurgulamak için vermedim. Toplumsal bir narsisizmin dışavurumudur bunlar. Herkes kendinde olmayanı başkasının eksiğiyle telafi etmeye çalışır. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi, eksik yönlerini törpülemesi zor ve yorucu bir faaliyettir. Bunun yanı sıra, kendi aşağılanmışlığının panzehri olarak da kullanılan bir yöntemdir bu. Patron işçileri, işçiler birbirlerini ötekileştirir. Yerli yoksullar, göçmen yoksullara saldırır. Kısacası, bir kesim tarafından aşağılanan toplumsal katman, gözüne kestirdiği başka bir katman üzerinden tamir eder yaralı egosunu. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, egemen ilişkilerin devam etmesinde en büyük etkenlerden birisidir bu durum. Kişiliği zedelenen insan öfkesini yöneltecek bir alan arar. Kendisine saldıran kişi ya da toplumsal katman görece güçlü göründüğü için ona cevap vermeyi göze alamaz. Doğal olarak, kendi dişine göre bir muhatap seçer ve ona yönelir. Bu durumun örneklerini toplumsal yaşam içinde gözlemlemek hiç de zor değildir. İş yerinde patronu tarafından hakarete uğrayan erkek evde eşine hakaret eder. Bir taşeron şirkette çalışan bilgi işlem uzmanı, aynı koşullarda çalıştığı temizlik görevlisine üstten bakmayı kendine hak görür. Örnekler çeşitlendirilebilir.
Tabi ki bu durumdan en çok etkilenen toplumsal kesimlerden birisi engellilerdir. Sorunlu çalışan bir organ toplum tarafından bir defo olarak görülür. Bu kişilerle karşılaşmak hasta egolar için bulunmaz ilaçtır. Üstelik reçete meçete katkı payı derdi olmayan bir ilaç. İstediğin kadar kullan, gramaj sınırı da yoktur. Ters bir ibretliğe denk gelinmediği sürece yan etkisi de yoktur. Ama siz dikkat edin, denk gelirseniz fena halde çarpabilir. Belki bu bakış açısına sahip olanlar yaptıklarının yanlış olduğunun ve ego sorunu olduğunun farkında bile değillerdir. Ancak bu durum, kendi zihinlerinde eksik gördükleri insanlara karşı narsist oldukları gerçeğini değiştirmez.
Yukarıdaki örnekleri inceleyelim. “Benden iyi yürüyor vallahi.” Tabi sen manken gibi yürüyorsun, o da yürüme konusunda inanılmaz yetenekli. Senden bile güzel yürüyor, bükemediğin bileği öpmelisin. Hayır, böyle bir durum yok. Yolda yürüyen kör, normal bir şekilde yürüyor. Senin de ahım şahım bir yürüyüşün yok. Karşındaki bir kör olmasa, yürüyüşünü kıyaslamak gibi bir derdin de yok. Neyse, sana yılın en iyi yürüyeni unvanını takdim etmekten onur duyarız. Umarım ibretdaşlardan unvan almak, güzel egonuzu zedelememiştir bayım. “Ne kadar seri bilgisayar kullanıyorsun, gördüğümüz halde biz bile kullanamıyoruz.” Doğrudur hocam, göz bilgisayarın ana kartıdır. Gözü gören herkes, bilgisayarı yalayıp yutar. Evrimin geldiği nokta, yirmi birinci yüzyılda gözünde problem olmayan herkes doğal bilişim uzmanıdır. Bilgisayar kullanamayanlar ise doğal seçilimle yok olup gidecekler. Böylece körlerden de kurtulmuş olursunuz. Çoğunuza göre evrim saçmalıktı değil mi? Neyse buradan yırtarız belki. Üç çocuk teşviki için, kör doğmayan çocuk başına Windows lisansı hediye edilmeli. “Fatma teyzenin kızı kör haliyle üniversite kazanmış, sen eşek kadar adam sağlam halinle kazanamıyorsun. Doğru söylüyor ne diyeyim. Fatma teyzenin zeki kızı gecesini gündüzüne katıp çalışırken, senin ilgi alanları ve potansiyelleri konusunda hiçbir fikrinin olmadığı çocuğun kazanmalıydı. Görmek demek başarı demek ya hani. “Bunlar da hiçbir şeyden geri kalmazlar, biz şu halimizle gezemezken onlar fink atıyor. “ Haklısınız, gezmek de sizin işiniz. Onun için kaldırımları işgal eden araçlarınızla, saçma sapan yollarınızla, anlamsız davranışlarınızla zehir ediyorsunuz sokakta gezmeyi. “Sen bu eyleme gelme, bir terslik olabilir.” “Senin ne işin var burada.” Tabi, protesto etme hakkı engelsizlerin. Her şeye de sulanma kardeşim. “Sen bu eyleme gelme.” Eylemcilerden birisinin ya da çoğunun cümlesi. Senin güvenliğin düşünülüyor. Ama alternatif yaratmak için zihinler zorlanmıyor. Sen gelme, sorun çözüldü. Biz senin yerine de protesto ederiz. Aralarında bir tane engelli olmadan 3 Aralık basın açıklaması yapanlara tanık olduk. “Şuna bak, tekerlekli sandalyede olmasına rağmen ne güzel basket oynuyor. Biz bile böyle oynayamayız .” Sen kaç yıldır basket oynuyorsun? “ “Hiç denemedim.” Trajikomik. Hayatında ilgilenmediği bir spor dalında, yıllarını o dala vermiş bir oyuncuyla kendisini kıyaslama cüretini gösteriyor. Velhasıl kelam engelsiz olmaları, onları kusursuz kılıyor. Teknolojiyi en iyi kullanan, sanattan en iyi anlayan, sporda tartışılmaz olan, en iyi yemek yapan, en iyi gezen, en iyi sevişen; anlayacağınız her şeyin “eni” onlar.
Bu alanlarda gerçek başarıyı yakalamanın sırrını vereyim mi? Sürekli okumak, önyargılardan kurtulmak, araştırmak, sistematik çalışmak. Bu sihirli formülü uyguladığınızda kimsenin eksikleri üzerinden egonuzu tamir etmek zorunda kalmayacaksınız. Hatta bugün yaşadığımız sorunların büyük bir kısmı da çözüme ulaşmış olacak. Benden söylemesi.