Değerli okurlar,
İkinci yılımızı gördüğümüz bu ayda da tekrar merhaba.
Bu aya gelene kadar, çoğunlukla yaşadıklarımdan ve buna paralel olarak bakış açımdan bahsettim sizlere. Kendim için yazdığımı hiçbir zaman inkâr etmedim. Yazdıkça düşündüm, düşündükçe yazdım. Belki de yazarak iyileştirici bir süreç başlattım kendi içimde. Biraz bireysel bir köşe benim köşem; ama yazdığım her kelimeyle, yaşayıp/yazdığım, dolayısıyla yorumladığım deneyimlerimin, bir cümle bile olsa size de dokunmasını ümit ettim.
Her ay benim için de merak konusuydu; çünkü diğer arkadaşlarımın ve konuk yazarların yazılarını en az sizler kadar merak edip bekledim. Hiçbir zaman, yazamadığım zamanlar bile hayal kırıklığına uğramadım. Muhteşem bir dergide de bir şekilde var olmak çok hoşuma gidiyor çünkü. Bu anlattıklarıma paralel olarak bir masal anlatayım şimdi sizlere. Paralelliğin ne olduğunu çözmeyi de okura bırakayım:
Bir sahil kasabasında ikamet eden, her sorunun cevabını bilen bir bilge varmış. Kasabadan olan olmayan, bilgenin ününü duyan tüm insanlar, ona ufak tefek şeyler getirip danışmak için evine uğrarlarmış. Bir gün insanlar bilgenin evine geldiklerinde, adamın evin önündeki sedirde ölü gibi uzandığını, nabzının atmadığını fark etmişler. Başlarında beklemişler, saygı duruşunda öylece durmuşlar. Gelen durmuş, gelen beklemiş… Akşam olduğunda, bilge aniden uyanmış ve oldukça varlıklı olan komşu kadının yanına gelmesini istemiş.
Komşu geldiğinde de konuşmaya başlamış:
“Akşam oğlunla oynarken aşçın geldi ve sana bir sepet balık getirdi, sen de balıklardan birisini seçip akşama onu hazırlamasını söyledin,” demiş.
Kadın, bunların doğru olduğunu; ama nereden bildiğini ve neden bunları söylemek için kendisini çağırdığını merak ettiğini söyleyince bilge her şeyi anlatmaya başlamış:
“Sedirde dinlenirken uykuya dalmışım. Rüyamda denizde havada süzülürken gözlerime bir sürü balık ilişti ve tıpkı onlar gibi bu denizde öylece yüzsem diye düşünür düşünmez bir balık oldum ve aralarına karıştım. Tıpkı onlar gibi özgürce ve amaçsızca yüzerken bir balıkçı beni avladı ve tekneye, diğer avladıklarının arasına fırlattı. Aşçınız beni diğer balıklarla birlikte satın aldı, siz beni gösterdiniz, aşçınız bıçağı kaldırdı, indirdi ve ben uyandım.”
O günden sonra bilge başka hiçbir şey yapmadan balık çizmeye başlamış. Güneşin ilk ışıklarıyla kalkıyor, her gün bir balık çizmeden uyumuyormuş. Çizdiği balıklar o kadar canlı oluyormuş ki, balığı görenler, karada bir balığın yaşamakta olduğunu sanıyormuş. Bir gün, bilge o güne kadar çizdiği tüm balıkları alıp deniz kıyısına gitmiş. Tüm balıkları denize atar atmaz, balıklar kâğıttan sıyrılıp yüzmeye başlamışlar. Bilge de, balıkların ardından aynanın karşısına geçmiş. Mutlu olmuş mu bilmiyorum; ama amacına ulaşmış.
Başka bir balık resminde buluşmak üzere, hoşça kalın değerli okurlar.