Toplam Okunma 0

Editörün Önsözü.

Meşhur bir atasözü, dal nasıl eğilirse ağacın da öyle büyüyeceğini söyler. Bitkiler için doğru olan bu söz, insanlar için de geçerlidir. Şair Wordsworth bir sözünde, “Çocuk, adamın babasıdır” demişti. Demek istediği tabii ki büyürken başımıza gelenlerin, yetişkinlikteki davranışlarımızı ve inançlarımızı belirlediğidir. Üçüncü “Tanecik” kitabı büyük oranda bu hikayeyi anlatıyor. Bugünün kör çocuklarına kendileri hakkında neler öğretildiği ve dünün kör çocuklarının (bugünün yetişkinlerinin) neler yaşadığıdır. Biz Ulusal Körler Federasyonu üyelerinin her zaman söylediği körlüğün asıl problemi körlüğün kendisi değil, toplum içinde körlük hakkında yaygın olan yanlış anlayışlar ve algılar olduğudur. İlk iki “Tanecik” kitapları da bu konuyla ilgiliydi ama bu kitabın özellikle irdelediği, kör çocuklar ve onları gelecekte neler beklediğidir. Her gün hepimiz, farklı şekillerde ve derecelerde hayatımızın nihai şeklini belirleyecek dalı eğiyoruz.

Bu kitapta sizleri bazı kör çocuk ve yetişkinlerle tanıştırmaya çalıştım ve bunu daha derin bir şekilde yapmaya çalıştım. Hepsi tanıdığım insanlar: arkadaşlarım, eski öğrencilerim ve meslektaşlarım. Sizlerin de bu insanlarla tanışmak isteyeceğinizi düşünüyorum. Bu sayede körlerin ne tür insanlar olduğunu anlayabileceğimizi umut ediyorum. Büyük oranda sizin gibiyiz. Eğer bir sorunumuz varsa ağlıyoruz ama kör olduğumuz için değil. Ve eğer bir şey bizi eğlendirirse gülüyoruz ama yine kör olduğumuz için değil. Hayatlarımız sizlerinki kadar çeşitli, ilginç ya da can sıkıcı. Bunu belirleyen tek şey dalın nasıl eğildiği, ağacın nasıl büyüdüğü ve kişiye ne tür imkanlar sağlandığı. Bundan sonra kaç “Tanecik” kitabı basacağımızı bilmiyorum ama eğer bu kitaba gelen ilgi önceki iki kitaba olan ilgi gibi yoğun ve sıcak olursa, muhtemelen başkaları da gelecek. Şimdilik bu kitap, körlük hakkındaki olumsuz fikirleri değiştirmesi umuduyla geniş bir çevre içinde yayılacak. Ve biz her gün dalı eğmeye devam edeceğiz.

 

Ne Kadar Farklı Olurdu

Barbara Pierce

Çeviren: Ali Çolak

 

Ellili yıllarda, Barbara Pierce ergenlik çağında genç bir kadındı. O tarihte NFB’nin kör çocuk ebeveynleri bölümü gibi bir bölüm yoktu. Ebeveynler çocukları için yapabildiklerini yapıyorlardı ama çoğunlukla yaptıklarını kendi başlarına yapmak zorundaydılar. Kimsenin yardımı olmadığı için yaygın olumsuz görüşlerden kurtulmak kolay değildi ve bazen iyi niyetlere rağmen yapılan hatalar feci sonuçlar getiriyordu. Bu yazıda içtenlik ve sevgiyle Barbara Pierce, anne ve babasının yaptığı bir hatayı en ince ayrıntısına kadar anlatıyor.

 

Ben küçükken onları görsem de görmesem de konuştuğum insanlarla göz teması kurmam annem için çok önemliydi. Düzenli ve duruma uygun bir şekilde giyinmem konusunda ısrar ederdi. Büyürken, resimleri göremediğim için moda sayfalarına bakmak hiç ilgimi çekmezdi ama annem bana modanın, renklerin, giyinme tarzının ve görsel anlamda iyi bir etki yaratmanın önemini öğretti. Bütün bu değerleri annem bana bin farklı şekilde iletti. Hiçbir zaman uzun nutuklara girmedi ama bazen davranışlarım ya da kıyafetimde aksaklıklar olduğunda küçük dersler verirdi ki bu dersler ve benim üzerimdeki hayatım boyunca süren etkileri için ona minnettarım.

Fakat babam bana beyaz bastonu kullanmayı öğrenmeye başlayacağımı söylediğinde neler olduğunu da hatırlıyorum. 16 yaşındaydım ve birkaç yıldır gözlerim o kadar kötüydü ki o yaşta gayet normal olan bir yerlere kendi başına gitme sürecine hala girmemiştim. İlk tepkim meraklı bir heyecandı. Arkadaşlarım ehliyetlerini alıyorlardı ve ben de eş değerli ama özel olduğu ve geç geldiği için daha değerli bir şeyi ediniyordum. Hepimizin doğal hakkı olan bağımsızlık için can atıyordum. Tüm ergenler gibi özgür olmak istiyordum ama o zamana kadar bu istek kendi başıma hiçbir yere gidemediğim için bastırılmıştı. Derslere başlamak için resmen bekleyemiyordum ama derslerim iki haftalığına ertelendi. Ve bu 14 gün içinde olan oldu.

Kimsenin hatası değildi. Annem ve babam hiç kendi kendine yetinen, körcül becerilerini geliştirmiş kör yetişkinlerle karşılaşmamıştı. Bildikleri tek şey, kör dilencilerin beyaz baston kullandığıydı. Pittsburgh’ün sokaklarında acınası bir şekilde sürünür gibi gezen ve rastgele nesnelere ve insanlara bastonlarını sokan körleri görüyorlardı. Akıllı ve becerikli kızlarının böyle bir hareket yöntemine muhtaç kalması onlar için çok üzücü olurdu.

Bu düşünceleri hakkında bana bir şey söylediklerini hatırlamıyorum. Babam beni annemin baston konusunda mutlu olmadığı hakkında uyarıp onun yanında bastonumu mümkün olduğu kadar göz önünde bulundurmamamı söyledi. Ben bu şekilde neler öğrendiğim ve nerelere gittiğim hakkında heyecanlı bir şekilde konuşmayacağımızı öğrendim. Annem tarafından bir iş için bir yerlere gönderilmeyecektim. Baston yokmuş gibi yapacaktık. Sadece başka bir çare olmayınca bastonu kullanacaktım ama beni çok seven ailemin içinde her zaman başka bir çare vardı.

Bağımsız hareket öğretmenimle tanıştığımda, önümdeki zorluklardan korkardım ve beyaz baston fikrinden iğrenmiş durumdaydım. Beni kendi başıma bir yerlere gitmeye zorlayacaktı. İnsanlar bana bakacaktı. Kör olduğumu anlamayan öğrenciler artık anlayacaktı. Eğer o bastonu yutabilseydim, yutardım. Bastonu saklamakta uzman oldum. Bağımsız hareket alacağım günlerde okula varır varmaz bastonu dolabımda saklardım, emin olun ki ölsem bile o bastonla asla görünmek istemezdim. Ders günlerinde okula geri döndüğümde, odama kaçırana kadar beklemesi için bastonu kapıyla perdelerin arasına saklardım. Bağımsız hareket derslerimin okul saatini aştığı günlerde annemin başıma neler geldiğini düşünerek endişe duyduğunu hissederek acı çekerdim. Başkalarına bağımlı olmaya karşı edindiğim bu zaferler bir kazanç değildi benim için çünkü bedeli annemin hüznü oluyordu. Ve bu bedel bana çok yüksek görünüyordu. Ama en nihayetinde, çok şanslıydım. Aldığım bağımsız hareket dersleri çok iyiydi ve dersleri aldığım üç aydan sonra üniversiteye gidene kadar öğrendiğim becerileri kullanmasam da öğrendiklerimi kolayca hatırladım. Her şeyden öte, 12 yıl sonra Ulusal Körler Federasyonu’nu bulduğum için şanslıyım. Orada ilk defa baston, Braille ve körlük hakkında sağlıklı düşüncelerle karşılaştım. Gecikse de 14 yıl önce düşen bağımsızlık kıvılcımının ferahlığını yine tattım.

Artık bir ebeveyn olduğum için herkesin çocuklarını büyütürken hatalar yaptığını biliyorum. Genellikle annem ve babam doğru olanı yaptı. Hayatta başarılı olmak için bana sağlayabilecekleri tüm imkanları sağlamakta kararlıydılar. İçgüdüleri büyük derecede iyi ve tutumları çoğunlukla sağlıklıydı. Ama eğer Ulusal Körler Federasyonu’nu tanısalardı ne kadar farklı olurdu.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.