Merhaba arkadaşlar, gönül isterdi ki dergimizin doğum gününe denk düşen bu sayıda sizlere güzel şeyler anlatalım. Hep birlikte neşemizi paylaşalım. Ancak, 6 Şubat sabahı Türkiye bambaşka bir sabaha uyandı. Acılarla yüklü ama umut kırıntıları da taşıyan bir sabaha. Bilinçsizlik, liyakatsizlik, yandaşlık sonucu binlerce canımız toprak altında kaldı. Binlercesi ise yaşadığına bile sevinemeden yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakıldı. Adına “doğa felaketi” deniliyor. Ancak doğa felaket getirmez. Doğayı dinlememek, mesajlarını umursamamak, felaket doğurur. Bizim yaşadığımız da işte tam da bu. Elbette hayatını kaybeden canlar için üzüntümüz devam etmekle birlikte, bir yandan hayat devam ediyor. Bu süreçte yapılması gereken işlemler de var ve belki de kalanları hayata bağlamak adına bir yerlerden başlanması gerekiyor. Bu yazımda dilim döndüğünce, deprem sonrası için yapılabileceklerle ilgili kısa hukuki ipuçları vermeye çalışacağım sizlere.
Öncelikle ifade etmeliyim ki gerek tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerde gerekse 1982 Anayasası’nda, devletin herkese insan onuruna yakışır biçimde ve güvenli, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı sunma zorunluluğu vardır. Bu hak kapsamında kentlerin mevcut koşullarına göre planlanması, inşa edilen yapıların mevzuatta öngörülen biçimde denetlenmesi ve aykırılıkların tespit edilerek giderilmesinin sağlanması hem yerel yönetimlerin yani belediyelerin hem de merkezi yönetimin yani devletin sorumluluğundadır. 6 Şubat sabahı ortaya çıkan manzara göstermiştir ki bu görev yeterince yerine getirilmemiştir. Hukukta bu durumun varlığına “hizmet kusuru” adı verilmektedir. Hizmet kusurunun varlığı halinde, o hizmeti yerine getirmekle görevli idarelerin doğrudan sorumluluğu vardır ve ortaya çıkan zararların idare tarafından karşılanarak, sonra ilgililerine rücu edilmesi gerekir.
Binaları inşa eden müteahhitler, denetimini yapmakla görevliler, inşaat sırasında projeyi denetleyecek olanlar, inşaat tamamlandıktan sonra kullanma izni verenler; kullanılan malzemenin standartlara uygun olmadığı, binanın zemin etüdüne uygun inşa edilmediği, mevcut proje doğrultusunda hareket edilmediği ya da binanın inşası için bir proje bulunmadığı, projede izinsiz ya da usulüne uygun olmayan tadilat yapılması gibi durumların varlığının tespiti halinde ortaya çıkan zararlardan sorumlu olacaklardır. Bu tür kusurların tespiti için enkazlardan ya da hasar gören binalardan yapı örnekleri alınması, mümkün olabiliyorsa kolon görüntülerinin alınması, adres bilgileri girilerek uydu fotoğraflarının edinilmesi ve bunların tarih, saat ve konum bilgisi ile saklanması gerekmektedir. Elbette tüm bu işlemlerin bir bilirkişi nezaretinde yapılması, elde edilen delillerin havayla temasını önleyecek şekilde saklanması da büyük önem taşımaktadır. Ayrıca bulunduğunuz yerde bulunan bir notere başvurarak yapı kayıt belgelerinin yok edildiği gibi haberlere ilişkin video veya yazılı basın kaynaklarını da tescil ettirip delil olarak saklayabilirsiniz. Bu tür delillerin tespiti için sulh hukuk ya da asliye hukuk mahkemelerine başvurulması ve bu mahkemeler kanalı ile delil tespiti yaptırılması büyük önem taşımaktadır. Bu iş için gerek bölge baroları gerekse Türkiye Barolar Birliği aktif destek vermektedir. Dilenirse bu birimlerle iletişime geçilerek delil tespitinin yaptırılması sağlanabilir. Zira sizin kendi kendinize aldığınız yapı parçaları vesaire hukuken çok bir anlam ifade etmeyecektir.
Hiç istememekle birlikte, bu depremde birçok canımızı kaybettik. Hayatını kaybedenlerden birisinin yakınıysanız, (eşi-çocuğu-akrabası) suçun işlendiği yer Cumhuriyet Savcılığı’na şikâyet dilekçesi vermenizi öneririm. Güvenlik ya da başka bir sebeple olay yerinden başka bir yere taşınmışsanız, bulunduğunuz yer Cumhuriyet Savcılığı’na da ilgili savcılığa gönderilmek üzere dilekçe verebilirsiniz. Yani diyelim ki Hatay’da yaşıyordunuz ve bir yakınınızı kaybettiniz. Ankara’ya geldiniz ve şikâyet dilekçesi vermek istiyorsunuz. Bu durumda “Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaştırılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na” şeklinde yazabilirsiniz. Meydana gelen suç, savcılık tarafından re’sen araştırılacak ve takip edilecek bir suçtur. Ancak şikâyet dilekçesi vermeniz halinde, yargılama sürecinden haberdar olursunuz ve savcı tarafından halk arasında “takipsizlik” diye bilinen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi halinde, bu karara karşı itiraz hakkınız doğar. Böyle bir karar verilmesi halinde, itiraz süreniz kararın size tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gündür. İtiraz yeri ise kararı veren savcılığın bağlı bulunduğu ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğidir. Savcılık aşamasında dilekçe vermediyseniz ama bir şekilde ceza davasının açıldığından haberdar olduysanız, yargılama sırasında da mahkemeye başvurarak davaya katılma talebinde bulunabilirsiniz. Talebiniz kabul edilirse “katılan” sıfatını alırsınız ve süreçte delil ileri sürebilir, açıklamalarda bulunabilirsiniz. Ancak talebiniz reddedilirse mahkeme sonunda kararla birlikte talebinizin reddedildiğine dair kararı da temyiz etmeniz gerekir.
Deprem nedeniyle yaralama meydana gelmişse, bu durumda şikâyet dilekçenizi olayın meydana geldiği tarihten yani 6 Şubat’tan itibaren 6 (altı) ay içerisinde vermek zorundasınız. Bu süre, kesin bir süre olup geçirilmesi halinde, talebiniz süre aşımı nedeniyle reddedilecektir. Burada dilekçenin yaralanan kişi ya da vekâlet vereceği avukatı tarafından verilmesi gerekmektedir.
Herhangi bir ölüm ya da yaralanma meydana gelmemişse de şikâyette bulunabilirsiniz. Bu durumda mala zarar verme, kamu güvenliğinin kasten tehlikeye sokulması, imar kirliliğine neden olma, Yapı Denetimi Hakkında Kanun ve Türk Ceza Kanunu hükümleri uyarınca görevi kötüye kullanma suçları gündeme gelecektir. Burada da dilekçenin bizzat kendiniz ya da vekâletname verdiğiniz avukatınız tarafından 6 (altı) aylık süre içerisinde verilmesi gerekmektedir. Gerek yaralamada gerekse diğer suçlarda da ölüm halinde anlattığım durumlar aynen geçerlidir.
Olası depreme ilişkin gerekli önlemleri almayan, arama ve kurtarma çalışmalarının geç, eksik ya da hatalı başlaması neticesinde kayıpların artmasına neden olan yetkililer için kasten insan öldürme veya duruma göre görevi kötüye kullanma suçları gündeme gelecektir. Devletin vatandaşı depreme karşı koruma, depremin zararlarını en aza indirme konusunda yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kamu görevlilerinin cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu durumu ispat etmek için yetkililerden yardım taleplerini içeren resmî ya da sosyal medya yazışmaları, görevlilerin yardım talebini yerine getirmediğine ilişkin görüntüler vb. muhafaza edilmelidir. Bu tür olaylarda tanık da önemli bir diğer delildir. Bu tür suçlar, savcılık tarafından kendiliğinden araştırılacak suçlardır. Ancak yine ceza yargılamasından haberdar olmak ve sürece katkıda bulunmak için bizzat kendiniz ya da vekâletname verdiğiniz avukatınız aracılığıyla şikâyet dilekçesi verebilirsiniz. Şikâyet dilekçesinin verileceği yer, ölüm halinde verilecek yerlerle aynıdır.
Deprem nedeniyle bir yakınınızı kaybettiyseniz, onun mirasçısı olduğunuzu kanıtlayabilmek ve aynı zamanda onun adına yargısal süreçleri takip edebilmek için veraset ilamı (mirasçılık belgesi) almanız gerekir. Bu belge için ölen kişinin yasal mirasçısı iseniz, noter ya da bulunduğunuz yer sulh hukuk mahkemesine başvurabilirsiniz. Mirasçılardan herhangi birisinin başvuruda bulunması, belgenin düzenlenmesi için yeterlidir. Eğer ölen kişinin yasal mirasçısı değilseniz, örneğin ölen kişi arkadaşınız ya da komşunuzsa, o zaman sadece sulh hukuk mahkemesinden veraset ilamı alabilirsiniz. Yine ölen kişi çift vatandaşlığa sahipse ya da ölen kişi veya siz Türk vatandaşı değilseniz, sulh hukuk mahkemesine başvuru yapmanız gerekir. Veraset ilamı alabilmek için nüfus cüzdanınızın yanında, ölen kişinin ölüm belgesine de ihtiyacınız olacak. Deprem gibi çok sayıda ölümlerin gerçekleştiği durumlarda ölüm belgesi düzenlemek için kamu personeli görevlendirilebiliyor. Normal koşullarda söz konusu belge hekimler tarafından düzenlenir. Bu belge ile birlikte, ölüm olayı da yine bu görevliler tarafından nüfus müdürlüklerine bildirilir.
Bir kimse, deprem gibi ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile müracaat edilen yerin mülkî idare amirinin emri ile ölüm tutanağı düzenlenerek ölüm olayı işlenir. Bu durumda işlem yapılabilmesi için ölüm karinesi bulunan kişinin çocukları veya anne-babası ya da büyük anne veya babasının ya da kardeşlerinin, bunlar yoksa mirasçılarının dilekçe ile başvurarak olayı belgelendirmeleri ya da yetkili makamların durumu resmî bir yazı ile nüfus müdürlüğüne bildirmeleri gereklidir. Bu durum “ölüm karinesi” olarak adlandırılır. Örneğin bir bina tamamen çökmüş ve hiç kurtulan olmadığı biliniyorsa, ölüm karinesine başvurulabilir.
Bazı hallerde ise kişinin ölümüne kesin gözüyle bakılmayacak durumlar ortaya çıkabilir. Örneğin, bina çökmüştür ancak binadan kurtulanlar olduğu bilinmektedir. Ya da söz konusu kişiyi gördüğünü söyleyenler olabilir. Fakat kişiye herhangi bir şekilde ulaşılamıyordur. Bu durumda da “gaiplik
karinesinden söz edilir. Bu halde, yine kişinin mirasçıları tarafından kişinin kaybolduğu tarihten itibaren en erken bir yıl geçtikten sonra, yani 06.02.2024 tarihinden sonra, kişinin son yaşadığı yer sulh hukuk mahkemesine başvuru yapılır. Mahkeme tarafından 6 ay ara ile iki kez ilana çıkılır ve bu ilanlardan sonuç alınamaması halinde kişi hakkında ölmüş gibi işlem yapılır. Umarım, hiç kimse bu yolu kullanmak zorunda kalmaz. Zira hepimiz yakınlarımızın ölü ya da sağ ama nerede olduklarını bilmek isteriz.
Herhangi bir nedenle ölen kişinin mirası reddedilmek isteniyorsa, bu işlemin kişinin öldüğünün öğrenildiği tarihten itibaren 3 (üç) ay içerisinde yapılması gerekmektedir. Mirasın reddine ilişkin işlemler de sulh hukuk mahkemelerine yapılacak başvuru ile yürütülür. Burada unutulmaması gereken şey şudur. Ölen kişinin mirası reddedilmiş olsa dahi o kişiye bağlı elde edilecek emekli, dul ve yetim aylıkları bu durumdan etkilenmez. Örneğin, bir yakınınız çok fazla borcu olduğu halde vefat etti. Borçlarının silinmesi söz konusu değil. Siz de mirasçısı olarak hayattasınız. Doğal olarak borçlar size intikal eder. Bu durumda mirası reddetmek isteyebilirsiniz ancak o kişinin ölümü neticesinde size yetim aylığı da bağlanacak. Sizin mirası reddetmeniz, yetim aylığı almanıza engel teşkil etmez.
Şu hususu da belirtmek isterim. Siz veya bir yakınınız ticari bir faaliyet ile uğraşıyorsa, tutmak zorunda olduğunuz defterler vardır. Bu defter ve belgeler deprem nedeniyle kaybolmuş ya da yıpranmışsa, zayi belgesi almanız gerekir. Bu işlem için ticari faaliyeti yürütmekte olduğunuz yerde bulunan asliye ticaret mahkemesine, asliye ticaret mahkemesi yoksa asliye hukuk mahkemesine başvuru yapmalısınız. Yasada bu süre 15 gün olarak belirlenmiş. Ancak 1999 yılında yaşanan Gölcük Depremi’nden sonra süre 2 (iki) aya çıkarılmıştı. Henüz böyle bir karar yok. Ancak aynı kararnamenin bu deprem için de uygulanacağını düşünüyorum. Ayrıca yine o kararnamede, bu belgelerin il ve ilçe kurullarından edinilebileceği de belirtilmişti. Kararnamenin bu deprem için de uygulanması halinde yine zayi belgesi, il ve ilçe kurullarından alınabilir. Faaliyeti yürüten yakınınız vefat etmişse bu belgenin, mirasçıları tarafından mutlaka alınması gerekmekte. Zira ileride vergi vesaire konularda sorun yaşanabilir.
Deprem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararlar için ilgililerine ve devlete karşı tazminat davası açma hakkınız da var. Ancak buradaki süreler farklılık gösteriyor. Başlangıç açısından en kısa sürenin 2 (iki) yıl olduğunu söyleyebiliriz. Sorumlulukları çerçevesinde kiracı iseniz ev sahibinize, ev sahibi iseniz, evi satın aldığınız müteahhide, yapı denetçilerine, denetimle görevli kamu personelinin görevi ihmali nedeniyle devlete ve yerel yönetimlere karşı tazminat davalarını yöneltebilirsiniz. Konutunuzun, işyerinizin ya da aracınızın deprem sigortası varsa bu sigortadan tazminat alabilmek için Alo DASK 125 no’lu hattı arayabilir ya da e-devlet üzerinden başvuru yapabilirsiniz. Sigorta şirketleri tarafından hasar tespiti çalışmaları tamamlandıktan sonraki 30 (otuz) gün içerisinde zararınız, sigorta poliçenizde belirtilen meblağ üzerinden karşılanacaktır.
Bu yazımda anlatmaya çalıştığım bilgiler çok genel nitelikte. Özellikle çok yönlü ihmalin ve çok farklı tazminat kalemlerinin ortaya çıktığı bu olaya ilişkin olarak takip edilmesi gereken çok fazla hukuki süreç var. Elbette içinde bulunulan psikolojik durum da dikkate alındığında, sağlıklı bir şekilde ve hiçbir şey atlamadan tüm bu süreçlerin tamamlanması çok zor. Bu nedenle, herhangi bir hak kaybına uğramamanız için profesyonel bir hukuki destek almanızı öneririm. Bu konularla ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz, Türkiye Barolar Birliği tarafından https://d.barobirlik.org.tr/2023/DepremzedelerIcinHukukRehberi/ adresinde yayınlanan “Depremzedeler İçin Hukuk Rehberi” başlıklı makaleyi inceleyebilirsiniz.
İhmalin, liyakatsizliğin, göz yumuşun ülkemize yaşattığı son acı olması dileklerimle; herkese baş sağlığı ve sabır, gelecek günler için umut diliyorum.