Haziran sayısında eğitim öğretim yılının bitişine dair bir konuyla geldim. Ben kör bir okul psikolojik danışmanıyım. Sizlerle, lisans yıllarımdan beri karşılaştığım ön yargılı tutumlarla ilgili bu eğitim öğretim yılını gözden geçirdiğimde art arda sıralanan notlarımı paylaşmak istedim.
Öncelikle bu motivasyonumun iki sebebi var. Bazen bizden etrafımızdaki insanlara körler olarak, aslında genel anlamda engelliler olarak kendimizi kanıtlamamız beklenir. En iyi olduğumuz, hatta daha önceki deneyimlerimizle bunun ortada olduğu konularda bile gerekebilir. Bir yanda da bazı işler göz görmeden nasıl yapılır diye içtenlikle merak edenler vardır. İlk motivasyonum buydu. İkincisiyse; yine kendi kendini ketlemek yerine kafasındaki soru işaretlerini çözmek için açık zihinle etrafına bakınan kör psikolojik danışman veya benzer alandan arkadaşlar için de bir bakış açısı ortaya koymak.
Deneyim paylaşacağım üç ön yargıdan ilki: körler ilkokul düzeyinde çalışamaz. Çünkü küçük çocuklarla çok fazla görsel iletişim kurulur ve kör psikolojik danışmanlar yetersiz kalır. İkincisi; körler resim ile çalışamaz ve danışanların kendini ifade yolları böylece kısıtlanmış olur. Üçüncüsü; körler kalabalık okullarda, hele ilkokullarda çalışamaz. Çünkü çocuklara çarpabilir, çocuklar ona çarpabilir.
Her biriyle ilgili 2023-2024 eğitim yılından birer deneyimimi paylaşacağım. Bunları, seansların gizliliği ilkesi gereği söz konusu danışan veya yakınlarının kendilerine işaret edildiğini düşünmeyecekleri şekilde aktarıyorum. Esasen ilkokulda ilk yılım olmasa da bu yıl benim için 1. sınıf çocuklarla çalışmak için ilk tecrübem oldu. Toplam 14 sınıftan sorumluyum, hepsi 6 yaşında veya 6 yaşına girmesine aylar olan 5 yaşında 1. sınıf çocuklarıydı. Bu ön yargılardan bağımsız olarak benim de başlamadan önce bazı kaygılarım vardı ancak bunlarla baş etmeyi denemek için heyecanlıydım. Zaten bana göre çalıştığım iş, beni geliştirmeli ve kapasitemi zorlayabilmeme alan açmalı. Herkesin yine de yapamayacakları olabilir, bu da gayet normaldir.
"Körler küçük çocuklarla çalışamaz, çünkü görsel iletişim gerekir" ön yargısıyla başlayalım. Bu ön yargı hem kör olmayan hem de kör meslektaşların sahip olabildiği bir ön yargı. Biraz 1. Sınıflardan söz edeyim. Okula başladıklarında daha önce okul öncesi deneyimleri de olsa kaygı yaşayabiliyorlar. Çünkü ilk defa bu kadar çok akranla bir aradalar ve ilk defa teneffüsleri var. İlk defa bu kadar kalabalıkta yalnız hissediyorlar. Üstüne aşırı korumacı ebeveyn tutumu eklenince çocuk için ilkokula başlamak veya başka her türden dönüm noktası başa çıkılması zor bir yaşantı hâline geliyor.
İlk günlerde sınıfa giremeyen, yanındaki ebeveyni de dahil kimseyle konuşmayan bir çocukla çalıştım. Sınıfa giremiyor, ebeveyninden uzaklaşamıyor, öğretmeniyle ve benimle, arkadaşlarıyla ve bizlerin yanında ebeveyniyle konuşmuyordu. Çocuğun konuşmamasında organik bir sebep yoktu. Bu tablo "seçici konuşmazlık (selektif mutizm)" adındaki durumu akla getirir. Bu durumdaki bir çocukla kör psikolojik danışmanının çalışma yöntemi, kurduğu iletişimi dokunsal yol ile sürdürmek. İzlenecek adımların detayı bu yazının kapsamında değil ancak gereken yol özetle: düzenli, oyun temelli ve çocuğun hazır olduğu dönemlerde belli hedeflerle gitmektir. Bu süreçteki iletişimi istediği oyuna ait oyuncağı bana dokundurması, benim sunduğum seçeneklerden birini seçmek için sağ veya sol elime dokunması gibi yönergeler vererek, bu dokunsal yöntemin de gerekçesini onunla paylaşarak, öncelikle onun dokunmasına izin vererek ilerledim. Bu vakadan sonra denk geldiğim konuşmak istemeyen çocuklarda da benzer yöntemi kullandım ve başarıyla ilerledik. Bu arada sahiden çocuklar canı istemediğinde konuşmayıveriyor. Önemli olan ortak bir dil bulabilmek ve biraz yaratıcı olmak.
Şimdi körlerin resim yöntemini seanslarda kullanamayacağı ön yargısına gelelim. Okul görevlerini asla yerine getirmeyen ancak gerekli kazanımları ortalamadan biraz daha geride tamamlamış bir çocuk geldi. Çocuğun akademik durumu arkadaşları gibi okuyup yazabilmek ancak fiziksel bir zorlanması olmamasına rağmen daha yavaş okumak ve yazmak şeklindeydi. Çünkü ısrarla okul görevlerini yerine getirmediği için yeterince pratik yapamıyordu. Bu durumdaki çocuklar için akla mükemmeliyetçi veya baskıcı aile tutumu, çocuğun haksızlığa uğradığını hissetmesi ve diğer dikkat dağınıklığı ile ilgili konular gelebilir. Çocuk için üçüncü seçenek söz konusu değildi. Çocuğun resim ile ifade gücü oldukça iyiydi. Bu nedenle oyunla ilgili bir resim çizmesini istedim. Çizdiği resimde boyu çok kısa olan zayıf bir zürafa ile tam aksine çok büyük bir zürafa vardı. Büyük olan benim danışanım diğeriyse onun kardeşi ve sınıfından bir arkadaşıydı. Her iki zürafanın ilişkisine dair çok detay öğrendim. Zürafaların iç dünyalarını dinledim, duygularını anladım. Bunları bana danışanım olan çocuk anlattı. Resimle çalışırken danışana, görmediğim için bana resmi anlatmasını istediğimi söylüyorum. Zaten ilk oturumda birbirimizi tanırken o da bana istediği soruları sorabildiği için bu konu, onun için bir tabu olmuyor ve ilk defa karşılaşmıyor. Daha sonra kâğıdın her yerini parmağımla gezerek burada ne var, renkleri nasıl, burası neden boş, bu neden daha büyük veya küçük, bu neden en kenarda, bu neden tam boyanmış ya da boyanmamış gibi; onun anlatımından da yola çıkarak sorular soruyorum. Dolayısıyla kuru boya yerine pastel boya kullandırmak işi daha da kolaylaştırıyor.
Son ön yargı ise kalabalık okullarda körlerin çalışamayacağı yönünde. Benim okulum 1900 küsur kişilik, çift devre bir okul. Yani sabah bin öğrenci okuldan çıktıktan hemen sonra öğlen diğer bin kişi okula geliyor. Üstelik okul sokağında bu çocukların ailelerinin arabaları ve servis araçları, bahçede ise yine çocuklar, en az bir veli ve öğretmenleri bulunuyor. Teneffüslerde de elbette aynı kaos devam ediyor. Üstelik çocukların hepsi çok küçük. Birçoğu koşuyor ve çığlık atıyor. Tablo böyleyken mesela arkadaşıyla kavga ettiği için, kitabı yırtıldığı için, annesini özlediği için veya düştüğü için ağlayan bir çocukla ilgilenmem gerekebiliyor. Açıkçası başlamadan önce en endişelendiğim konu buydu. Bu durumlarda bağımsız hareket becerisi, hatta baston kullanılıyorsa bile kalabalık ve gürültülü olduğu için baston kullanılmadan da bağımsız hareket edebilmek gerekiyor. Öğrencilerle bireysel veya sınıf bağlamında iyi ve yine körlüğün tabu olmadığı bir ilişki kurmak gerekiyor ki bahçede, koridorda ağlayan çocukla ilgili, çocuğun arkadaşları beni bulabilsin. Çocuk yalnızsa ve benim ilgimi istiyorsa yanıma gelip elime dokunabilsin, sarılabilsin veya duyabileceğim şekilde konuşabilsin. Ağlayan bir çocuk genelde konuşmaz, konuşmadan iletişimin yolunu bulmak yine önemli. Şu ana kadar böylesi kaoslarda ilgilendiğim birçok çocuk oldu. Bazılarını, beni ve çalışma tarzımı bilen öğretmenler getirdi. Bir keresinde de teneffüsten sonra rehberlik servisine gelmesi gereken bir çocuk gelmemişti ve hemen okulun güvenlik görevlisini arayıp bahçede ne yapacağını bilmez dolaşan, ağlayan bir çocuk var mı diye sordum. Mevcut durumda ilk yılımızı geçirdiğimiz bu çocuklarda kalabalıkta ilgilenmeyi kaçırdığım bir durum bana henüz ulaşmadı.
Bu yıl benim sahiden sınırlarımı genişlettiğim, zaman zaman hedeflediğim gibi gitmeyen vakalara rağmen gerçekten bir dünya bilgi öğrendiğim, teknik geliştirdiğim bir yıl oldu. Bu nedenle kendimi ön yargılarla şekillendirmeyen, mezun olurken hedeflediğim gibi hep öğrenen, öğrenirken en temel ilke olan "zarar vermeme" ilkesini gözeten, gerektiğinde "ben bu çocukla ilerleyemedim, başka bir uzmana yönlendirmeliyim" diyebilen ve cebimde değişim için eşlik ettiğim çocukların, ailelerin mutluluğu ile başarılı bir psikolojik danışman olarak görüyorum."