Toplam Okunma 0

Bu yazıda sizlere kör birisi olarak spor deneyimlerimden ve özellikle de havuzda yüzerken işime yarayan uyarlamalardan bahsetmek istedim. Suda olmayı oldum olası sevmişimdir. Yüzmeyi galiba on yaşındayken havuzda öğrendim. Gayet cesurdum kollukları çıkarma konusunda, annemin ablama, “Kendin yüzmeye başlamazsan seni bir daha havuza getirmem.” yönündeki tehditle karışık yüreklendirmesini üzerime alınıp kenardan kenardan kulaç atmaya başlamıştım. Sonra tatillerde falan fırsat buldukça yüzdüm. Tatillerde deniz kenarı kalabalık olur ya, çoluk çocuk kenarda çimer, en sevmediğim kısmı budur işte tatilde yüzmenin. Birine çarpmaktan korkardım. Artık kalabalığı kulaç atmadan geçiyorum ve sonra başlıyorum yüzmeye. O arada birine çarparsam da özür diliyorum olup bitiyor. Kalabalığı geçerken yanımda biri varsa daha kolay oluyor. Denizde havuzdaki kadar kesintisiz yüzmüyorum, arada kafayı çıkarıp kontrol ediyorum sahile göre neredeyim, nereye gidiyorum diye. Derinde olmayı severim ve korkmam, ondan kalabalığı geçmek derine gitmek demek oluyor, derinlikle olan dostluğumdan başka bir sefer yazacağım serbest dalış hikâyemde de bahsedeceğim. Sevgili Murat Kefeli “Koruz Bız” sayfasında, denizde yüzerken yön bulmakla ilgili (dalganın yönü gibi) ipuçları vermiş eğer yüzmekle ilgileniyorsanız o yazıdan da faydalanabilirsiniz.

 

Denizde yüzmek böyle işte, ama gelelim havuzda yüzme hikayeme. Düzenli olarak havuza gitmem Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni (ODTÜ) kazanmamla başladı. Aslında tam da başlamadı, lisanssın son senesine kadar sanırım ODTÜ havuzuna da sayılı kez, onlarda da arkadaşlarımla gitmişimdir. Sonra mezun olur ayak, ya ne güzel imkanlar var bu okulda, ders çalış çalış nereye kadar düşüncesinin verdiği acele etme hissiyle havuza gitmeye karar verdim.

 

Sonra nasıl oldu hatırlamıyorum, havuz müdürümüz Bahattin Katipoğlu’yla karşılaştım. Bahattin Abi zaten görme engelli başka bir arkadaşa gönüllü olarak yüzme dersi veriyormuş, bir süre bana da destek oldu. Onun sayesinde kafam suyun içindeyken yüzmeyi, yani gerçekten yüzmeyi öğrendim. Bahattin Abi’yle çalışmayı ben daha düzgün bir şekilde yüzmeye başlayınca bıraktık.

 

Havuzdaki uyarlamalardan bahsetmek istiyorum size. ODTÜ havuz personelliğine de teşekkür etmek istiyorum buradan; öyle memleketteki akrabalara selam gönderir gibi oldu, ama orada bulduğum hizmeti başka yerlerde bulamadım. Havuza ilk kez kendim gittiğimde resepsiyondaki kişi başka bir görevli kadına haber verdi ve o kişi benimle soyunma odasına geldi. Önce dolabı bulduk birlikte, sonra kaçıncı sıradaki kaçıncı dolap olduğunu saydık ki ben kendim bulabileyim. Sonra bu görevli kadın bana prizlerin, saç kurutmaların, duşların ve tuvaletlerin nerde olduğunu gösterdi. Üzerimi değiştirince de havuza nereden geçeceğimi öğretti. Çıkışta resepsiyonda çalışan kişilerle sabit bir dolabı daha kolay bulabileceğime karar verdik ve onlar inisiyatif alarak en son ve sağdaki dolabın anahtarını sumen altı edip sadece bana vermeye başladılar. Eğer bir karışıklık olup anahtar başkasına verilmişse bile, o dolabın yerini referans alarak bulabileceğim başka bir boş dolap bulurlardı genelde. Böylece her seferinde dolabın nerde olduğunu bulma derdi de ortadan kalktı. Havuz personeli bu konuyla ilgili eğitim falan almamıştı; ama benimle işbirliği yaptılar ve benim bağımsız bir şekilde yüzmeme yardımcı oldular.

 

Havuza ilk kendim gitmeye başladığım zamanlarda, resepsiyondaki çalışanlardan görme engelli birinin geldiğini cankurtarana haber vermelerini istiyordum; ama sonra bunu yapmaya gerek olmadığını fark ettim. Havuz kenarında bastonumla cankurtaranların genelde olduğu yöne doğru yürüyünce mutlaka yanıma geliyorlardı. Sonra bastonumu havlumun yanına açık bir şekilde bırakıp, cankurtaranın gösterdiği en boş kulvara giriyordum. Eğer bir kulvarda bir kişi varsa mesela, o kişiye rica edip kulvarı benim için boşaltıyorlardı. Genelde en kenar kulvarlarda yüzmeyi sevmem; çünkü elinizi kulaç atarken duvara ya da merdivene çarpabiliyorsunuz ve genelde yüzme konusunda kendine güvenmeyen ya da yüzme dersi alan kişiler kenar kulvarda oluyor, yani çarparsanız o kişi çok panikleyebilir. Cankurtaran’dan eğer biri benimle aynı kulvara gelirse benim görmediğimi o kişiye söylemesini isterdim. Sonraları Bahattin Abi’nin fikriyle sanırım, kulvarın her iki ucuna da, “Bu kulvarda görme engelli yüzücü yüzmektedir.” gibi bir yazı koymaya başladılar. Sudan çıkınca genelde cankurtaran yanıma gelirdi, o ara nöbet değişmişse bile cankurtaran benden haberdar olurdu. Bastonu açık olarak havlunun yanına bıraktığım için havluyu bulmak da kolay olurdu.

 

Suda görmeyen biri için en zor şey yön bulmak bence. Ben mesela kulvarsız havuzda yüzemem, kulvarlar size sınır oluyor ve fazla yon kaybetmiyorsunuz. Tabi özellikle ilk zamanlarda dümdüz yüzmediğiniz için kulvar boyundan fazla mesafe yapmış oluyorsunuz. Eğer  kulvarda benimle birlikte başkaları da yüzüyorsa, sağ kolumla arada bir kulvara dokunurum ki sapıp sapmadığımı anlayayım. Ben ışıkları falan görebiliyorum, bu nedenle eğer havuza gündüz gittiysem resepsiyondan tüm kademe ışıkların açılmasını rica ederdim ve ortalık daha aydınlık olurdu. Bu şekilde sürekli takip edemesem de, her kulvarın ortasından geçen siyah çizgiye göre konumumu da kontrol edebiliyordum. Eğer biraz görebiliyorsanız, yüzerken saydam camlı yüzücü gözlüğü kullanmanızı tavsiye ederim. Ama yön takibi için en çok kullandığım yöntem kulvara dokunmak. Genelde kulaç atarak yüzdüğümden ve öyle hızlı da yüzmediğimden, kulvarın sonuna gelince elimle dokunuyorum zaten havuzun duvarına. Havuz duvarına sadece bir kez kafa attım, o da bir serbest dalış antrenmanında paletle yüzerken hızlı ve biraz da kontrolsüz olmamdan kaynaklandı.

 

Ben yüzmeye bayılıyorum, benim için bir çeşit meditasyon bile oluyor. ODTÜ’de spor salonuna da gidiyordum; ama yüzmek daha bağımsız yapabildiğim bir spor olduğundan mümkün olduğunca onu tercih ediyordum. ODTÜ Kampüsü’nde üç adet spor salonu vardır. Ben ODTÜ Kent’in oradakine gidiyordum. Antrenörler hareketleri nasıl yapacağımı benimle işbirliği yaparak bana öğretmişlerdi. Önce spor yapacağım aleti dokunarak tanımamı sağlıyorlardı ve bir aletten diğerine geçmem konusunda yardımcı oluyorlardı. Orada da koşu bantlarının dokunmatik ekranlarındaki hızı ve eğimi arttırmak için olan düğmelere noktacık yapıştırmıştık. Aynı şekilde kondisyon bisikletlerine de noktacıklar yapıştırmıştık. Ben kendım aletten alete gecmıyordum, genelde kalabalık oluyordu ve bazen de bazı aletler bozuk olabiliyordu. Antrenör arkadaşlar yardımcı oluyorlardı her zaman; ama başka görme engelli bir arkadaşım, Baraka Spor Salonu’nda kâğıt bantlar kullanarak kendine hissedilebilir bir yüzey üretmişti ve kendisi aletler arasında geçiyordu diye biliyorum.

 

Bunlar benim ODTÜ’deki spor yapma deneyimlerimden, ama en çok da yüzme deneyimimden sizlerle paylaşmak istediklerim. Belki bu yazdıklarım yüzmeye gitmek konusunda çekinceleri olan arkadaşlar için yüreklendirici olur ve belki de hizmet sağlayıcı kurumlar için de basit ama etkili uyarlamalar yapmak konusunda kaynak olur.

 

Yazarın notu

Temelde insan hakları ve genelde engelli bireylerin hak kazanımları için aktif olarak çalışan bir kişiyim; ama ülkemde farklılıkları olan bireylerin eşitçe yaşamasını bir kenara bırakalım, insanların temel hakkı olan yaşama hakkının sokaklarda ellerinden alınıvermesini anlatamayacağım kadar derin bir üzüntüyle karşılıyorum. Bu nedenle, bu yazımı Gezi Direnişi sırasında polis şiddetiyle hayatını kaybeden, sakat kalan ve tüm bunları göze alıp sokağa çıkan herkese ithaf ediyorum. Herkesin kendine ötekileştirilmeden, insanca yer bulabildiği, tüm farklılıkların insan doğasının bir çeşitliliği olarak algılandığı bir gelecek dileğiyle…


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.