Toplam Okunma 0

Öğretmiş olduğum Engellilik Kültürü dersi kapsamında, engelli tarihi başlığı altında anlattığım bir konuydu engellilerin zorla kısırlaştırılmaları. İnsanların “Yok canım ya, O kadar da değil; bunu da yapmamışlardır” diye tepki verdikleri bir konu bu. Malum zaten insanlar tarihin iç açıcı olmayan yönlerini yok sayarlarr, böylece sanki o olaylar hiç yaşanmamış gibi olur. Bu yazıda Eugenix yaklaşımından ve bu yaklaşımın Amerika tarihinde engelliler için olan bazı sonuçlarından bahsedeceğim. Eugenix akımının daha güncel tartışmalarından ve Nazi Almanyası’nda yapılan engelli kıyımlarından da daha sonraki bir yazıda bahsederim.

Eugenix, 1983 yılında Francis Galton tarafından ortaya konulan bir terim. Ancak kökleri tarihin derinliklerinde yer alıyor. Eugenix’e göre, insanoğlunun tüm özellikleri kalıtsal yollarla belirlenmektedir ve ideal olan insanların üremesi ve olmayanlarınsa üremesinin engellenmesi ya da ortadan kaldırılmasıyla ideal topluma ulaşılabilir. Bu aslında Hitler’in yaptığı kıyımın altında yatan felsefe. Ancak maalesef Eugenix sadece Almanya’da etkili olmadı. Avrupa Ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de etkili oldu.

Bu dünya görüşü yakın tarihin bir sonucu değil; Platon, seçkin insanların birlikte olmaları sonucunda yönetici sınıfının oluşacağını öne sürmüş. Sparta’da ise tüm çocuklar yaşlı meclisinin değerlendirmesinden geçirilip yaşamaya uygun olup olmadıklarına karar veriliyormuş. Aynı şekilde Eski Roma’da da, baba, fiziksel engelli olarak doğan çocuğunu doğar doğmaz öldürmekle yükümlüymüş.

Malumunuz, bu üstün ırka ve topluma sahip olma görüşü 1800’lerin sonlarında ivme kazandı ve bir sonraki asra da damgasını vurdu. İngiltere ve Amerika’da Eugenix enstitüleri kuruldu; bu görüş, devletler, bilim dünyası ve hatta dini otoriteler tarafından desteklendi. Sonuç olarak da engellilerin ve diğer istenmeyen grupların zorla kısırlaştırılması dönemi başladı. Yani toplumlar bedenlerini, ırklarını, cinsel yönelimlerini beğenmediklerini, sosyal hijyen sağlamak amacıyla, ortadan kaldırmanın yollarına baktılar. Pek çok ülkede engelliler hedefe kondu. Ben bu Yazıda Amerika’da olanlardan biraz bahsedeceğim.

Amerika, zorla kısırlaştırma konusunda başı çekti. İlk kısırlaştırma yasası Indiana eyaletinde, engellilerin, suçu sabit olanların ve tecavüzcülerin üremelerini ve bu özelliklerini diğer nesillere aktarmalarını durdurmak iddiasıyla 1907’de çıkarıldı. Indiana’yı diğer eyaletler izledi. 1927 yılında Amerika’nın en yüksek mahkemesi, engellilerin zorla kısırlaştırılmalarını Buck v. Bell davasıyla onayladı. Bu davaya konu olan Carrie Buck, Virginia eyaleti tarafından, mahkemenin deyişiyle, iffetsiz ve “gerizekalı” olduğu için kısırlaştırılmak istendi. Kaynaklara göre, Carrie bir akrabasının tecavüzüne uğrayıp hamile kalmıştı ve ailesi de bu durumu örtmek için onu akıl hastanesine yatırtmıştı. Mahkeme Carrie’nin annesinin ve henüz bebek olan kızının da “gerizekalı” olduğunu iddia etti ancak kızının okulda başarılı bir öğrenci olduğu sonradan ortaya çıktı.  

Amerika’da 650.000’in üzerinde insan, Eugenix yasalarıyla zorla kısırlaştırıldı.  Burada zorla kısırlaştırmadan kasıt, insanların rızası ya da haberi bile olmadan kısırlaştırılmalarıdır. Çoğu kişiye doktorlar apandisit ameliyatı olduklarını söylemiş. Engelli gruplarından, zihinsel engelliler ve psikiyatrik engelliler en çok zorla kısırlaştırılanların arasında yer aldı. Kısırlaştırmalar genelde devlete bağlı olan kurumlarda yapıldı; yani hapishaneler, akıl hastaneleri, ve engellilerin kapatıldıkları diğer sözde bakım merkezleri… Tabii ki kısırlaştırmalardan dezavantajlı kesimler yani siyahlar, Latinler, ve fakirler en çok etkilenen gruplar oldu. Calıfornıa en çok zorla kısırlaştırma yapılan, tüm kısırlaştırılmaların üçte biri, eyalette oldu. En son zorla kısırlaştırılma 1981 yılında Oregon’da yapıldı ve toplam 33 eyalet Eugenix kapsamında zorla kısırlaştırma yaptı. Ayrıca her ne kadar uygulanmıyor olsa da Eugenix temelli zorla kısırlaştırma yasası halen Washington eyaletinde geçerli.

Zorla kısırlaştırmalar günümüzde, 13 eyalette zihinsel engelli insanlar için, ailesinin rızasıyla yapılmaya devam ediyor. Buna göre, zihinsel engelli kadınlar cinsel istismara uğrayabilir ve zorla kısırlaştırma yoluyla istismar değil ama kanıtı olan hamilelik önlenebilir. Tabii bir de anne baba olmaya yetkin olmayan kişilerin üremesi, topluma bir yük getirir. Bu noktada eğer izlemediyseniz, “Benim Adım Sam” filmini izlemenizi tavsiye ederim. Herhangi bir engeli olmayanlar, anne baba olmak için bir yerden izin almıyorlar, onların yeterliliğine kimse karar vermiyor. Bazı kuruluşlar zihinsel engellilerin ailesinin isteğiyle kısırlaştırma talebi olduğunda, engelli kişinin süreç ve sonuçları konusunda bilgilendirilmesini ve engelli kişinin rızası olmadan böyle bir işlemin gerçekleştirilmemesini tavsiye ediyorlar.

Bizde de zihinsel engellilerin kısırlaştırılması konusu gündeme getirildi. Eğer bir istatistiği varsa, eminim ki zihinsel engelli erkeklerin tecavüz etme oranı, engelli olmayanlardan çok daha düşük; tecavüze uğrama oranı ise, çok daha yüksektir. Engelli kadınların zaten engelli olmayan kadınlara göre daha fazla cinsel istismara uğradıkları malum. Burada durdurulması gereken, bir insanın üreme hakkı değil, cinsel istismardır.

Siz ne düşünüyorsunuz? Kısırlaştırma, kişinin faydasına mı yoksa kişiyi istismar edenlerin mi faydasınadır? Kısırlaştırma gerekli midir? Engelli olanların üreme haklarının geriye dönülmez biçimde ellerinden alınması etik midir? Engelliler, toplumlara yük ve ortadan kaldırılması gereken değersiz varlıklar mıdır? Anne baba olmak kimin hakkıdır


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.