Sene 2001 yılıydı. Ben ortaokul son sınıf öğrencisiydim. Notları gayet iyi başarılı bir öğrenciydim. Geceleri uykularımı kaçıran kaygılarım vardı. O yaşta bir çocuğun sahip olmaması gereken endişeler kafamı kurcalıyordu. Liseye başladığımda neler olacaktı? Bana kim kitaplarımı okuyacaktı? Matematikte nasıl başarılı olacaktım? Sınavlarına bile girmemem söylendiği Anadolu liseleri şöyle dursun düz lisede her şey nasıl olacaktı?
Ben o yıl ortaokuldan mezun oldum. “Seni kazansan bile almazlar” dendiği, hem de başarısız olma ihtimali öyle bir kafama kazındığı için Anadolu lisesi sınavlarına girmedim. O zamanlar süper lise diye bir şey vardı. Hala var mı bilmiyorum; fakat bu süper liseler İngilizce hazırlık sınıfları olan, 4 yıllık, görece daha çalışkan öğrencilerin alındığı düz liselerin ayrıcalıklı kısmı oluyordu.
Okulun ilk haftası annem ve babamla kayıt yaptırmaya gittik. Okul müdürü beni okula almak konusunda bir sorun çıkartmadı. Öyle ya bazı arkadaşlarım okul müdürleri tarafından engelli oldukları için okula alınmama problemi yaşamışlardı. Söz benim süper lise tarafına gitmek isteyişime geldiğinde olay değişti. Müdür bey hemen sen nasıl yapacaksından tut da biz sana ek destek veremeyizden girip öğretmen sana tahtayı her zaman okuyamaza getirince ben dönüp anne ve babama baktım. İkisi de İngilizce bilmiyordu. O an karar belliydi. Ben işte belki de tanımını bile bilmediğim ilk ayrımcılığa maruz kalmıştım. O itirazcı yapım henüz ortaya çıkmamış belli ki, belki sadece 15 yaşında oluşumdan, belki hiçbir görme engelli teknolojisini henüz bilmiyor olmamdan belki de benim bile korkularım olduğundan düz liseye gitmeye karar verdim.
Sene 2013 Amerika’da yüksek lisansımı yapıyordum. Bir zamanlar İngilizce öğrenmek için çok istediğim halde gidemediğim süper lise hüsranından 12 yıl sonra ben İngilizceyi birçok insandan daha iyi biliyor ve konuşuyor, İngilizce eğitim alıyor ve İngilizce konuşulan bir ülkede yaşıyordum. İşte o yıl bir Türk lise öğrencisi olan Faruk Demir ile yollarımız Madison’da kesişti. Faruk Amerikalı bir ailenin yanında bir yıllığına lise değişim öğrencisi olarak Amerika’ya benim yaşadığım eyalete gelmişti. Onunla geçirdiğim muhteşem bir günün ardından iletişimimizi sürdürmeye devam ettik. Faruk Türkiye’ye döndükten sonra kardeşi Batuhan 2014-2015 öğretim yılı için aynı programla yine aynı ailenin yanına gelmişti. Ben de Batuhan’la müthiş bir röportaj yaparak katıldığı programın ve Amerika’daki erişilebilir bir lisenin bilgisini sizlere vermenin gururunu yaşıyorum. İşte bu röportajımda sizlere ve benim gibi birçoğumuzun halen kendi kitaplarını tarayarak, anne ve babasına kitap okutarak, sınavlarda hiçbir ek süre almayarak ve arkadaşlarının defterlerinden notları sanki bir şifreymiş gibi gören biriyle çözmeye çalışarak aşmaya çalıştığı erişilebilir olmayan bir eğitim sistemini birileri tutup nasıl da erişilebilir hale getirmiş birlikte göreceğiz. Kendi uyarlamalarını kendi çabalarıyla oluşturan bir öğrenci topluluğu olarak, eğitim sistemi 12 yıl boyunca bireysel uyarlamaları zorunlu kılan bir Amerikan erişilebilir eğitim sisteminden bahsedeceğiz sizlere bugün.
“Bize biraz kendini tanıtır mısın?”
“Adım Batuhan, 16 yaşında 11. sınıf öğrencisiyim. Doğuştan görme engelliyim. İlk ve ortaokulu görme engelliler okulunda okudum.”
“Amerika’ya gelme fikri nasıl ortaya çıktı?”
“Bir program olduğunu başka bir görme engelli arkadaşımızdan duyduk. Ben aslında hep Amerika’ya gitmek ve İngilizce öğrenmek istemiştim. Ağabeyim ilk başvuruyu yaptı ve ailemizi ikna ettik. O ilk gelerek bana liderlik yaptı”
“Bir program dedin.Nnasıl bir program peki bu? Adı sanı nedir?”
“11 Eylül saldırılarından sonra Müslümanlarla Amerikalıların aralarındaki ilişkileri geliştirmek amaçlı Youth Exchange Study (YES) (gençlik değişim çalışması) denen bir program. Birçok Müslüman ülkeden lise öğrencilerinin konuk olarak gelip bir yıl boyunca Amerikan ailelerin yanında kaldığı programın amacı bütün Müslümanların terörist olduğu gibi bir önyargıyı yıkmak. Türkiye’de bu programı Türk Kültür Vakfı sürdürüyor.”
“Programa seçilmek için nasıl bir yol izleniyor?”
“Belli sınavlara girip bu sınavlardan geçmeniz gerekiyor. Sınav 3 aşamadan oluşuyor. İlk olarak bir kişilik testi yapılıyor. İkinci aşamada sözlü mülakat ve 3. aşamada İngilizce sınav yapılıyor. Bu sınavlardan en iyi sonuçları alan yaklaşık 50 kişi her yıl Amerika’ya bir misafir ailenin yanına gelmeye hak kazanıyor. İkinci aşamada öğrenciler bir mektup hazırlayarak onları misafir olarak bir yıl boyunca ağırlamak isteyen gönüllü ailelere gönderiyorlar. Eşleştirmeler öğrencilerin ve ailelerin uyumuna göre yapılıyor. Amerika’da kaldığınız müddet boyunca size aylık $115 kadar bir burs veriyorlar”
“Diğer masrafların nasıl karşılandı?”
“Amerika’ya gelebilmem için gereken her türlü işlem bedeli ve uçak biletim bu program kapsamında ödendi. Ben hiçbir şey ödemedim.”
“Amerika’ya ilk geldiğin haftadan biraz bahseder misin?”
“12 Ağustos günü Washıngton DC’ye indim. Orada bir oryantasyon kampında 2 gün kaldıktan sonra (Mobility International) adlı engellilere hizmet veren bir dernekte başka bir oryantasyona katıldım. Orada engelli ve Amerika’ya misafir olarak gelen öğrencilerle Amerika’dan başka ülkelere giden Amerikan engelli öğrencilere 5 günlük bir kamp düzenliyorlar. Kampta çok eğlendim ve bilgilendim. Buradaki ayrıntıları paylaşmak istemiyorum çünkü sürpriz olsun istiyorum gelecekte katılacak olanlar için.”
“Sudan çıkmış balık deyimini yaşadın mı ilk geldiğinde?”
Kamplar çok güzeldi ve kendimi yabancı hissetmedim. Fakat kamplar bitip de kalacağım ailenin yanına döndüğümde ertesi gün okula gitmek zorunda kaldım ve okul çok farklıydı. Herkes İngilizce konuşuyordu tabii ve okul sistemi çok farklı burada”
“Batuhan bunları söylediğinde benim de yüksek lisansımın ilk dersi aklıma gelmişti. Dersten çıktığımda ağlamaklı bir surat ifadesiyle arkadaşıma dönüp ben sanırım bu dersten kalacağım demiştim. İlk dönemin sonunda en hızlı konuşan profesör bile artık bana gayet anlaşılır geldiğinde ben bile İngilizcemin ne kadar geliştiğine inanamıyordum.”
“Bize biraz Amerikan eğitim sisteminin nasıl olduğundan bahseder misin? Türkiye’yle ne tarz farklar var arasında?”
“En büyük farklardan bir tanesi her hocanın kendi sınıfının olması. Yani her dersin ayrı bir sınıfı var. Öğrenciler öğretmenlerin sınıfına gidiyor. Mesela ben 7 ders alıyorum ve 7 ayrı sınıfa gidiyorum her gün. Burada teneffüs diye bir şey yok öğle teneffüsü dışında. Dersler arasında 4 dakikalık bir ara var zaten o da bir sınıftan diğerine gitmeye ancak yetiyor. Neredeyse her okulda görme engelliler öğretmeni oluyor. Bu öğretmenler ya sürekli okulda bulunuyor ya da okullar arasında gezen görme engelliler öğretmeni oluyor. Bazı okullarda görme engelliler kaynak odası diye bir yer var. Burası bana ders kaynaklarımı sağlıyor ve bir sorunum olduğunda gidebileceğim bir yer. Derslerle ilgili olarak ihtiyaç duyduğum materyalleri buraya götürüp istediğim formata dönüştürmelerini isteyebilirim. Aldığım derslerin öğretmenleri de ders materyallerini buradaki bir öğretmene göndererek bana uygun formata dönüştürmelerini isteyebiliyor.”
Batuhan’ın lisesindeki uygulama benim de ağzım açık kalarak dinlediğim bir hizmet. Bir ayrıntı olarak, bazı lise ve ilkokullar bulundukları eyaletin görme engelliler kütüphanesini materyal dönüştürmek için kullanabiliyor. Her eyalet görme engelliler kütüphanesine sahip olmadığı için bu genel geçer bir durum değil.
“Kaç ders alıyorsun?”
“7 ders alıyorum. Bunlardan bazıları okulun zorunlu kıldığı, bazıları geldiğim programın zorunlu kıldığı dersler. Bunlar dışında seçmeli ders alabilme hakkım da var.”
“Hangi dersleri alıyorsun?”
“Amerikan tarihi, cebir, biyoloji, güncel dünya konuları, İspanyolca ve İngilizce gibi dersler alıyorum.”
“Peki, materyallerini hangi formatta sağlıyorlar?”
“Hangi formatta istersem. İstersem kabartma alabilirim ya da elektronik ya da sesli formatta. Türkiye’deyken böyle bir olanağım yoktu. Matematikte kabartma kullanmayı tercih ediyorum fakat diğer derslerde bilgisayarımı kullanıyorum.”
“Senin gibi buraya gelen öğrencilere İngilizce konusunda ne tavsiye edersin?”
“Sözlük kullanmak faydalı olabilir fakat her zaman pratik değil ve zaman olmayabiliyor. Öğretmenlerine ve arkadaşlarına fırsat olduğu her zaman soru sormalarında fayda var. Bazı kelimeler içerikten anlaşabilirken bazılarının kesin anlamını bilmek gerekebiliyor.”
“Peki, bulunduğun lise sana başka ne tarz destek sağlıyor?”
“Bir baston eğitimi aldığım ve erişilebilir teknolojileri öğreten bir öğretmenim var. Haftada bir gün okulun etrafında çalışıyoruz. Nasıl karşıdan karşıya geçilir, ayak ve baston koordinasyonu gibi teknikleri bana öğretiyor. Haftanın diğer bir gününde evimin etrafındaki yerleri bana öğretiyor.”
“Baston eğitimi veren kişiler (Orientation and Mobility Instructor) Oryantasyon ve Mobilite eğitmeni, başka bir tanımla baston öğretmeni olarak adlandırılıyor. Bu kişiler yüksek lisans derecesinde bu alanda eğitim almış kişiler. Birçok zaman görme engellilikle ilgili başka birçok konuda da bilgi sahibi oluyorlar. Bunlardan en yaygını görme engelliler teknolojileri.”
“Toplamda kaç saat baston eğitimi alma hakkın var? Bu yalnızca sen Amerika’da yeni olduğun için sana özgü bir hizmet mi yoksa her öğrenci bundan faydalanabiliyor mu?”
“Her öğrencinin böyle bir hizmet alma hakkı var. Kaç saat olduğu kişisel ihtiyaçlara göre değişebiliyor. Her öğrenci bireysel ve ihtiyaçları da bireysel. Ben mesela haftada 2 saat bu eğitimi alıyorum.
“Amerika’da en çok hoşuna giden şey ya da şeyler nedir?”
“Aslında en çok hoşuma giden şey okulda bir görme engelliler öğretmeninin olması. Bu dediğim gibi okuldan okula değişiyor. Benim okulum yeteri kadar büyük olduğundan bir öğretmen okulda mevcut fakat başka okullarda sürekli bir görme engelliler öğretmeni yerine gezici öğretmen olabiliyor. Türkiye’deyken kendi başımın çaresine bakmak zorundaydım. Burada bütün ders materyallerim erişilebilir bir formatta bana sunuluyor.”
“Peki, bu materyallere zamanında erişebiliyor musun?”
“Çok nadiren gecikme olabiliyor fakat dediğim gibi çok nadir.”
“Görme engelliler odası dedin ya, oraya başka engel gruplarından öğrenciler de gidiyor mu?”
“Aslında oda değil burası bir nevi sınıf. Hayır, buraya yalnızca görme engelliler gidiyor. Başka engel grupları için başka sınıflar mevcut. Mesela işitme engelliler için başka bir sınıf var ve onlar oraya gidip hizmet alıyorlar.”
“Ödevlerini göndermen için bir online web sitesi gibi bir uygulama var mı? Varsa erişilebilir mi?
“Evet, ödevlerimizi gönderdiğimiz bir site var. Buraya yazdığımız önemli ödevleri yükleyebiliyoruz. Site erişilebilir. Bir de bu sitenin başka bir işlevi yazdığınız ödevi bir yerden alıntılayıp alıntılamadığınızı tespit etmek. Bir yerden başka birinin ödevini ya da cümlelerini çaldıysanız bu hemen ortaya çıkıyor bu site sayesinde. Bir de her gün yeni bir şeyler öğrenmek en sevdiğim şeylerden bir tanesi burada.”
“Dersler dışında okulda başka bir aktiviteye katılıyor musun?”
“Evet, sonbaharda okulun koşu aktivitelerine katılıyordum. Burada sporlar sezona göre değişiyor. Bazı sporlar sonbaharda yaygınken bazıları ilkbaharda yapılıyor. Sayamayacağım kadar fazla spor yapma seçeneğiniz var. Bir de insanların niçin sporda bu kadar başarılı olduğunu anladım çünkü cuma günleri de dâhil olmak üzere haftanın 5 günü antrenman yapıyorlar. Bu aktivitelerin antrenmanları okul sonrası oluyor.”
“Peki, biraz aileni nasıl ikna ettiğine dönecek olursak gelecekte bu değişim programına katılmak isteyen öğrencilere nasıl bir tavsiye verirsin ailelerini ikna edebilmeleri için?”
“Eğer bu programın ne kadar faydalı bir program olduğu gerekli bir dille anlatılırsa yardımcı olabilir. Mesela benim buraya gelmem daha kolay oldu çünkü ağabeyim benden önce gelmişti. Annem hem izin vermek istemedi hem de bunun benim için ne kadar faydalı olacağını bildiği için bir yandan da gitmemi istiyordu.”
“Evi özlüyor musun?”
“Evet, ara sıra özlüyorum. En çok da yemekleri ve tatlıları özlüyorum. Fakat burada çok farklı ülkelerin yemeklerini bulmak mümkün olduğundan bazen ummadığım bir yerde sevdiğim bir şey bulabiliyorum.”
“Bu bursla gelecek bir görme engelli öğrenciye ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersin?”
“Herkesin deneyimi bireysel olacağı için yalnızca bastonlarını unutmamalarını tavsiye ediyorum. Bir de 12 sınıfta geldiklerinde üniversite giriş sınavını kaçıracaklarından 11. sınıf ya da daha öncesinde gelmeleri daha mantıklı olabilir. Bu programla gelmek isteyenler soruları için benimle iletişime geçebilirler.”
“Amerika’ya geldiğinden beri yeni bir teknoloji kullanmaya başladın mı?”
Küçük bir para tanıma makinesi görmüştüm o çok hoşuma gitti. Çok küçük bir alet arasına parayı koyuyorsunuz o da size paranın değerini söylüyor. Hatta kör ve sağır olanlar için titreşim özelliği var. Farklı para birimlerine göre farklı titreşim sağlıyor.”
“Okula nasıl gidip geliyorsun?”
“Okula okul otobüsleri ile gidip geliyoruz. Eğer antrenman için kalmam gerekirse beni yanında
kaldığım ailem okuldan alıyor.”
“Derslerde kitaptaki aktiviteleri nasıl yapıyorsun?”
“FS reader ile daisy formatındaki kitapları bilgisayarımdan takip ediyorum. Eğer kabartma kullanırsam, hocamın kitabında kabartma aktivitenin kabartma dokümanda kaçıncı sayfada olduğunun bilgisi yer alıyor.”
Amerika’da engelli bireylerin eğitim yasası adlı (Idea) yasa 1998 ve 2004 yıllarında yapılan değişikliklerle 1. sınıftan 12. sınıfın sonuna kadar bütün engelli öğrencilerin eğitimlerini erişilebilir hale getirmek ve bireysel uyarlamalarını sağlamak için oluşturulmuş bir yasa. Bundan 30 ya da 25 yıl öncesinde engellerinden dolayı engeli olmayan öğrencilerle aynı sınıfta yer alamayan öğrenciler bugün herkes gibi eşit ayrımsız ve erişilebilir eğitim hakkını bu yasaya borçlu.
Batuhan’la sohbetimizin ardından erişilebilir bir lise örneğinin bizlere de yol gösterici olması ve benim ülkemde de engelli lise öğrencilerinin ders materyallerine ulaşmak ve herkes gibi başarılı olmak için fırsat eşitliğinin olması için köklü bir yasaya olan ihtiyacımızın aşikârlığı ortada. Peki, bizler niçin böyle bir yasa çıkartmayalım? Her şey önce hayal etmekle başlamıyor mu? Biz oturup saatlerce kitap taramaktansa ödevlerimizi yapıp herkes gibi öğrenci olmak istemiyor muyuz?
Erişilebilir eşit engelsiz bir eğitim sistemi için el ele vermek üzere!