Toplam Okunma 0

Amerika’ya ilk geldiğimden beri hayalini kurduğum Natıonal Federatıon of the Blınd (Ulusal Körler Birliği) kongresini bu yıl kaçıramazdım. Bu benim Amerika’daki son yılım olabilirdi ve ben gitmeliydim oraya! Bir kongreye gitmek için neler yapmalı? Bilet alınacak, otelden yer ayırtılacak, günde bir kaç öğün yemek yenecek...  küçük bir hesaplama... yok yok ben bunu asla ödeyemem. Belki bir kısmını, fakat hepsini ödeyemem! İşte çözümler ihtiyaçlardan gelmiyor mu? NFB ilk katılanlara 500dollar burs veriyordu ve ben de oturup başvuru mektubumu yazmaya başladım. Onlara neden bu kongreye katılmanın benim için çok önemli olduğunu ve NFB’ye ne tür katkılar sunabileceğime ilişkin bir mektup yazmam gerekiyordu ve ben de iki sayfalık bir mektup yazdım. Her şey yolunda gitti, başvurum kabul edildi ve işte ben Orlando’ya gidebilecektim! Tamam bursu alabildim almaya da, artık çok geç değil miydi uçak bileti için? Bursumun tamamını harcasam ancak uçak bileti alabilirdim. Yok yok bu kadar lükse kaçamazdım. En nihayetinde ben bir öğrenciyim! İşte o anda yine çözüm aramak durumunda olan ben, bizim eyaletten 10 kadar körün minibüsle Wısconsın’dan Orlando’ya kara yoluyla gideceğini öğrendim. 28 saat kara yolu, durmak yok, tamam derin bir nefes al ve rahatla. Karar verildi, ben o yolu çekecektim ve çektim.

 

Bu yıl 74. NFB ulusal Kongresi 1 ile 6 Temmuz tarihleri arasında Orlando Florıdaa’da gerçekleştirildi. Benimle birlikte üç Türk arkadaşın daha katıldığı kongrenin her körün tatması gereken bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Pazartesi öğleden sonra otele ulaştığımda tek isteğim bir yatağa uzanabilmekti. Önümde uzayıp giden kuyrukta ve otelin lobisinde yüzlerce körü duymak bana birazcık fazla gelse de heyecanımı korumama yardımcı olmuştu. Otele girişimizi yaptıktan sonra asansöre ilerledik. Bizim odanın olduğu kata çıkan asansörü bulup büyük bir kalabalığın eşliğinde içeri girdik. Asansörde rakamlar ve bunların  yanında kabartma sembolleri bulunuyordu. Asansör her kata geldiğinde o katı söylüyordu. Diyelim ki katı duyamadınız, asansörden çıkar çıkmaz duvarın sol kösesinde katın kabartma numarasını bulup kontrol edebilirdiniz. Bir de asansörün aşağıya mı yoksa yukarıya mı gideceğini her katta durduğunda duymak mümkündü. Sonra iş odamızı bulmaya gelmişti. Bir kaç holden oluşan bu katta, her bir hol belli numaralar için ayrılmıştı. Otelin oda numaraları kabartma ve büyük rakamlarla yazılmıştı. Her iki türden yazı bilenler ve az görenler için çok erişilebilir bir uygulamaydı. Odamı numaraları kabartma okuyarak buldum. Birkaç saatlik derin uykudan sonra bütün gece uyumamak adına zorla kalktım ve restoranda  Bir şeyler yemeye indim. Daha adını bilmediğim bir barda bir masaya oturdum. Garson bana kabartma menüyü uzatınca gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bir menüyü okuyabilmenin en güzel yanı da ne kadar para ödeyeceğimin yanında her şeyi defalarca ve istediğim hızda okuyabilmenin keyfiydi. Menüyü kabartma İngilizce kısaltma bilgim kısıtlı olsa da okudum ve kendime bir suşı sipariş ettim.  EEE biz senin yemeni içmeni değil; gördüklerini dinlemek okumak istiyoruz diyenlere, işte kendimce kongrede gördüklerimi  yazımın bundan sonraki kısmında anlatmaya çalışacağım.

 

Gelecekte kongreye katılacak arkadaşlara bir tavsiye olarak, bu kongrede istediğiniz her etkinliğe ve toplantıya katılmanın mümkün olmadığını söylemek isterim. Her gün Bir sürü etkinliğin arasından ya en çok hoşunuza gidenlere ya da benim gibi her şeyden biraz tadayım derseniz hepsinin bir kısmına katılmanız bir yöntem olabilir.  NFB’nin oluşturduğu takvimi iPhone’uma  indirdim ve her etkinlikten otuz  dakika önce hangi  etkinliğin nerede yapılacağının bilgisi bildirim olarak geliyordu. Böylelikle herhangi bir şeyi kaçırmadım. İlk gün ben, bir görme engelli olarak iş aramak,  iş görüşmesinde karşınıza çıkabilecek birtakım sorular ve bunlara nasıl cevaplar verilebileceği konusunda stratejilerin konuşulduğu bir toplantıya katıldım. Öğleden sonra gerçekleşecek olan kariyer fuarı için nasıl giyinilir, işverenlerle nasıl görüşme yapılır gibi konulara da yer verildi. Öğle aramda hızlıca bir yemek yedim. Fuar için takım elbisemi giyip sevgili Elif’in anlattığı yöntemleri kullanarak makyajımı yaptım. Özgeçmişimin 7-8 kopyasını alıp fuara indim. Kariyer fuarları birçok işverenin masasının olduğu ve her işverenle konuşma imkanınızın olduğu bir ortam. Yaklaşık yirmiden fazla işveren gelmiş, kendilerine iş verecek kör eleman arıyorlardı. Ben bu ilk tecrübemde o kadar eylendim ve bilgilendim ki gerçekten hissettiğim heyecanı size anlatamam. Topuklu ayakkabılarımın üstünde tam bir buçuk satir ayakta duruyor olmam bile mutluluktan yorgunluğumu hissetmeme engel olamamıştı. İşte başka bir yerde görmediğim ve çok etkilendiğim şey, birilerinin siz kör olsanız bile size inanıyor olması, size iş vermek için gerçekten yeterliliklerinize bakması ve sizi bir değer olarak görmesi idi. Bir hukuk firmasından yazılım şirketine, oyuncak yapbozlar üreten bir firmadan rehabilitasyon merkezine birçok alanda işverenle görüştüm. Elbette her işverenin bu kadar açık fikirli olmadığı ve bizlere uzaylı gözüyle bakan birçok kişinin olduğu gerçek dünyada bu kadar hoş karşılanmayacaktım; fakat önyargısız işverenlerle tanışmanın keyfi paha biçilemezdi. NFB bu iş için girişimlerini sürdürmüş ve buraya gelen insanlar körlerin de görenler kadar başarılı iş yapabileceğine inanmışlardı. Ben de biz niçin böyle girişimlerde bulunmayalım ki diye düşündüm hemen. Gelişmekte olan bir ülkenin vatandaşları olarak çok iş düşüyor bize.

 

Çarşamba günü kalktığımda yine bir heyecan sarmıştı beni. Bugün bağımsız yaşam ürünlerinin satıldığı markete gidecektim. Otelin konferans merkezinde oldukça büyük  bir alan bağımsız yaşam ürünlerini göstermek ve satmak için ayrılmıştı. Yine aynı alanda sergi salonu denen bir başka bölümde, her eyalet kendi masasında o eyalete özgü ürünler satıyordu. Görme engelli teknolojileri ile ilgilenen ve bu teknolojileri satan firmalar da bu alanda yer alıyordu. Ben ilk olarak bağımsız yaşam ürünlerine baktım. Burada her şey vardı. Körler için dikiş malzemeleri, konuşan tartı, Monopoli gibi birçok oyunun bize uyarlanmış hali, konuşan pedometre, bastonlar, saatler, mutfakta işimizi kolaylaştıran malzemeler, konuşan mutfak tartısı, konuşan ateş ölçer, konuşan şeker aleti, konuşan ev termometresi, renk tanıyan cihazlar vs. vs. Hepsini alabilsem ya ben bunların? Kendimi o alışveriş bağımlısı insanlar gibi kaybettim. Tamam ben bunların hepsini duymuştum da öyle dokununca ve yakından tanıyınca ne kadarda mutlu oluveriyordu insan. Burada ilk defa gördüğüm bir kaç ürünü yakından tanıtmak istiyorum sizlere.

Birincisi çoraplarınızı yıkamak için yapılmış bir alet. Çorapları buna geçirip yıkıyorsunuz ve yıkadıktan sonra hangi çorap hangisinin eşiydi gibi bir derdiniz olmuyor. Yapmanız gereken tek şey çoraplarınızı çıkardıktan sonra bu halka benzeri şeye geçirip kirli sepetine atmak. Çamaşırlarınızı yıkadıktan sonra, tek iş çoraplarınızı çiftler halinde makinadan çıkarıp katlamaya kalıyor. Renk tanıma cihazı da gören birine sorma gerekliliği de  ortadan kalkmış oluyor.

İkincisi imza atmaya ve yazı yazmaya yarayan, maliyeti çok az, oldukça basit iki araç. Bir kredi kartı büyüklüğünde ve kalınlığında, ortası bir satır aralığı kadar olacak şekilde kesilmiş olan imza kartı, aslında bizlerin evde bile yapabileceği bir araç. Bu kartın ortası kenarları bir çerçeve niteliği görmesi için kesilmiş. Yani kartın kenarları her bir taraftan kapalı. Sadece ortası kesilmiş. Boşluğu imza atacağınız yere koyup  buraya kalemi kaydırma kaygısı olmadan imza atabiliyorsunuz. Diğer araç ise A4 büyüklüğünde aynı yöntemin bir çok satırın kesilerek yapılmış hali. Yani defterdeki sayfaya bu aracı koyup her bir satırı çok daha kolay takip ederek ve taşırmadan yazı yazmak mümkün. Yine dört tarafı kapalı fakat her bir satırın satır kısmı kesilmiş ve satırlara yazı yazılabiliyor.

Üçüncüsü de bir kabartma yazıcı. Bu yazıcının en güzel yani ne kadar hafif olduğu. Yazıcı sadece 4 kilo. Evet yanlış duymadınız! Çantana koy götür misali tamda 4 kilo. Şimdi soruları işitir gibiyim “peki kaç para bu alet?” Bu kabartma yazıcının fiyatı 2000 ile 2400$  civarında değişiyor. Yazıcı A3 büyüklüğünde kağıda baskı yapabiliyor. Hızı çok yüksek değil. Yani aslında kişisel ihtiyaçlar için oluşturulmuş bir makina. Bir başka güzel yanı işe kendi yazılım programı ile birlikte gelmesi. Programın jaws ile oldukça erişilebilir olduğu ve birçok dili desteklediği de belirtildi. Firma, garantisinin 2 yıl olduğunu ve istenmesi durumunda sonraki yıllar için garanti uzatmanın biraz para ödemekle mümkün olduğunu söyledi. Teknik destek konusunda da kendilerine çok güveniyor gibi gözüktüler.

 

Buradaki çocuklar için olan eğitim materyalleri de bir harikaydı. Kabartma grafiklerle hazırlanmış bir hikaye kitabı vardı mesela. Kitapta ağaçtan tutun da değişik hayvan figürlerine kadar birçok şeyin kabartılarak şekli basılmıştı. Geometrik şekillerin, rakamların ve harflerinde takım olarak satıldığı bir set vardı. Bu oldukça faydalı seti alabilmeyi çok isterdim. Oradaki görevli bu harflerle bir not yazmanın ve rakamları ve şekillere kör çocuklara öğretmenin çok kolay olduğunu söyledi. Mürekkep yazıyı öğrenmek isteyen herkese de faydasının olacağı aşikar. Bunun dışında, en az 5 6 çeşit oyun vardı. Google nexus ürününü de yakından inceleme fırsatım oldu. Apple belli ki bu firmalara örnek olmayı başarmış. Google nexus ürününe Voıce Over benzeri bir ekran okuyucu da eklemiş. Fiyatı oldukça makul olan bu aracın klavye tutkunları için çok uygun olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Klavye ile yazı yazıp ekranını da dokunmatik olarak kullanabileceğiniz laptop görünümlü bir araç. Bunca araç gereci gördüğümde hissettiğim, aslında hayatın böyle şeylerle nasılda eğlenceli hale geldiği, bizi ne kadar toplumla bütünleştirdiği ve istendiğinde yapılması mümkün olmayan bir şeyin olmadığıydı.

Bu kadar çok şeyin arasında jaws tutkunlarına da okuyacak bir şeyler anlatmak gerek değil mi? Jaws 16 versiyonunda ne gibi değişikliklere yer verileceğinin anlatıldığı toplantıdan bir kaç notumu aktarmak istiyorum. Beta sürümünün  her an her dakika çıkacağı bu yeni versiyonda OCR özelliğinin oldukça geliştirildiğini görüyoruz. Önceden her bir sayfanın sırayla OCR kullanılarak okunduğu dokümanlar artık tüm bir belge olarak erişilebilir hale getirilebilecek. Erişilebilir olmayan PDF dosyaları OCR ile kolayca okunabilecek. Web sitelerinin grafikli ve resimli yazıları OCR ile dönüştürüldükten sonra jaws hangi kısımların daha önceden okunmadığı konusunda geribildirim verebilecek. 2 dilde jaws kullanan kişiler için bir dil için yapılmış okuma hızı ayarı kaydedilip o dile her geçişte sabit olarak kullanmaya hazır olacak. Yani diller arasında her geçiş yapıldığında, JAWS’un okuma hızını değiştirmeye gerek kalmayacak. Örneğin İngilizce olarak 25 Türkçede 50 olarak ayarladığım okuma hızı bu diller arasında geçiş yaptığımda her bir dilin önceden yapılmış ayarı sabit kalacak. 16. Versiyondan itibaren jaws artık windows XP sistemini desteklemeyecek. Yalnızca 7 8 ve Vista sürümleri jaws tarafından desteklenecek. Office 2013 ve Outlook programları konusunda da birçok yenilik eklendiği, JAWS’ın daha önceden okumadığı bir çok yeri artık okuyabileceği söylendi. Form Kipi özelliğine yarı otomatik diye yeni bir seçenek eklendiği de belirtildi. Son olarak artık JAWS’ın satın alınırken farklı seçeneklerin müşterilere sunulacağı; yani kısa bir süreliğine yada bir kaç yıllığına lisans satın alınabileceği söylendi. Bu konuda fiyatlar hakkında ve seçeneklerin neler olacağı konusunda yeterli bilgi verilmedi.

İlk 3 gününün yüzlerce değişik aktivite ve toplantıyla geçtiği kongrenin son 3 günü her katılımcı genel seanslarda kendi eyaleti ile birlikte programı takip etti. Evet biz 2850 kör ve bir sürü kör çocuk ailesi bir salonda oturuyorduk. Kimimiz rehber köpeği ile, kimimiz bastonu ile, kimimiz koltuk değnekleri ve kimimiz de tekerlekli sandalyesi ile hareket ediyordu. Kimse kimseye bağıra çağıra nerede olduğunu sormuyor, sessizce yerini buluyordu. Peki nasıl mı? Önceden de dediğim gibi hangi eyaletten gittiyseniz o eyaletin bulunduğu sıradaki bir koltuğu bulup oturmanız gerekiyordu. Bunu ayarlamak için her eyaletin ilk sırasının olduğu koltuk sırasının yanına bir direk dikmişler ve üstüne kabartma yazı ile eyaletin adını bir kâğıda yazıp bu direğe asmışlardı. Sessizce bu direklere yaklaşıp okuyarak eyaletinizin yerini bulmak çok da kolaydı. Amerika’da yaşamayan ve yurtdışından gelenler ınternatıonal yani uluslararası kısmında oturuyor ve koltuklarının ilk sırasında uluslararası yazıyordu. Otele rehber köpeği ile gelenlere köpek maması NFB tarafından ücretsiz olarak sağlanıyordu.

Etrafımda küçücük çocuklar bastonla yürüyor, bir kadın tekerlekli sandalyesinde oturup bastonuyla da önünü hissederek yolunu buluyordu. Bir kör mimarı dinlemek, 1900’ların başında tıp fakültesini bitirmiş bir kör doktorun hikayesini dinlemek, kor fizik mühendisleri, bilgisayar mühendisleri ve Google arabayı ilk deneyen ve NFB’nin yeni dönem başkanı olan genç kör Mark’I dinlemek! İşte o slogan buradan geliyor olmalıydı “istediğin hayati yaşa” “live the life you want” kör olmak az görüyor olmak istediklerimizi yapmaya engel olmamalıydı ve olamazdı da. NFB, körlüğü sizi ya da geleceğinizi belirleyen bir özellik olarak görmeyen ve her gün kör insanların ve toplumun kör insanlardan olan beklentilerini artıran, çünkü düşük beklentilerin kör insanlar ve onların hayalleri arasındaki engeli yarattığına  inanan bir kurum. Gerçekten de bunca farklı meslekten kör insanı gördükten sonra niçin bizlerde istediğimiz hayatı yaşamak için mücadele etmeyelim ki sorusu kafamın içinde büyüyüp gidiyordu.  Şimdi o itirazları duyar gibiyim. Orası Amerika, hadi canım oradan, nasılda oluyormuş istediğimiz hayatı yaşamak diyor olabilirsiniz. İşte bu anda genel seanslarda aktarılan mücadele dolu yıllar ve hala duyunca inanamadığım mahkemelik olaylardan birkaç örnek size:

Öyle burada da her şey mükemmel değil elbet. Önyargısız işveren, ders materyallerini paylaşmak istemeyen profesör, kör anne babanın çocuğuna bakamayacağına inanan sosyal çalışmacı, körlerin tıp okuyamayacağını düşünen bölüm komiteleri yok değil. Peki iş böyleyken, bu adamlar çıkıp nasıl böyle beylik laflar edebiliyorlar? Çünkü onlar kuruldukları ilk günden beri hukuksal alanda mücadele veriyorlar. JAWS’la hukuk sınavını  almak isteyen öğrencilerin, bölüme kabul edilmeyen doktor adayının yanında yıllarca sürse de mahkeme davalarına destek veriyorlar avukatlarıyla. Ve kazanıyorlar da. Mesela bir davada O 1900’ların başında tıp fakültesini bitirmiş kör doktorun başarısını gösteriyorlar. Benim bile ağzım açık kalarak dinlediğim bu gerçek hikaye bazı genç kör ve hayallerinin peşinden koşan öğrencilere davalarını kazanmada büyük bir mihenk taşı ve ilham kaynağı oluyor. Ben bu harika bir haftanın sonunda yorgunluktan ölüyorken içinde daha büyük bir inançla ve umutla ve kendime daha büyük bir güvenle ayrılıyorum Orlando’dan. Hiç bir şey öyle bir anda olmuyor. NFB tam 74 yıldır uğraşıyor ve uğraştıkça da kazanıyor. Mücadeleci ruhlarımızın hiç tükenmediği ve bizim de içimizden doktorların, mimarların, bankacıların ve fizik mühendislerinin yetiştiği günler görmek dileğiyle!


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.