Bu ayki EEEH yazımda, bilişsel süreçlerde körlük yazılarıma kısa bir ara verip siyasi haklar süreçlerinde körlük konusuna geçiş yapıyorum.
Bugüne kadar, pusulasıyla mührüyle, kabiniyle zarfıyla üç kere oy kullandım. İlkini, on sekiz yaşını doldurduktan sonraki ilk seçimde, artık bir seçmen olmanın verdiği heyecanla kullanmıştım. İkincisini 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri’nde, her ne kadar yerel seçim olsa da; son yıllarda tanık olduğum cinayetlere, hırsızlıklara, adaletsizliklere, antidemokratik uygulamalara, ayrımcılıklara, nefret söylemlerine bir tepki olarak ve kendimi az da olsa rahatlatabilmek için kullanmıştım. Bu iki seçim arasında yapılan seçimlerin hiçbirinde oy kullanmadım. Oy kullanmama sebebim, hala pek çok görme engellinin de oy kullanmama sebebi olan, gayet kolay bir iş olmasına rağmen seçimlerin herkes için erişilebilir olarak hazırlanmaması; yani görme engellilerin oy kullanmak için oy pusulasına mührü basacak birisine ihtiyaç duymaları; ve bu şekilde de gizli oy kullanma haklarının ellerinden alınıyor olmasıydı. Yeri gelmişken, artık bu tarz tepkisiz tepkileri pek de işlevsel bulmadığımı söylemeliyim. Gerçek haklarımızın ve ihtiyaçlarımızın dikkate alınmadığı alanlarda ne kadar görünür olursak; bu haklarımızın ve ihtiyaçlarımızın göz önünde bulundurulma ihtimalini o kadar arttırabileceğimizi düşünüyorum. Eğer dikkate alınmadığımız her uygulamada benzer tepki gösterecek olursak; ÖSYM’nin hazırladığı hiçbir sınava girmememiz, kaldırımlarda yürümememiz, eğitim görmememiz, çalışmamamız, sinemaya gitmememiz; yani kısaca, toplumun bir kesiminin ve çoğu devlet kurumunun arzu ettiği gibi, bizim yaşamamamız gerekirdi. Gözlerin görmüyor sana iş vermişizler, engelliler –sonradan zihinsel engelliler olarak değiştirildi- kısırlaştırılsınlar, biz engellileri insan yerine adam yerine koyduklar, İŞKUR’un en son hazırladığı utanç verici meslekler sözlüğü, en yeni olarak da okuduğu okulda elektrik çarpması sonucu hayatını kaybeden on üç yaşındaki işitme engelli çocuk için, zaten ailesine maddi ya da manevi katkısı olmayacaktılar, “yaşamamamız gerekirdi” yorumumu abartılı olmaktan alıkoyan sadece birkaç Türkiye örneği.
Yazımın bu biraz didaktik biraz satirik girizgahından sonra, oy kullandığım üçüncü seçimden bahsedeceğim size. Ben bu yazıyı yazarken on ikinci cumhurbaşkanlığı seçimleri henüz yapılmadı, onlar oy kullandığım dördüncü ve beşinci seçimler olacaklar. Muhtemelen oyumu yine bir başkasıyla birlikte kullanmak zorunda bırakılacağım. Yani, dergi yazarlarımızdan sevgili Mürşide Vural’ın da dergimizin ikinci sayısında tanımladığı gibi, bizimkisi yine açık oy açık sayım olacak.
Benim oy kullandığım üçüncü seçim, 2014 Boğaziçi Üniversitesi engelli öğrenci temsilciliği seçimiydi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arifesinde bu seçimden bahsetmemin nedeni, Yüksek Seçim Kurulu’nun yıllardır halledemediği seçimlerin erişilebilir olarak hazırlanması işini, Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Merkezi’nin çok kısa bir süre içerisinde eksiksiz olarak nasıl halledebildiğini göstermek ve YSK’ya örnek teşkil edebileceği umudunu taşımamdır.
Öncelikle belirtmeliyim ki, şu anda oyumuzu kullanmak için ihtiyacımız olan oy pusulası, evet mührü, oy pusulasını içine yerleştirdiğimiz zarf, her şey aynı. Sadece oy pusulasının sol üst köşesinde, görmeyenlerin pusulayı doğru bir şekilde oy kılıfının içine yerleştirebilmeleri için elle hissedilebilen küçük bir işaret mevcut. Oy kılıfı dediğim şeyse, oy pusulasını içine yerleştirdiğimiz ve her adayın isminin altındaki evet mührü basılacak yerde, mührün sığabileceği büyüklükte deliklere sahip kartondan bir şablon. Bu kılıfın bir diğer önemli özelliği ise, üzerinde adayların adlarının ve soyadlarının baş harflerinin Braille Alfabesi ile yazılı olması.
Yani oyumu şu şekilde kullandım, önce standart oy pusulasını sol üst köşesindeki işareti dikkate alarak oy kılıfının içerisine yerleştirdim. Öğrenci temsilciliği için iki aday vardı, oy vermek istediğim adayın adının ve soyadının baş harflerini bulduktan sonra, biraz aşağısındaki deliğe gelip mührü bastım. Oyumu kullandıktan sonra pusulayı katlayıp bana önceden verilen zarfın içerisine yerleştirdim. Tüm bu süreçte seçim kabininin içinde yalnızdım, olması gerektiği gibi oyumu gizli kullandım. Sonra kabinden çıkıp zarfı seçim sandığına attım. İş oy kullandığıma dair imza atma kısmına gelmişti. GETEM tabii ki işin bu aşamasını da düşünmüştü. Bütün seçmenlerin isimleri Braille olarak da listelenmiş ve her ismin karşısında, tıpkı oy kılıfında olduğu gibi, hissedilebilir delikler vardı. İşte ismimin karşısındaki bu deliği bulup, imzamı da ilk kez kimse imzamı atacağım yeri göstermeden atmış oldum.
Tüm bu anlattığım süreçte özellikle iki noktaya dikkatleri çekmek istiyorum. Birincisi, bu oy kullanma süreci boyunca yapılacak her şeyi, kimseden yardım almadan kendi kendime yapmış olmam. İkincisi ise, her şeyi kendi kendime yapabilmem için, yani diğer seçmenlerle eşit şartlar altında oy kullanabilmem için gerekli olan tek şeyin basit bir oy kılıfından ibaret olması. Dünyanın pek çok ülkesinde kullanılan bu basit uygulamanın, yıllardır talep olmasına rağmen hala Türkiye’de uygulanmaya başlanmamış olması; tüm seçmenlerin sahip oldukları gizli oy kullanma haklarının görme engellilerin diğer pek çok hakları gibi ellerinden alınıyor olduğu anlamına geliyor. Laf buralara kadar gelmişken şunu da söylemezsem içim rahat etmeyecek; henüz gizli oy kullanma hakkını bile kullanamayan vatandaşlardan oy dilenilmesi; henüz bu hakkını kullanamayan engellenmiş insanlar için kurulmuş sözde sivil toplum kuruluşlarının seçimlerin erişilebilirleştirilmesi için ve görmeyenlerin gizli oy kullanma haklarının ellerinden alınıyor olmasına dair ağızlarını açmayıp, biz şu adayı bu adayı destekliyoruz, şeklinde engelliler adına konuşma hakkını kendilerinde görmeleri bana çok mantıksız, çok samimiyetsiz ve utanç verici geliyor.
Siyasi parti genel başkanlarının kutlanacak neyi olduğunu anlayamadığım, farkındalık günü olarak değerlendirilmesi gereken 3 Aralıkları kutlamak amacıyla, kabartılmış fotoğraflarını ve Braille biyografilerini gönderebildikleri bütçenin ve imkanların, ileride seçimlerin evrensel tasarım ilkesine uygun hazırlanması için de kullanılması dileklerimle.