Merhaba sevgili EEEH Dergi okurları. Aslında bu yazımda farklı bir konuya değinecektim ancak kulaklarım öyle bir “sağlamcı” sohbete tanık oldu ki hemen sizinle paylaşmak istedim.
Sıradan bir iş gününün öğle arasında üç beş arkadaş toplanmış sohbet ediyorduk. Geçmiş günlere özlem duyan bu minik topluluk, eskilerden kimlerin kaldığını, daha önce hangi birimlerde kimlerle çalışıp ne anılar paylaştıklarını, acısıyla tatlısıyla ne güzel zamanlar yaşadıklarını hararetli bir biçimde ve birbirlerinin sözünü keserek anlatırken konu tekerlekli sandalye kullanıcısı olan bir arkadaşa geldi. Bu kişi daha önce tekerlekli sandalye kullanıcısı değildi. Sağlık sorunları nedeniyle fiziksel durumu farklılık gösterince yaşamına tekerlekli sandalye kullanarak devam etmek durumunda kaldı. “Ah vah” sözlerinin ardından bizimkiler, “Niye emekli olmuyor ki? Artık işe de gelmiyor. Ofis arkadaşları idare ediyor olmalı. Boşuna maaş alıyor. Emekli olsun, rahat rahat otursun evinde” diyerek ahkam kesmeye başladılar. Oysa bu çok bilmiş “sağlamcı” ekip, o arkadaşımızdan çok daha önce işe başlamış, dolayısıyla da emekliliği çoktan hak etmişti. Kendileri için emekliliğin henüz erken olduğunu söyleyen bu ekibe göre tekerlekli sandalye kullanan arkadaşımız emekli olmalı. Neden? Çünkü yürüyemiyor. O artık yarım, eksik ve zavallı biri. Bu yüzden de işe gidiş gelişler hem kendisi hem de ona yardım eden için eziyet olmalı. Köşesine çekilip emekliliğin tadını çıkarmalı. “Emeklilik o derece hoş ve keyifli bir durumsa, neden kendileri hâlâ çalışıyor?” diye sordu iç sesim. Aslında yeti farkı olan herkes gibi bahsi geçen arkadaşı da zorlayan şey işe gidip gelmek değil, fiziksel engeller ve toplumsal önyargılar. Oysa çalışma koşulları herkes için erişilebilir biçimde düzenlendiğinde, kim neye ihtiyaç duyuyorsa tespit edilip gerekli uyarlamalar yapıldığında, tekerlekli sandalye kullanıcısı olan arkadaşımız da zorlanmadan işe gidip gelebilecek. Yani asıl sorun, kişinin temel hakkı olan fiziksel düzenlemelerin yerine getirilmemiş olması. Bunu göz ardı eden “sağlamcı” zihniyet ise dışlayıp ötekileştirmeyi, başkasının yerine karar verip ahkâm kesmeyi görev ediniyor.
Tüm bunları onlarla paylaştığımda, “Ama” ile başlayan cümlelerle kendilerini savunmaya başladılar. Onun iyiliğini düşündüklerini söylemekten de geri kalmadılar. Sonrasında da öğle arasının bittiği bahanesiyle herkes dağıldı. Kafalarındaki kalıplaşmış önyargılar yüzünden söylediklerimi kabullenmeleri kolay olmayacak ama işi bu boyutuyla düşünmelerini bir anlığına bile sağlamak hoşuma gitti doğrusu. Gün gelecek, söz konusu arkadaşımız emekli olacak ancak fiziksel farklılığı olan başka biri buralara atanacak. Konunun bir diğer boyutu da kamunun sunduğu hizmetlerden herkesin eşit biçimde yararlanabilmesinin yasal bir hak olduğu. Gerek çalışan personel gerekse hizmet alan vatandaşlar için erişilebilirlik koşullarının yerine getirilmesi bir sosyal sorumluluk değil, yasal zorunluluktur. Eşitliği sağlayacak unsur ise erişilebilirliktir.
Anılarımızın bile ayrımcılıktan uzak olduğu eşit ve erişilebilir günler dileğiyle.