Edison, puşttu.
Her ne kadar saygın bir bilim insanı olduğunu söyleyenler olsa da puştun kralıydı. "Başlığı mı yanlış okudum?" diye düşünenler olmuştur sanırım; ama doğru yerdesiniz, emin olabilirsiniz.
Tesla, yani başta Alternatif Akım (AC) olmak üzere bir sürü şeyin mucidi olan Hırvat bilim insanı 1800'lü yılların son çeyreğinde Amerika'ya göç etmişti. Cebindeki referans mektubu sayesinde Edison tarafından hemen işe alındı. Anlaşma basitti; Tesla, Edison'un şirketine ait dinamonun yeni tasarımını yapacak ve Edison da ona kendi laboratuvarını kurması için küçük bir sermaye ödeyecekti. Tesla sözünü tuttu; bir yıl içinde motoru yeniden tasarladı. Ama Edison tıpkı TDK'de yer alan ve "Kaba dilde kalleş ve hain" anlamına da gelen "puşt" biri gibi puştluk yapıp parayı ödemedi.
Kendi laboratuvarını kurmak için birkaç yıl yol işlerinde amelelik yapan Tesla sonunda AC'yi dönemin yerel yönetimlerine kabul ettirmeyi başardı. Tesla, Edison'dan daha zekiydi ama Edison puşttu ve her puşt gibi ticarette daha etkindi.
"Nasıl bağlayacak acaba konuyu?" diyenler işte aradıkları yanıta kavuşuyor. AC'nin, kendi icadı olan Doğru Akım'dan (DC) çok daha üstün olduğunu zaten bilen Edison, sahibi olduğu şirket mühendislerine dünyanın ilk elektrikli sandalyesini tasarlama emrini verdi. Tahmin edeceğiniz üzere bu sandalye AC ile çalışıyordu. Ardından Washington DC ve New York başta olmak üzere birçok yerde AC'nin ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu göstermek için kara propaganda çalışması başlatıldı.
Edison, vicdansız bir puşttu. Bu gösterilerde başlangıçta sokak kedileri ve köpeklerini kullandı. AC'nin getirdiği avantajlara dair yayınlar ve söylentiler arttıkça Edison da puştluğun seviyesini arttırdı. Katliam, seyyar hayvanat bahçesi işlevi gören dönemin sirklerinden fillerin ve Afrika gorillerinin satın alınıp idam edilmesine kadar vardı.
Edison'un yaptırdığı bu icat, o dönemin Amerika'sında çoğunlukla "ipe çekme" veya "kurşuna dizme" yöntemiyle gerçekleştirilen idamların da değişmesine yol açtı. 19. yüzyılda insanlık tarihine giren bu idam yöntemi 20 ve 21. yüzyıllarda da devam etti.
Amerika'da bazı eyaletlerde uygulanmaya devam edilen idam cezası farklı yöntemlerle infaz ediliyor. Kimi eyalette suçluya, elektrikli sandalye ve zehirli iğne arasında seçme hakkı tanınırken kimi eyalette belirlenen yöntem uygulanıyor. Anladığım kadarıyla yazılı olarak elektrikli sandalye yöntemi olmasına rağmen aktif olarak kullanımına son verilmiş eyaletler de var. Google'a göre elli Amerikan eyaletinin yirmisinde idam cezası var.
İdam infaz odası üç cephesinde birer kapının yer aldığı otuz kırk metrekarelik bir salondur. Bu oda fiziksel olarak ikiye bölünmüştür. Salonu ayıran yapının ortası camdır. Yani zeminden yüz yirmi santim yüksekliğindeki bir duvar üzerine bir metre yüksekliğinde ve iki metre genişliğinde gibi bir ölçüde cam yerleştirilir.
İkiye bölünmüş odanın ilkinde idama şahitlik edecek olan ve mahkeme tarafından belirlenmiş kişiler yer alır. Şahitler çoğunlukla suça doğrudan maruz kalan mağdurlardan veya onların yakınlarından seçilir. Şahitlerin bulunduğu odada camın diğer tarafını görecek şekilde yan yana ve üç dört sıradan oluşan sandalyeler konur. Bazı eyaletlerde idama şahitlik edecek resmi görevliler şahitlerin bulunduğu odadaki ayrı bir bölmeden infazı izler bazılarındaysa sandalye grubunun en arka sırası resmi görevlilere ayrılır.
Yukarıda bahsettiğim bu ikiye ayrılmış odacık yapısı "modern" dönemlere ait bir tasarım. 20. yüzyılın ilk yarısına kadar uygulanan idamların çoğu mahkûm ve şahitlerin bir arada olduğu küçük salonlarda uygulanıyormuş. Elektrik akımı sonrasında oluşan yanık kokusu nedeniyle camlı bölme kullanılmaya başlanmış. Ancak mahkûmun çektiği azabın, mağdurları rahatlatma sürecinin devam etmesi gerektiği savunularak iki bölme arasında ses aktarımı sağlanmış. 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren birçok eyalet mahkûm ve mağdurlar arasındaki ses iletişimini sonlandırmış. Şu anki infaz odalarında iki bölme arasında tek yönlü bir ses aktarımı bulunuyor. İzleyenler, idamı yöneten kişinin verdiği talimatları duyuyor ancak mahkûmun söylediği sözler duyulmuyor. Bu son konuda kesinleştiremediğim bir bilgi de var; bazı eyaletler mahkûmun sesini de yansıtacak sistemler kullanıyor olabilir. İnfazın bir anında mahkûma son sözleri soruluyor; ancak bu, infaz odasında mı yapılıyor yoksa öncesinde mi kesin bir bilgi bulamadım. İnfaz anındaki ses iletişimi, infaz odası tarafındaki alandan yönetiliyor ve tarafların birbirine kışkırtıcı veya saldırgan sözler söylemesi hâlinde iletişim kesiliyor. İki alanı ayıran cam bölmenin infaz odası tarafında bir perde bulunuyor ve bu perde mahkûm içeriye girmeden kısa süre önce açılıyor; infaz tamamlandığındaysa kapatılıyor.
İnfaz odası iki ayrı odacıktan oluşur. İlk odacık ne şahitler ne de mahkûm tarafından görülür. Ancak arada yer alan tek yönlü ayna sayesinde bu odacıkta bulunanlar infaz odasını görebilir. Bu odacık infazın prosedürlerinin yerine getirildiği ve infazda kullanılacak olan donanımları kontrol eden cihazları barındırır. Video kayıt cihazları, enerji yönetim paneli gibi araçlar bu odacıkta yer alır. Bu alan infazın uygulandığı yere göre bazen infaz odasına açılan bir kapıyla ayrılır bazen de odaya giriş çıkış için ayrı bir kapı bulunur.
Son yıllardaki idamların çoğu zehirli iğneyle yapılmaktadır. Bazı eyaletlerde elektrikli sandalye veya yatak kullanılır. Yatağın kullanıldığı infaz yöntemlerinde bu yatak "Ölüm yatağı" olarak adlandırılır. Bu yatak normal hastane yatağı gibidir. En temel farkı kenarlarında yer alan ve hastayı sabitlemek için kullanılan kayış sayısının fazlalığıdır. Mahkûm yatağa yatırıldıktan sonra bilekleri, dirsekleri, dizleri, baldırları ve göğüs kafesi sabitlenecek şekilde kayışla bağlanır. Elektrikli idam uygulanıyorsa baş da sabitlenir.
Ölüm yatağının hemen yanında küçük bir komodin ve birkaç metre uzağında duvar tipi ve çoğunlukla kırmızı renkli bir telefon bulunur. İnfaz, son ana kadar Vali veya kararı veren yargıç tarafından ertelenebildiği için çoğunlukla başgardiyan bu telefonun başında durarak işlemlere gözlemcilik eder.
Amerika'daki hapishanelerde tek tip üniforma kuralı bulunur ve pantolon-tişört ikilisinin rengi çoğunlukla turuncudur. Mahkûm, dört uçlu prangayla ve çoğunlukla iki gardiyanın gözetiminde odaya alınır ve kaçma girişiminde dahi bulunamayacağı bir kural dizisiyle yatağa/sandalyeye yerleştirilir. Eğer dört uçlu prangayı ilk kez duyuyorsanız şu adresi ziyaret edebilirsiniz:
İdamda kullanılan kimyasallar idam günü hapishaneye polis korumasında yer alan kurye ile ve mühürlü bir çantada getirilir. Uyuşturucu bağımlısı olduğu için zerk edilen kimyasala rağmen hayatta kalan mahkûmlar vardır. Bu yüzden bu kimyasalların denetimi detaylı yapılır. Çünkü idam cezası uygulamakta sakınca görmeyen Amerikan yasaları, herhangi bir nedenden dolayı infaz süreci durdurulan bir mahkûmun ertesi gün idam edilmesine izin vermez. İşleyişin durması eyaletine göre altı ile on iki aylık bir ötelemeye sebep olur. Hatta öyle ki, iki kez denenmesine rağmen damar yolu açılamayan mahkûmun infazı ertelenmiş ve yeni bir risk olmaması için nitrojen gazı verilerek infaz gerçekleştirilmiştir.
Zehirli iğne ile yapılan infazlarda hastanın her iki koluna da üç tüp girişi olan damar yolu açıcı takılır. Tüpler, her iki tarafta da yer alan serum askılığındaki kimyasallarla bağlanır. Bu noktada uygulama farklılıkları söz konusu. Bazı eyaletler tek tüpten sırayla akış sağlarken bazılarıysa her kimyasal için ayrı tipler kullanıyor. Bu süreçte teknolojiden faydalanıyor mu onu bilmiyorum; ancak Hollanda'da bulunan ötanazi kliniklerinde bu kimyasallar seruma verildikten sonra hastanın metabolizmasına akacak olan boruyu kilitleyen mekanizma zaman ayarlı olarak çalışıyor ve belirtilen zaman dolduğunda zerk süreci kendiliğinden başlıyor.
Mahkûma ilk olarak anestezik bir madde zerk ediliyor ve mahkûmun derin uykuya dalması sağlanıyor. Bu aşamadan 15-30 saniye sonra metabolizmadaki adrenalin direncini yıkan, beyni felç eden ve mahkûmun soluk alışını sonlandıran ikinci kimyasal enjekte ediliyor. Adrenalin yıkımı esnasında mahkûm kısa süreli bir öksürük nöbeti geçiriyor. Son olarak kalp atışlarını durduran kimyasal veriliyor ve kısa süre sonra mahkûmun kalp atışları duruyor.
Bazı eyaletlerde derin uykuya geçiş sonrasında mahkûmun göğsüne elektrot yapıştırılarak kalp atışları monitörle izlenir. Kimilerindeyse klasik yöntem kullanılır ve soluk alma sonlandıktan bir süre sonra doktor stetoskopla ölümü teyit eder. Doktorun teyidi ardından infazı yöneten gardiyan duvardaki telefon aracılığıyla infazın uygulandığı bilgisini iletir ve saat kayıt altına alınır.
Elektrikli sandalye idamlarında görüntü pek hoş olmaz. Acı verdiği izlenimi hâkim olduğu için bu yöntemi uzun süre kullanan eyaletler olmuştur. Elektrikli sandalye berber koltuğuna benzer. Kolçaklarda bilek ve dirseği sabitleyen kayışlar vardır. Ayak bilekleri ve dizler de sabitlenir. Mahkûm koltuğa oturtulur. El ve ayakları sabitlenir. Ardından başı, hemen arkada yer alan yaslama yerine alnı çevreleyen bir kayışla sabitlenir. Elektrikle idam edilecek mahkûmların saçlarının bir kısmı tıraşlanır. Başın tam ortasına denk gelecek şekilde on on beş santim çapında bir alan usturayla kazınır. Tıpkı mekanik portakal sıkacaklarında portakalın üstüne inen zımbırtıya benzeyen bir şey mahkûmun kafasında kazınmış olan bu alana yerleştirilir. Tabii kafa ile zımbırtı arasına bolca ıslatılmış sünger veya benzer bir şey de konur. Zımbırtı üstünde üç dört adet elektrik kablosu takılan pimler vardır. Kafa sabitlendikten sonra diğer ucu kontrol odasındaki şaltere giden kablolar bu pimlere takılır.
Şalter indirildiğinde yüksek akım mahkûmun kafasından vücuda girer. Bilinç anında kapansa da kas sisteminin verdiği tepki kesilmez. Bu nedenle beden hızla kasılır, titrer ve sarsılır. Bilinç olmamasına rağmen bu şiddetli kasılmalar mahkûmun acı çektiğine dair izlenimleri oluşturur. Çoğunlukla kalp atışları da tıpkı kas sistemi gibi anında durmaz. Bu nedenle kas sistemi artık tepki veremez hâle gelmiş olsa da bir süre daha akım verilmeye devam edilir. Yazılanlara bakılırsa 20. yüzyılın ilk yarısına kadar elektrikli sandalye ile idam edilen birçok mahkûm ilk akım sürecinde bilinci kapalı da olsa hayatta kalmayı başarmış. Ölümün gerçekleşmediği anlaşıldığında infaz ikinci kez uygulanmış. Tabii bu noktada bir teknik bilgi vereyim ki, Edison'u siz de gönlünüzce anın. Elektrikli sandalyenin icat edildiğinde Amerika'daki en güçlü fabrika motoru 100 Vat ile çalışıyordu. Akımın gelmesiyle bilincin direkt kaybolması için gerekli Vat değerine ise insanlı 20. yüzyılın ikinci yarısına doğru sahip oldu.
Elektrikli yatakta yapılan idam sahnesine filmler veya okuduğum içeriklerde denk gelmedim. Muhtemeldir ki onda da yine kafadan akım veriliyordur çünkü mahkûmun en hızlı yoldan öldürülmesi esas kabul ediliyor.
Amerika idam tarihinde vahşete dönmüş infazlar da yok değil. Başka bir deyişle Yeşil Yol'daki infaz sahnesinde yaşanan olay Stephan King'in hayal gücünün eseri değil; yaşanmış olayların öykülenmesi.