Bir arkadaş dedi ki “Kilolu olmak çok kötü bir şey. Yani ben daha önce kiloluydum. Çok değildi ama boyuma göre fazlaydı.” Sonra ameliyat olmuş. Şimdi zayıf. “Eğer ben kilolu olsaydım evlenemezdim. Kimse almazdı. Çok kötü bir şey kilo. Yani şöyle söyleyeyim, aynı özürlü olmak gibi. Aynı yani özürlü olmak neyse kilolu olmak da o.”
Şimdi ben ne desem boş. Zaten kadın kendini çok zeki ve donanımlı sanıyor. Çok akıllıymış. Ailesi çok kaliteliymiş. Çocuğu konusunda ”Böyle kaliteli bir ailenin çocuğu şu davranışı yapmaz, sıradan bir ailenin çocuğu değil ki.” gibi söylemleri var.
Kilolu olmak ne demek? Nasıl bir şey, nasıl bir durum yani? Tarif eder misin bana? Kilolu birini görünce ne hissediyorsun?
Bugün iki farklı kişiye sordum, “Kilolu olmak ne anlama geliyor? Ne hissediyorsun?” Birisi “Pisboğaz demek”, diğeri “Açgözlülük” dedi.
Oysa ikisi de değil. Kilolu olmak, tıpkı zayıf olmak gibi insani bir özellik. Bize öğretilen “normal” beden algısını o kadar kanıksamışız ki yaptığımızın ayrımcılık olduğunun bile farkında değiliz. Her şeyden önce, başkasının beden yapısına müdahale etmek hakkımız değil. Bunun adı “şekilcilik.” Şekilcilik de diğer ayrımcılık türlerinden beslenir, onları besler. Sağlamcılık ile şekilcilik iç içedir. Mesela yukarıdaki ifadeler bunun en büyük kanıtıdır. ”Aynı özürlü olmak gibi.” Yeti farklılıklarını “özür” olarak niteleyen bir bakış açısıyla şişman olmayı “kötü” olarak değerlendiren bakış açısı aynı. Yani burada sağlamcılık, şekilciliğin eşantiyonu gibi gelmiş. “Kimse almazdı beni.” cümlesindeki kendini hiçleştirmeye hiç girmedik bile. Ayrımcı yaklaşımlar birbirine eşantiyon olarak geliyorsa, eşitlikçi bakış açısı da erişilebilirliği eşantiyon olarak getirecektir. Farklılıklarımızla barışmamızın hediyesi de eşit, erişilebilir ve engelsiz bir hayat olacaktır. Böyle bir hediye için de oldukça çok çalışmamız gerekiyor. En kısa sürede hediyemize kavuşmak umuduyla.