İçinizden biriyim. Adım İdil, Ayşe, Ahmet ya da Mustafa. Gerçekten sıradanım. Ne bulutların üstünde, ne yer kabuğuna yapışığım.
Belki işsiz güçsüzüm, belki bir mesleğim var. Komşunuz, arkadaşınız, kardeşiniz, her gün sokağınızdan geçen biri, bir kafede yan masanızdaki müşteri, aynı otobüste bir yolcu, aynı bakkalın müdavimi, karşı bankta kitap dinleyen bir yabancı, bir çocuğun annesi veya babası ya da birinin eşiyim.
Biliyor musunuz? Ben acıkırım, susarım, yemek seçerim, yani yemek içmek zevkim de vardır. Hatta nefes bile alırım, bu nedenle de havasız ortamlarda tıpkı sizin gibi rahatsız olurum.
Bir ortak noktamız daha var; duş yaparım, çamaşırlarımı değiştirmem gerekir, hatta kirlenenleri yıkar, ütülenmesi gerekenleri ütülerim de. Yani sizlerden bazılarının tahmin ettiği gibi deri falan değiştirmem. İnanmanız zor olacak ama tuvalete de giderim. Yaşadığım yeri kendim temizlerim. Bunu yapmak için de erişilebilir yöntemler bulurum. Birlikte yaşadığım insanlar benim bakıcım değildir. Sizler, birlikte yaşadığınız insanlarla hayatı ne kadar paylaşıyorsanız, ben de o kadar paylaşırım.
Yaşamak için doğayı, doğal ortamları tercih ederim; belki de modern binalarda yaşamaktan hoşlanırım. Araç gürültüsünden nefret ederim ya da bu gürültü etrafta insan varlığını hissettirdiğinden güven verir. Haftalarca evimi otel gibi kullanır ya da günlerce hiç evden çıkmam. Sahi söylemeyi unuttum, ben de sizler gibi evde yaşarım; okulum ya da işim gerektiriyorsa, yurt veya otel ya da misafirhane kullanabilirim. Yolculuklarımda uçak, otobüs, tren, gemi ya da araba tercih edebilirim. Bakın bir ortak nokta daha.
Sigara ya da içki kullanabilirim. Hatta belki de aynı marka sigarayı kullanıyor; aynı biradan hoşlanıyoruzdur. İnanılmaz değil mi? Belki de bazılarınız gibi, bunların her ikisinden de nefret ediyorumdur. Bu da şaşırtıcı geldi sanırım.
Müzik dinlemeyi severim, belki de nefret ederim. Hiç müzik kulağım yoktur; belki de çok iyi müzisyenim. Madalya sahibi bir sporcu ya da tam bir amatörümdür. Spor, hayatımda hiç yer almaya da bilir. Kitaplar can dostumdur ya da yılda bir kitap okuyorumdur.
Muhteşem bir sosyal medya kullanıcısıyımdır ya da bu işten hiç anlamam. Cep telefonum, bilgisayarım, teknolojik aletlerim vücudumun bir parçası gibi olabilir veya teknolojiden nefret ederim.
Severim, âşık olurum, coşarım, neşelenirim, heyecanlanırım, umutlanırım, mutlu olurum, öfkelenirim, kavga ederim, hüzünlenirim, ağlarım, kalbim kırılır, acı çekerim, özlerim, uykusuz geceler geçiririm, rüyalar âleminin prensi veya prensesi olurum. Kısacası hislerim vardır ve bunları çok rahatlıkla yansıtabilir ya da tamamen içimde yaşarım. Fark ettiniz mi? Bir benzerliğimiz daha çıktı sizinle.
Düşünürüm, konuşurum, gülerim, hayal kurarım, arkadaş edinirim, zaman zaman yalnız kalmak isterim, sinemaya/tiyatroya giderim, bazen bir sahilde denizin şarkısına eşlik ederim, bazen bir ormanın kuytusuna sığınırım, hayvanları severim, bir evcil hayvan edinebilirim. Durun bir dakika, tüm bunları siz de yapıyorsunuz değil mi?
Ders anlatırım, duruşmaya girerim, dilekçe yazarım, hasta bakarım, reçete hazırlarım, proje çizerim, bina yaparım, plan hazırlarım, program yazarım, web sayfası tasarlarım, şoförlük yaparım, simit satarım, tezgâh açarım. Sözün özü, hayatımı idame ettirebilirim. İşte bir ortaklık daha.
Biliyor musunuz? Canlıların türler sınıflamasında, ben de insan sınıfında yer alıyorum. Yukarıda da hemen tüm ortak noktalarımızı saymaya çalıştım. Bu durumda biz türdeşiz değil mi? Peki, siz beni ötekileştirenler, bana anlatın şimdi; sadece göremiyorum, duyamıyorum, konuşamıyorum, yürüyemiyorum diye nasıl üzerimde hükümranlık kurabiliyorsunuz? Neyi yapıp neyi yapamayacağıma nasıl karar verebiliyorsunuz? Hayatımı şekillendirirken, bana müdahale etme yetkisini nereden buluyorsunuz? Erişilebilirlik taleplerimi yerine getirmeyi neden lütuf gibi karşılıyorsunuz? Kiminle evleneceğim, nasıl eşlik yapıp çocuk büyüteceğim, bir başkasıyla aynı evde nasıl yaşayacağım sizi neden ilgilendiriyor? Attığım imzayı, yaptığım alışverişi, kredi ya da kredi kartı ve hesap açma talebimi yok sayma hakkını kim veriyor size? Ben her seferinde size neden kendimi anlatmak zorundayım? Kendinizin sandığınız yeryüzünün bana da ait olduğunu anlatana kadar at sineğiniz olmaya devam edeceğim.