Yazı hazırlamak için sesli betimlemeli bir film izlemeye karar verdiğimde, içimden hiç mi hiç şöyle eğlenceli ya da ne bileyim zaten sevmem de korku filmi izlemek gelmedi. Galiba ekim sendromunu daha tam atamadık üstümüzden. Üstüne üstlük hem içeride hem dışarıda memleketin hali belliyken. GETEM'den sesli betimlemeli filmlere şöyle bir bakarken "Özgürlük Yürüyüşü" adlı film dikkatimi çekti. Film tanıtımına baktığımda "aradığım işte bu" dedim. Hemen bir solukta izledim. Sonrasında dikkatle bir kez daha. Bir daha izler miyim? Bir okuduğunu tekrar eline almayanların ya da bir izlediğine bir daha bakmayanların aksine, ben tekrar tekrar okumaktan ve izlemekten hoşlanırım, özellikle beğendiğim yapıtları.
Özgürlük Yürüyüşü, orijinal adıyla "Selma"; İngiltere ve ABD ortaklığıyla 2014 yapımı bir film. Yapımcılığını Brad Pitt, Christian Colson'un üstlendiği filmin senaryosu Paul Webb'e ait. Biyografi, dram, tarih kategorilerinde nitelendirilen filmi Ava DuVernay yönetmiş. David Oyelowo'nun başrol oyuncusu olduğu filmde ona eşlik eden oyuncular kadrosu ise; Tim Roth, Tom Wilkinson, Oprah Winfrey, Martin Sheen, Carmen Ejogo, Cuba Gooding Jr'den oluşuyor. Birçok sitenin üstüne basa basa belirttiği bir ayrıntıyı ben de yazayım. Filmin prodüktörleri aynı zamanda “12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave” filminin yapımcıları.
Film, filmde biyografisi çizilen Martin Luther King'in Nobel Ödülü'nü alacağı törene giderken yapacağı konuşmayı çalıştığı bir sahne ile başlıyor ve şöyle diyor:
“Bu onuru ölümüyle bize bir yol açmış olan kaybettiklerimiz adına kabul ediyorum. İtibarlarını kaybetmeden, umutsuzluğu yere çalarak hareket etmiş olan yirmi milyon zenci erkek ve kadın adına.”
Ben de olduğu gibi bu iki dizeyi yazıma almak istedim. Dünyanın ve ülkemizin geleceğinin daha güzel olması gerektiğine inanan, bunun için şiddete başvurmaksızın barışçıl bir şekilde mücadele vermeyi seçen ama buna karşılık gösterilen şiddet sonucu yaşamlarını yitiren özgürlük, demokrasi, barış, emek ve farklılıklarla bir arada eşit koşullarda olmak için ölenlere selam olsun diyorum.
Siyahi Amerikalıların kâğıt üzerinde sahip oldukları ancak en önemlisi oy vermek olan birçok haklarını günlük hayatta kullanamamalarına karşı çıkan bir grup insanın, Martin Luther King'in önderliğinde 1965 yılında Alabama eyaletinde gerçekleştirdikleri üç büyük yürüyüşün, yaşanan olayların ve bu arada Martin Luther King'in hayatından küçük kesitlerin sunulduğu bir film. Göz attığım sitelerin çoğunda birçok izleyici tarafından beğenilen ve izlenmesi gereken bir film olarak yorumlanmış. Ancak sinema eleştirmenleri filmi anladığım kadarıyla gerekli ama yetersiz olarak değerlendirmişler. Bu noktada bazı sitelerin filme verdiği puanları da aktarayım sizlere. Filme, İMDB sitesi, 7,5 puan verirken, Sinemalar. com’da 7,8 olarak görünüyor. Beyaz Perde sitesi ise üçlü bir değerlendirmeye tabii tutuyor tüm filmleri. Bu doğrultuda Beyaz Perde puanı 5 üzerinden 3 olarak görünüyor. Yani film, fena değil olarak nitelendirilmiş. Basın eleştirilerinde 4,8 almış. İzleyici puanlamasında ise 3,3 şeklinde verilmiş puanlar. Bu arada Beyaz Perde.com sitesinde, anladığım kadarıyla site eleştirmeni olan Murat Tolga Şen, filme ve o dönem Martin Luther King'in başlattığı hareket ve biyografisine ilişkin özet düzeyinde bilgilerle filmi eleştiriyor. Bu yazının linkini de merak edenler yazımın sonunda bulabilirler.
Filmi izlerken dikkatimi çeken kimi noktaları not almıştım. Buraya aktarmak için tekrar okurken bir kez daha anladım. Ne kadar da çok örtüşüyor siyah derili insanlarla engellilerin mücadele ettikleri şeyler. Biz onlar kadar kanlı yollardan geçmek zorunda kalmadık, galiba tek fark da bu. Bir okuyun bakalım siz de benimle aynı şeyleri hissedecek ve filmi biraz daha fazla merak edecek misiniz?
Sadece ve sadece oy vermek için görevlinin insafına terk edilmek? Ne dersiniz? Bu sahne size de tanıdık gelmiyor mu bu kadar sert olmasa da ucundan kıyısından biraz bize de? Oy kullanmak! Görevli memurun insafı! Ben bu yazıyı yazdığım sıralarda Engelsiz Erişim Derneği, EGET ile birlikte 3 Aralık tarihinde YSK ile bir görüşmeye hazırlanıyor. Dilerim hiç değilse bir sonraki seçim için iyi bir şeyler olur.
Neyse ben filme döneyim. Görevli, sırf kadını reddetmek için kıllığına salak saçma sorular sorar. Kadın gururla ilk iki soruya doğru yanıt verir. Görevli kıl ya! Üçüncü ve saçmalıkta tavan bir soru daha sorar. Bana bu sahne yıllar önce TV'de izlediğim yanlış anımsamıyorsam rahmetli Cenk Koray'ın bir skecini anımsattı. Skeçte Cenk Koray, yarışma programı sunmaktadır. Yarışmacılardan biri kendi eşi, diğeri ise halktan biridir. Kendi karısının kazanması için olabildiğince basit ötesi soruları eşine, diğer beye ise tam tersi oldukça zor soruları sormaktadır. Adamcağız hepsini bilince Titanik'te ölen insanların ayakkabı numaralarını sorar. Düşünün artık, izlediğim filmdeki sözüne ettiğim sahne bana bu skeci anımsattıysa saçmalıkta sınır olmuyor demek ki birileri bir şeyleri kabullenmek istemeyince.
Bir sonraki sahnede, yani Martin ve Başkan'ın ilk görüşme sahnesinde siyasetin ikiyüzlülüğü ne de güzel giriyor insanın gözüne gözüne.
“Sadece Beyazlara Hizmet Verilir” yazılı tabelalı otelin resepsiyonunda, hiç neden yokken, sadece siyah derili diye yumruk yiyen Martin ve yanındaki o kadar siyah insan, tek bir yumruk dahi karşılık veremiyor. Neden?
Martin King'in balkonlu salonda yaptığı konuşmada: “Montgomery'de otobüsleri boykot etmek, Birmingham'da ayrımcılığı; Selma'da oy vermek…" diyor. Tabii ki siyah mücadelesiyle boy ölçüşemez engelliler olarak mücadelemiz ama ne kadar da isim benzerliği var öyle değil mi? Otobüsler, ayrımcılık ve oy vermek...
Sonra ne diyor King: "Tek bir mücadele bir sonrakine ve daha sonrakine gitmeyi engeller. Bu şekilde düşünürsen zor bir yol bu. Ama ben böyle düşünmüyorum. Bunların hepsini tek bir çaba olarak görüyorum. Ve bu çaba, bizim hayatımızdır. Toplum olarak hayatımız, ulus olarak hayatımız, hayatlarımız için bunu yapabiliriz. Bunu yapmak zorundayız."
"Ayrımcılık artık bu ülkede yasalara aykırı" diyor eylem sahnesinde, Adliye Binası'nın önünde. Ne dersiniz, aslında bizde de aykırı değil mi yasalara ama her gün uğramıyor muyuz bir başka açıdan ayrımcılığa.
Sesli Betimlemeye gelince, sesli betimlemenin metin yazarı Nezahat Şalkamcı. Seslendiren ise Emine Kolivar. Bence bu yumuşak ses, bununla birlikte olabildiğince anlaşılır ve hızlı okumak bakımından filmle seslendirme sesi çok örtüşmüş.
Teknik yapımcılığını, Ertan Laçinkaya'nın üstlendiği filmin altyazı ve işaret dili betimlemeleri de mevcut. Alt yazısı Gülay Yılmaz, işaret dili betimlemesi ise Oya Tanyeri tarafından yapılmış.
Bizler için yapılan şeylerin en doğru gene bizler tarafından değerlendirilip, bizlerce yönlendirmeler ışığında daha kullanılabilir yapıtlar ortaya çıktığına inanıyorum. Bu doğrultuda bu son kontrol işi de çok iyi düşünülmüş bence de. Bu filmin son kontrolü ise Zerrin Yılmaz tarafından gerçekleştirilmiş.
Zerrin Yılmaz, muhakkak ki kulağını tırmalayanları ekibe bildirmiş ve gereken düzenlemeler yapılmıştır ancak ben izlerken takıldığım kimi noktaları buradan duyurmak istiyorum hem yetkililere hem sizlere. Benim de dikkatten kaçırdığım ya da abarttığım şeyler içinse şimdiden özür diliyorum.
Filmleri daha anlaşılır bir şekilde izlememize katkı sunan sesli betimlemecilere de bir selam çakıp notlarıma geçiyorum.
İlk sahnede Martin ile eşi arasında Nobel töreni sırasında boyun bağı takmakla ilgili fikir ayrılığı vardır. Daha sonra Nobel töreninde giydiği Emine Kolivar sesinden bildirildiğine göre yelekli gri takım elbisesinin içine eşinin istediği gibi boyun bağını takmış mıydı acaba? Bence takmıştır, kadınların zaferi…
Filmin başında bir grup kız çocuğunun konuştuğu sahnenin hemen ardından sahnenin betimlemesi yapılır. Bu çok normal çünkü öncesinde ya da sahne sırasında montajlayacak uygun bir bölüm yok anladığım kadarıyla. Bu sahneye dair betimlemede dikkatimi çeken iki nokta var. İlki, çocukların, özellikle konuşan kız çocuklarının filmin ilerleyen bölümünden anlaşıldığına göre hepsi siyahtır ancak bu durum söylenmiyor betimlemede. Bu konu bu film için önemli bir ayrıntı olduğundan belirtmek lüzumunu hissettim. İkincisi ise küçücük bir şey. Belki de dıdısının dıdısı bir şey. Sahnede tasvir edilen ve kız çocuklarının peşine gizlice takılan bir erkek çocuk vardır. Patlama olur ve kız çocuklarının hepsi ölür. Bu betimlemede söyleniyor. Ancak erkek çocuğuna ne oldu? Dedim ya dıdısının dıdısı bir şey. Hatta belki sahnede bile yoktur artık o. Ama merak işte.
Film sırasında devlet tarafından izlenen Martin'le ilgili istihbarata bazı kayıtlar düşülür ve bu alt yazı olarak zaman zaman geçer. Doğal olarak sesli betimleme seslendirmeni buraları da "yazdı" belirteciyle okur. Hatta bir keresinde "Telefon yazıp her zamanki terazili resmi amblem belirdi" denilmekte. Biz bu ifadeden, bu alt yazının geçtiği her yerde bu amblemin de belirdiğini anlıyoruz ve her seferinde tekrar tekrar söylenmediği için gereksiz kulak tırmalamasından da kurtulmuş oluyoruz.
Bir başka ilginç nokta; 1964 yılında ABD'de telefon kayıtları dinleniyor. Bunun sesli betimleme değerlendirmesiyle bir ilgisi yok ama filmi izlerken yazmaktan kendimi alamadım. Aradan 50 yıl geçmiş, teknolojinin geldiği yere bakın. Ama insanlık gelişmiş gibi görünse de yerinde sayıyor ve hala daha gelişmiş tekniklerle dinleniyor telefonlar ve hatta her yer.
Jim, dedesi ve annesinin katıldığı ilk yürüyüş sahnesinde, adliye binasının önünde Emine Hanım'ın söylediğinden öğrendiğimize göre, şerif, yanındaki altı polisle göstericileri dağıtmaya çalışırken pat küt sesler geliyor. Bu sağa sola savrulan yumruklardan mı? Sallanan coplardan mı? Yoksa can havliyle kaçışan insanların ayak sesleri mi anlamadım tam olarak. Bir de Jim'in annesi yakalanıp götürülürken, " bırak beni" diye bağırmaktadır. Bir başka kadın sesi gene “durun” diyor. Bu kim merak ettim? “Sen de amma da yaptın” diyebilirsiniz. Bazen ben de kendime fazla mı oluyorum diyorum ama ön planda bir ses olduğundan filmde bilinen biridir diye düşündüm.
Martin ve Ralph’in hücre sahnesi, yol kenarında duran bir arabadan inen iki siyah adamla biter ve kendi aralarında konuşan bir grup erkeği dinleriz. Hemen sonra "bir kenarda bekleyen Orange’ların yanlarına yaklaşıyorlar", betimlemesini okur seslendirmen. İyi ama kim bu adamlar?
Bir süre sonraki gece yürüyüşü sahnesinde polis müdahalesi çok kısa ve öz anlatılmış. Ancak sahneyi anlamaya yetmiş bence. Sanırım sesli betimlemenin özü de bu.
Çok ilginç bir şey daha, Jim oy kullanma ya da diğer bir ifade ile seçme seçilme hakkına sahip değil ama orduda görevli biri. Şu ABD garip bir memleket. İnsana vatandaşlık hakkını doğru dürüst vermiyor ama savaşta kullanıyor. E bir başka açıdan bakarsanız, insan yerine bile koymuyor ki. Savaşta ölmesinde bir sıkıntı yok yani.
King'in Başkan'la ikinci görüşme sahnesinde, seslendirmen; "gündüz vakti Başkanlık!" der ve sahne başlar. Görüşmede Başkan ve King'ten başka biri daha var, sesinden kim olduğunu anlamadığım veya kimsenin anlayamayacağı. Başkan ve King arasındaki konuşma bittiğinde, iki farklı ses daha konuşmaya başlıyor. Galiba Başkan'ın yardımcısı ile King'in yanındaki aktivistlerden biri arasında ve başka bir ortamda geçen bir konuşma bu. Bunu nereden mi anladım? Başkan ile King arasında geçen tüm konuşmalar bittikten sonraki sahneden ve sesli betimlemeden. Çünkü betimlemede Emine Kolivar, "White da tamamlamış görüşmesini" diye söze başlıyor. Bu noktada konuşmalar çok seri ilerliyor ama konuşan ana kahramanların kimler olduğu ara ara sahnelerde söylenemez mi diye düşündüm çok yerde. Özellikle aktivist siyahların çok olup da birden fazlasının üst üste konuştuğu yerlerde King'in sesi tanınıyor evet ama diğerlerinin birçoğunu ben algılayamadım mesela. Ancak biri diğerinin adını söylediğinde "hımmm!" oldum.
Aslında Martin, Alabama'ya harekete geçmek üzere ikinci gittiğinde, gün bir sabah vakti yeşillikler içinde bir ev betimlemesiyle başlar. Burada evden çıkan kalabalık bir insan grubu var ve hepsinin siyah olduğu özellikle belirtiliyor. Gerçi filmin çoğunluğu siyahlardan oluşuyor belki ama bu tür kilit sahnelerde belirtilmesi iyi olmuş ve çoğu yerde de özellikle söylenmiş zaten.
Sonrasında evin içinde siyah hareketinde adları film boyunca sık sık geçen siyah aktivistlerin büyük bir çoğunluğu tek tek ev sahibesine tanıtılmıştı ama sırf bununla sesleri ve isimleri bütünleştirip hatırda tutmak zannımca imkânsız.
Selma'dan Montgomery'e büyük yürüyüşün hemen öncesinde, bir yandan yürüyüşe katılanları tehdit eden polisin tehditlerinin olduğu sahneler gösterilirken, arada sonradan adının geçen konuşmalardan John olduğunu öğrendiğim biri ile başka bir adam konuşuyordur. Adam diye söylediğim kişi anladığım kadarıyla siyah hareketinde King karşıtı biri ve John'a yürüyüşe katılmamasını salık veriyor. John ise ona karşı çıkıyor ve sonra diğer bir odadaki başka bir grubun yanına gidiyorlar. Bu grup sanırım Sinik adlı bir grup ve harekete katılmayacaklar diyor John ile konuşan adam. Diğer odadaki gruptan Jose adlı biriyle John katılıyor yürüyüşe sonradan seslendirmenin söylediği betimlemelerden anlıyoruz bunu. Ancak John ile konuşma esnasında o adamın kim olduğu bence bir ara söylenmeliydi. Zira diğer odada John ile Jose adlı kahramanlar ismen vurgulanıyor.
Diğer odadaki sahnede dikkatimi çeken bir başka ayrıntı ise, John'un içeri girip ortada toplanmış gruba yaklaştığı sahneden söz ediyorum. Anladığım kadarıyla eyleme katılıp katılmamak için pipet çekiyorlar. Tabii ben bunu ikinci kez başa alınca anladım, betimleme seslendirmeni, "Onlar pipet çekerlerken Diana ile ikisi seyrediyorlar." diyor. Kimdir Diana ile seyreden? Ben John diye düşündüm ama emin değilim. Çünkü bir önceki sahnede John yürüyüşe katılmaya karar vermiş gibiydi.
Üçüncü kez izlediğimde daha net algıladığım bir sahne daha yukarıda size sözüne ettiğim sahne. O adamın James olduğu aslında daha önceki sahnelerden birinde, hani şu siyah aktivistlerin tanıtıldığı sahnede adı geçen biri anladığım kadarıyla. Ama işte eğer sorun bende değilse, bu ilk izleyişte kolay kolay anlaşılabilen bir şey değil.
İkinci yürüyüş sırasında olup biteni ankesörlü telefondan birine anlatan Roy diye Emine Hanım'ın adlandırdığı biri var. Sonra da köprünün üstünden ilerleyen siyahları seyreden beyazlar ve Roy betimleme metninde söylenir. Kimdir bu Roy? Adı nerede geçmiştir ya da Emine Hanım onun Roy olduğunu nereden biliyordur? Acaba ben nerede neyi kaçırdım? Kaçırdığım yeri buldum bir dahaki seyrimde. Doktor King'in yaklaşık 700 kişiye ilk balkon konuşmasını yaptığı sahneden sonra New York Times muhabiri olarak King'e kendini tanıtmasından. Tabii ben bu küçük anekdotu film akışı arasında kulaktan kaçırmışım. Bunun için özür diliyorum. Kendimi filmin akışına kaptırmış olmalıyım.
Bununla birlikte yürüyüşe yapılan müdahale çok iyi betimlenmiş. İnsanın nefesini kesiyor dinledikleri adeta. Hem filmden hem betimlemeden.
Siyahlara uygulanan aşırı şiddeti TV'den başkan dâhil herkes açıkça izleyebiliyor. Sansürleyememişler mi ki acaba?
King'in her renkten eşitliğe inanan, haksızlık ve insanlık dışı uygulamalara karşı çıkan herkesi Selma'ya davet ettiği sahnenin sonrasında yargıç ile konuşanın kim olduğunu sesinden üçüncü izleyişimde hala tanıyamadım.
İşte Başkan'ın adamı, Martin ve Endi'nin yürüyüşü durdurmaları için yaptığı görüşme olması gerektiği gibi ayrıntılı sunulmuş. Adeta fotoğraf betimlemesi yapılmış.
Martin'in sürekli aleyhinde olan bir ses var. Anladığım kadarıyla Senik grubunun içinde biri ve hatta başkanı sanırım. Bu kişi yukarıda da sözüne ettiğim John ile konuşan kişi ve adı da James olmalı. Her neyse ikinci yürüyüş sonrası olanları sürekli eleştirmektedir ve beyaz bir rahiple yolda yürürken sözüne ettiğim sahnede siyahlara ve onlarla birlikte hareket eden beyazlara öfkeli iki ırkçının saldırısına uğrarlar. Onların iki kişi olduklarını ben sesli betimleme metninden anladım. Bu saldırı sonrasında James'in öldüğünü öğreniyoruz arkadaşlarının Martin'e söylediklerinden. Sonrasında Martin, Başkan ile bir telefon görüşmesi yapar ve bu görüşmede geçen bir ifadeden; Başkan'ın Papaz Di'nin ailesini aradığını öğreniyoruz. Ben bir an tereddüt ettim. Acaba ölen Papaz, o saldırıda mı öldü? Bundan emin olamadım. Sesli betimleme metninden ve arada geçen konuşmalardan ise buna dair bir izlenim edinmedim.
Alabama başkenti Montgomery'e yapılacak üçüncü yürüyüş öncesinde Martin ile birisi Martin'i korumak üzerine bir görüşme yapmaktadır. Mahkemeden yürüyüşün yapılması yönünde bir karar çıktığı için bu koruma teklifinin ben eyalet polis yetkililerinden geldiğini sandım önce. Sonra bu konuşmanın John ile Martin arasında geçtiğini öğreniyorum, Martin'in karşısındakine hitap ederken John demesinden. Acaba aktivist siyahi John mu? Çünkü ben sesini ona benzetemedim.
Yukarıda da söylediğim gibi, ben tüm film boyunca bu çelişkiyi yaşadım aslında. Bilmiyorum sorun bende mi? Çünkü bizler çoğu zaman insanları ve hatta birçok şeyi seslerle tanımlarız ama bu filmde ben mi beceremedim, yoksa kalabalık ve dublajlı bir film olduğundan herkes mi aynı çelişkiyi yaşar emin değilim ama sahnelerde kimlerin olduğu bir şekilde belirtilebilirdi bence.
Bu arada film boyunca birkaç kez tekrarlanan bir şey, filme ayrı bir hava vermiş. Gerçi önce bir "hınk, ne oluyor" moduna giriyor insan ama sonra anlıyor. Filmle birebir örtüşen, muhtemelen o döneme ait ve o dönemdeki olaylara yönelik söylenen şarkıların sözlerinin Türkçe anlamları da söyleniyor sesli betimleme seslendirmeni tarafından ara ara fonda şarkı çalarken. Bu filmin kendisinde sözler alt yazı olarak geçtiği için mi böyle ki hiç sanmıyorum? Yoksa sesli betimleme metin yazarının bir seçimi mi? Eğer böyleyse bence güzel olmuş. Çünkü filmle, sahnelerle ve olaylarla o kadar iç içe ki şarkılar ve sözleri, benim gibi İngilizce bilmeyen biri için bulunmaz nimet olmuş resmen.
Yazımı gene filmden alıntıladığım iki cümle ile bitirmek istiyorum. İlki; "Hayatımız dolu dolu yaşanmamış olur, sevdiklerimiz ve inançlarımız uğruna ölmeyi göze alamıyorsak." Kendi adıma ölmeyi göze alabilecek kadar yürekli değilim. Bundan eminim. Ancak hiç değilse yaşanılası bir dünya için güzel düşünüp, güzel durup, güzelliklere destek vermeyi başarabiliriz sanırım. İkinci söz ise aşağıda ve bunun üstüne diyecek hiç bir şeyim yok.
"Hep beraber üstünlük illüzyonunun yok etmiş olduğu eşitlik gerçeğinin güçleneceğine inanıyoruz. "
Birçoğunuzun bildiği gibi filmin MP3 versiyonuna GETEM'den; DVD formatlı haline ise üye olduktan sonra Sesli Betimleme Derneği'nden ulaşabilirsiniz.
Beyaz Perde sitesindeki film eleştirisine ulaşmak için ise:
http://www.beyazperde.com/filmler/film-175581/elestiriler-beyazperde/
bağlantısını kullanabilirsiniz.
Kısa yazmayı beceremeyen benim bu yazımı sonuna kadar okuduysanız size ulaştırmak istediğim bir şey daha var. Filmin en sonunda çalan şarkının sözlerinin Türkçe çevirisini okuyor Emine Kolivar dize dize. Üşenmedim, oturup tek tek yazdım. Sizler için aşağıya kopyalıyorum.
Günün birinde zafer geldiğinde, bizlerin olacak.
Bizlerin olacak, günün birinde savaş kazanıldığında.
Mutlaka ama mutlaka burada olacağız
Zafer, zafer, zafer, zafer, zafer.
Eller göklere,
Hayır! Hayır! silah yok.
Oluşumumuz buna karşı.
Evet! Zafer var kaderimizde.
Kadınlar ve erkekler her gün efsane olur.
Denize karşı işlenen günahlar lütfumuz olur.
Hareket bizim için bir ritim, özgürlük bizim için bir din gibi.
Adalet bizi birleştirir.
Herkes için adalet yeterince detaylı değil.
Bir oğul öldü.
Ruhu bizi ziyarete geldi.
Hayattan kaçamak yaparak içimizde yaşıyor.
Direnmek biziz!
O yüzden bindi Roza otobüse.
O yüzden geçtik Ferguson'dan ellerimiz havada.
İşler ters gidince, biz kadınlar ve erkekler ayağa kalkarız.
Onlar yerde kalın! der,
Bizse ayağa kalkarız.
Ateş ederler!
Biz yerdeyiz.
Kamera hepsini gördü.
King, dağın zirvesini gösterdi.
Ve biz, oraya koştuk.
Günün birinde zafer geldiğinde, bizlerin olacak.
Bizlerin olacak, günün birinde savaş kazanıldığında.
Mutlaka ama mutlaka burada olacağız
Zafer, zafer, zafer, zafer, zafer.
Savaş henüz bitmedi, zafer kazanılmadı.
Bitene kadar savaşacağız.
Ve ne zaman ki hepsi bitecek,
Ağlayacağız.
Zafer, zafer, zafer, zafer,
Ağlayacağız, zafer, zafer.
Selma artık her erkek, kadın ve çocuk için,
İsa'nın bile kalabalığın karşısında tacı vardı.
Meşaleyle yürüdüler.
Bizse onunla koşacağız
Asla arkamıza bakmadan yüzlerce kilometre geldik, Karanlık yollardan
Kahraman olabilmek için
Düşman, amansız ölümcül bir kral oldu, krallıktan.
Jim Crow'un yüzünü gördü, bir kel kartalın altında.
En büyük silah, barıştan ayrılmamak.
Şarkı söyleriz.
Müziğimiz, kanımızın aktığı kesiklerdir.
Rüyanın bir yerinde bir tezahür gerçekleşti.
Şimdi tarihteki yanlışları doğruluyoruz.
Kimse savaşı tek başına kazanamaz.
Yaşlıların bilgeliği, gençlerin enerjisi gerekir.
Zafer dediğimiz hikâyeye hoşgeldiniz!
Gözlerim, Tanrı'nın gelişinin zaferini gördü.
Günün birinde zafer geldiğinde, bizlerin olacak.
Bizlerin olacak, günün birinde savaş kazanıldığında.
Mutlaka ama mutlaka
Zafer, zafer, zafer,
Savaş bitip de her şey söylenip yapıldığında;
Ağlayacağız
Zafer, zafer...
Toplam Okunma 0
Yorumlar
Bu yazı için henüz yorum yok.