16. sayı, Haziran 2015
Baharla birlikte attık kelimenin tam anlamıyla kendimizi sokaklara. Öyle güç bir kış geçirdik ki güneş kendini gösterir göstermez zincirlerinden boşanıverdi insanlar. Bir çay içmeye çıkıyorsun, boş masa bulabilene aşk olsun resmen.
Her türlü engelleme ve engebeye karşın engelliler de çıktı dışarılara. Gerçi onlar engellemelere alışık olduklarından mıdır nedir kış mış dinlemeden ocağın ortasında da atmışlardı kendilerini sokaklara. Kamu kurum ve kuruluşlarına mekânları erişilebilir kılmak için yasanın verdiği süreyi uzatanlara inat, en kalabalık yerlerde boy gösteriyorlardı.
Herkes İçin Turizm Derneği, her türlü ayrımcılığa karşı engelli engelsiz demeden “ne işiniz var oralarda” ya da “nasıl gezeceksiniz bu halinizle” dayatmalarını sallamadan yollara düştü. Bir avuç aklı başından uçmuş kör, yanlarına aldıkları diğer engel gruplarından birkaç uçukla birlikte hadi gidiyoruz deyip doluşuyorlar araçlara ve dağ tepe dolanıyorlar habire.
Kurulalı henüz iki yıl gibi kısa bir süre olmasına karşın İzmir ve yakın çevresinde gezilebilecek bilinen nere varsa keşfe çıkıyorlar. Hepsinde olamasa da bu gezilerin bir kısmında ben de bulundum ve çok zevk aldım. Babamın "ayakta durmayı beceremiyorsun, gene de yerinde durmuyorsun" serzenişlerini duymazdan gelerek gerek engellilerle gerekse engelsiz topluluklarla ama çoğunlukla yakın tanıdıklarla pek çok gezilere katıldım. Yakın tanıdıklarla diyorum, bu söylemim lütfen yanlış anlaşılmasın. Ben körler ya da daha genel anlamda engelliler ancak yakınlarıyla seyahat edebilir demek istemiyorum kesinlikle. Birincisi böyle bir ortamı daha sıcak ve eğlenceli buluyorum. İkincisi ve daha önemlisi benim özel durumum gereği, mesela ticari bir tur şirketiyle seyahat etmem sıkıntı olabilir kanaatindeyim. Özel durumumdan neyi kast ettiğimi bilmeyenler için kısaca açıklamam gerekirse: Ben pek çoğunuzun bildiği gibi NMO, yani Devik hastasıyım. Hastalık nedeniyle görme engelimin yanı sıra hareket sistemimde de kısıtlama var ve bu sebeple ortopedik engelliyim de denilebilir. Neyse bu benim özelim, asıl konumuza dönecek olursak.
Biraz İzmir'deki Herkes İçin Turizm Derneği'nden söz etmek istiyorum. Ali Aydoğmuş ile yaptığım küçük telefon sohbetinden öğrendiklerim şunlar: Dernek, 2013 yılının Eylül ayında Ali Aydoğmuş önderliğinde Kürşat Bedir, Murat Boylan, Akın Kozan, Belgin Aktepe ve Nuray Aydoğmuş tarafından kuruldu. Bu arkadaşlarımızın üçü görme, biri ortopedik engelli. Diğer ikisi ise engelli yakınıdır.
Dernek, turizm alanlarında engellilerin varlığını göstererek farkındalık oluşturmak, bu alanlarda erişilebilirliği dayatmak ve engellilerin en etkin bir biçimde istihdam alanı bulabileceğine inanılan turizm, yani hizmet sektöründe çalışabilirliği gözler önüne sermek amaçlarıyla yola çıkmış.
Adını andığımız dernek ile Efes antik kentine ve aynı gezi kapsamında Meryem Ana'ya gittik. İzmir içinde, pek çok kimsenin önünden gelip geçtiği halde özüne dair tek bir şey bilmediği özellikle Basmane'deki tarihi mekânları tanıdık. Yakın geçmişte de Bergama'yı gezdik. Onlar benim katılamadığım gezilerde de buluştular. Örneğin; Çanakkale'ye ve Pamukkale'ye, gittiler. Geçtiğimiz yaz biri tekne turu olmak üzere ki buna da katılmayı çok istemiştim iki kere Çeşme gezisi yaptılar. Ayrıca İzmir'in müzelerini ziyaret ettiler. Nelerle karşılaşacaklarını biliyorlardı ama var olduklarını orada da, hatta illaki müzelerde göstermek şarttı. Çok istememe karşın bu gezide de bulunamadım ne yazık ki.
Neyse ki çabaların bir nebze olsun boşa olmadığını Kültür Müdürlüğü ve İzmir Büyük Şehir Belediyesi kapsamında bir şeylerin değiştiğini gözlemleyerek anlıyoruz. Onlar da artık "ne anlamı vardan uzaklaşıp kabullenme ve destekleme noktasına taşındılar”, diyor Ali.
Dernek adına bir web sitesi kuruldu. Henüz yeni yeni oluşturulan bir site ama kısa zamanda geliştirilmesi hedefleniyor. Site kapsamında engelli odası bulunan turizm alanları gösteriliyor. Asıl hedef tüm mekânların engelli erişilebilirliğine sahip olmasını sağlamak. Ancak bu hedefe ulaşana değin engellilerin korkmadan, hiç değilse az da olsa engelli duyarlılığı bulunan yerlerden hizmet alabilmelerini sağlamak. Ayrıca İzmir çevresinde başlatılan, sosyal mekânlarda erişilebilirlik kriterlerine uygunluğu bulanan mekânlara verilen kırmızı bayrak uygulamasını tanıtmak ve kırmızı bayraklı mekânları sergilemek.
Gelelim benim bu gezilerden edindiğim izlenimlere:
Efes'te en çok dikkatimi çeken birçok yerde olduğu gibi tekerlekli sandalyelerdeki arkadaşların hep belli bir yere kadar gitmek zorunda kalmaları. İleri geçemediler pek çok yerde, sorunun nasıl çözümlendiğini ben o an yürümeye devam etmek zorunda olduğumdan anlayamadım ama sonradan öğrendiğime göre kimi yerlerde tahta rampalar koymuşlar. Bu sayede cesaret edebilen bir arkadaşın bizimle yola devam ettiğini fark ettim. Diğer iki arkadaş ise gezi aracına geri dönmek zorunda kalmışlar. Daha önce vurguladığım gibi benim de ortopedik bir engelim var ama az da olsa kendimi kurtaracak kadar yürüyebildiğimden engebeleri biraz daha aşabildim. Efes'ten deneyimli olan bu arkadaşlarımız belki de bu yüzden Bergama'ya gelmediler bile. Zira Bergama hareket açısından Efes'ten daha zor bir parkur bence.
Bana bir kör olarak en acı geleni ise tam anlamıyla algılayarak dokunamamak eserlere. Dokunamamak ayrı sorun, kısa zamanda çok yer tanımak zorunda olmak ayrı. Eserlerin erişilebilirliği adına hiç bir şey yapılmadığı gibi onları tanıtmak için de ne yazık ki açıklayıcı hiçbir bilgilendirme yok. Diyelim ki tarihi kalıntılar çok değerli ve onlara dokunmak sakıncalı olabilir, aslına uygun maketleri yapılabilir. Tanıtıcı açıklamalar çeşitli formatlarda yanlarına iliştirilebilir. Tarihi eserlere dokunmak demişken, doğru dürüst hiçbir eserine sahip çıkamazken bu tür yerlere ziyarete gidebilen az sayıdaki engelliden sakınmak hakikaten traji komik.
Turizm deyince müzelerden hiç söz etmemek olmaz. Müze erişilebilirliği tahmin edeceğimiz üzere diğer turizm faaliyetleri gibi erişilebilirliği sıfır olan bir alan. Bu konu ayrı bir yazıda uzuun uzuun ele alınabilir. Şimdilik kendi deneyimlerim ve Ali'nin İzmir içi müze gezisi hakkında gruplara yolladığı iletiden aldıklarım doğrultusunda birkaç bir şey söylemekle yetineceğim. Gezebilirlik açısından merdivenler, olmayan rampalar, eski bene göre de yapıların olması gerektiği gibi müzeye çevrilmesi sonucu neden olduğu hareket kısıtlılığı hepimizin tahmin edebileceği aşikâr bir sorun. Bunun yanı sıra müze denilince ilk akla gelen camekânla kaplı duvarlar, tahmin üzere bildiğimiz camekân ardında raflar ve üzerinde eserler. Tabii ki bir görme engelli için anlamsız soğuk elle dokunulabilen kaygan zemin. Gezdiğim müzelerden aklımda kalanlar; Çanakkale'de birkaç yıl önce gittiğimde kale içi müzesine ve şehir içindeki birçok müzeye gittik. Kale içi müzede görmeyenler için Braille yazılı basılı metinler vardı. Anladığım kadarıyla müze ve içindeki eserlere ilişkin açıklamaları içeren kaynaklardı bunlar. Tabii kısıtlı zaman ve karışık kalabalık içinde o metinleri okuyabilmek neredeyse imkânsız. Bununla birlikte her şeye değil ama bir grup engelli topluluğu olduğumuzdan dokunabileceğimiz her nesneye dokunduğumuzu anımsıyorum. Ancak gören bir grupla gittiğimizde ne yazık ki bu kadar şanslı olamıyoruz. Çünkü onlar bakıp geçiyorlar oysa biz ya da en azından ben en ince ayrıntısına kadar dokunmak istiyorum elime aldığım şeye. Oysa zaman kısıtlı ve olabildiğince hızlı olmak gerek. Eskişehir Cam Müzesini ve yapay nehir üzerindeki müzeleştirilmiş Korsan Gemisi’ni hatırlıyorum. Oralarda da tümüne değil ama dokunabileceğimiz eserlere dokunmuştuk tek tek. Eskişehir’de de bir araba kördük ve benim için değişik bir deneyimdi. Daha bu sene gören gruplarla Denizli’ye ve bir kez daha Çanakkale'ye gittim. Denizli deki müze ortopedik engelliler için gördüğüm en uygun müzeydi. Düzayak, rahatlıkla girilebilir. Geniş bir odada duvarlarda sergilenen yapıtlar, tekerlekli sandalyenin hareket kabiliyeti nispeten iyi. Ancak bir kör için anlamsız bir yer. Zira hiçbir şeye dokunmanıza izin vermiyorlar. Gören bir grupla olduğunuzda ise sizi hiç hiçine adamdan saymıyorlar. Orada da beton kalıpla çevrilmiş bir eserin dışını şöylesine yokluyordum ki görevli geldi ve "dokunmak yasak hanımefendi" dedi. Ben de oflaya poflaya "ben körüm nasıl anlayacağım" dedim ama o basit bir memurdu ve görevi orayı korumaktı. Mücadeleye girmedim ve getirilen süngerleri çıkmış iskemleye ilişip diğerlerini beklemeye koyuldum.
Çanakkale'de'de yeni bir yer açılmış. Savaşı baştan aşağı anlatan 3 boyutlu bir sinevizyon gösterisi. Siz, 11 salon geziyorsunuz ve seyrediyorsunuz savaşı içindeymiş gibi. Tabii en son salonda cumhurbaşkanının reklamı var. Neyse erişilebilirlik açısından ortopedik engelliler için durum hakkında çok yorum yapamayacağım. Ancak çok sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Asansörler ve rampalar vardı. Ben genelde gören iki kişinin rehberliğinde ve çok yorgundum. Tekerlekli sandalye dâhil arkadaşların hareket kısıtlılığının nispeten iyi olabileceğini tahmin ediyorum. Gerçi biz binaya girerken çok fazla merdiven çıktık. Bunun için rampa var mıydı bilmiyorum. Görmeyenler için sesli betimleme yoktu. İşaret dili betimlemesinin olduğunu da zannetmiyorum. Gerçi ben çıkarken oradaki görevlilere belirttim. Biz iletelim dediler. Bir şey çıkacağından umudum yok ama neyse. Birçok detay düşünülmüş. Dışarıdaki salonlar müzeleştirilmiş. Tabii gene eserler camekân artlarında ve dokunmak imkânsız. Bu kadar şeyi niye anlattım. Bizler birçok turistik mekâna ücretsiz giriyoruz refakatçilerimizle birlikte. Ben de bu sinevizyon gösterisi dâhil hiçbirine para ödemedim. Hatta Bergama gezisinde görevliler bize 2 yıl boyunca kullanabileceğimiz, bu sayede beklemeden kapılardan direkt geçişi sağlayan kartlar bile oluşturdular sağ olsunlar. Ancak refakatçilerimiz gişelerden kupon alıp geçmelilermiş. Ben refakatsiz hareket edemeyen biriyim. Bununla birlikte bağımsız harekete çok iyi olan biri bile aşırı engebeli ya da hareket kısıtlılığı etrafın hassasiyeti nedeniyle çok zor olan tarihi ve kültürel alanlarda refakatçisi olmadan kapıdan geçen bir engellinin hiçbir işine yaramıyor bu kartlar ne yazık ki. Bir de gerekli gereksiz her şeyin engellilere bedava dağıtılmasına karşıyım ama müzeler konusunda hiç de rahatsızlık duymuyorum. Benim için boş bir salondan farksız olan bir yapıya beş kuruş para ödemek içimden gelmiyor. Hakkını vererek bilmek istediğimi tanıma imkânı sunsunlar, gerekli paranın iki katını sırf o varlıkların hakkıyla korunabilmesi için ödemeye vallahi de billahi de razıyım.
Gezilerden bahsederken birkaç kelime de rehberlerimiz hakkında söylemek istiyorum. Benim arkadaşlarla katıldığımız tüm gezilerde tanıdığım rehberler çok tatlı insanlardı. İşleri sürekli çok çeşitli insan gruplarıyla olduğundan mıdır nedir tüm rehberler mi böyle şeker insanlar yoksa bizimkiler mi öyleydi bilmiyorum. Özellikle engellilerle katıldığımız gezilerdeki rehberlerin hepsinin ilk yaşadığı şaşkınlık, korku, heyecan ve nasıl yaparım endişesi oluyormuş. Bizleri tanıdıktan kısa bir süre sonra şaşkınlıkları artarak taşıyor ve yüzlerine kocaman bir gülümseme oturuyor. Gün sonunda vedalaşırken ne zaman isterseniz sizinleyim diyorlar. Burada da dürüst olmak gerekirse engelliler için olan geziler daha detaylı açıklamalarla daha anlaşılır oluyor bence. Hele Efes ve Bergama gezilerinde olabildiğince bütün detaylar rehberimizce tüm görsel özellikleriyle anlatıldı bize. Bu noktada son olarak daha önce engelli bir grupla gittiğimiz Çanakkale'de ki o zaman Turizm Derneği henüz kurulmamıştı ancak bu geziyi Kürşat Bedir organize etmişti ve o da çok güzel bir geziydi. Rehberimiz şoföre yanaşmış ve şaşkın bir heyecanla "ben nasıl anlatabilirim arkadaşlara" diye ürkekçe sormuş. Daha önce bizimle Eskişehir Ödemiş ve Bursa'ya da gelmiş olan ağabeyimiz, "sen hiç kafanda büyütme, herkese nasıl anlatıyorsan öyle anlat, onlar seni yönlendirir" demiş. Adamcağız o kadar detaylı anlattı ki bize her şeyi siperlere bile girmiştik o zaman. Gün bittiğinde “buraya tekrar gelirseniz, muhakkak bekliyorum” dedi. Geçen gün gören grupla gittiğimde siperlere yanaşamadım bile. Son bir not, bunu muhakkak iletmeliyim siz gülün diye. Bergama gezisindeki rehberimiz grup hakkında bilgilendirilirken Ali “25 tane görmeyen var” demiş. Adamcağız şaşkınlık, korku ve heyecandan tüm gece uyuyamamış. Bergama gibi etrafı uçurumlarla çevrili, gerçi koruma demirleri var ama gene de tehlikeli bir alan. 25 tane kör ve bir gören rehber. Adamcağız ikisini iki koluma alsam diğer 23’ü ne olacak diye tüm gece almış almış vermiş.
Diyeceğim; bizimki de iş, en zaruri ihtiyaçlar için sokaklar hatta tuvaletlerin erişilebilirliğini gözetmeyenler, tarihi mekânların erişilebilirliğini mi düşünecek?
Düşünecekler! Yaşıyorsak, bir aradaysak, yaşam herkes için varsa, herkesin her türlü ihtiyacına yanıt verilecek.
Son olarak söz konusu dernek ve gezileri hakkında dergimiz yazarlarından Pınar Yavuz’un önerisiyle benden başka katılımcıların da görüşlerine yer vermek istedim. Herkes İçin Turizm Derneği'nin Facebook sayfasına yaptığımız çağrıya gelen bildirilerden ve özelden çok yakın iki arkadaşımdan aldığım dönütler sonrasında çıkardığım sonuçları kısaca özetlemek isterim. Ben dâhil gezilere katılan herkesin ortak endişesi, farklı engel gruplarından bir otobüs insanın bir arada nasıl hareket edebileceğiydi. Üstelik bunu sınırlı bir zaman içerisinde yapmak zorundaydık. Ancak asgari müştereklerde buluştuğumuzda, herkesin sadece engelliler arasında değil, her yerde ve her zaman hoşgörü sınırlarımızı geniş tuttuğumuzda olmayacak bir şey değil. Zira biz gezi katılımcıları bunu başardık. Başka başka grup engelliler, her türlü konuda birbirlerine destek olabiliyorlar, bunu da yaşayarak gördük. Mesela Akın Abi'nin dediği gibi zihinsel engelli biri görme engelli birine rehberlik yapabiliyor. Veyahut görmeyen biri, tekerlekli sandalyeli bir arkadaşımızın motor gücü olabiliyor. Gezdiğimiz yerlerde engellilerin de turizm alanlarında var olduğunu gözler önüne açıkça sermiş olduk. Yani bir nevi farkındalık oluşturduk. Ayrıca ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini de yavaş yavaş öğreniyoruz ve zamanla daha da öğreneceğiz. Mesela yorum bırakan arkadaşlardan birinin dediği gibi: Gideceğimiz yerler hakkında öncesinde internette yapacağımız küçük bir araştırma ile bilgi edinebiliriz. Böylece rehberin anlattıklarını daha iyi anlayabilir ve daha netleştirici sorular sorabiliriz.
Yakınmalar ise tahmin ettiğiniz gibi. Görmeyenler, rehberin anlatılarından ortamı düşlemek zorunda kalıyor; ortopedik engelliler engebeli arazide çok sınırlı hareket edebiliyor ya da hiç kıpırdayamıyor ve uzaktan görebildiğiyle yetiniyor. Arkadaşlarımdan Murat Boylan ise başka bir konuya parmak basıyor. Araç tahsisi, özellikle tekerlekli sandalyelilerin de rahat kullanabileceği araçları bulup ayarlamak zorluyor çok zaman. Otel vb yerlerin erişilebilirliği tabii ki gözetilmiyor. En büyük sorunlardan biri ise gene tahmin edileceği gibi tuvaletler. Çoğu arkadaş, ben de dâhil, tuvalet konusunu çok önemsiyoruz. Gideceğimiz yerlerde acaba tuvaletler nasıl, kullanabilecek miyiz diye önce onu sorguluyoruz.
Sonuç; turizm alanlarında hareket edebilmenin herkes için, hele hele engelliler için zorlayıcı olduğunun bilincindeydik ama geziler sonunda yorgun ama hoşnuttuk. Umutlu muyuz gelecek için? Umutlu olmak istiyoruz. Ve biliyoruz ki biz var oldukça her yerde, her zaman, bizi görmezden gelemeyecekler.
Geziler hakkında arkadaşların bıraktığı yorumların tamamını okumak için ki okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Ben yazıyı çok uzatmamak adına tamamen alamadım. Derneğin Facebook sayfasını aşağıdaki linkten ziyaret edebilirsiniz:
https://m.facebook.com/groups/456670814406352?refid=46&sld=eyJzZWFyY2hfc2lkIjoiYjEzMmY0MTBlM2Y3ZTJiNTFjYjgzZjg5MzRiOWExY2YiLCJxdWVyeSI6ImVuZ2VsbGkgZ2V6Z2lubGVyIiwic2VhcmNoX3R5cGUiOiJTZWFyY2giLCJzZXF1ZW5jZV9pZCI6MTQ1MTcwNTYyNywicGFnZV9udW1iZXIiOjEsImZpbHRlc
Ayrıca Herkes İçin Turizm Derneği’nin web sitesine şuradan ulaşabilirsiniz.
http://herkesicinturizm.org/