Uzun bir aylaklık döneminden sonra herkese yeniden merhaba
Çocuksu bir heyecan, belki de pek çok insana saçma gelecek bir duygusallıkla geçtim klavyenin başına. ama biliyor musunuz, çok sahiplendiğim, saçma da olsa benim heyecanım diye sımsıkı sarıldığım bir heyecan aslında bu yazıda sizinle paylaşmak istediğim.
Malum ya, tam beş yıldır daha çok haşırneşiriz kitaplarla.
Çıkmaz oldu çift taraflı şeffaf bantların yapışkanı ellerimizden. İşte, bu aralar benim ellerime daha bir yapışır oldu galiba.
Bir süredir okuldan öğretmen arkadaşlarla kitap okuyup tartışmak için toplantılar yapıyoruz. Bir kitabı seçiyor, iki hafta içinde onu okuyup, üzerine konuşmak için toplanıyoruz. Hep özendiğim bir şey vardı kitaplarla ilgili. İnsanlar kitapları okurken, beğendikleri cümlelerin ya da bölümlerin altını çiziyorlar. Ben okurken Word belgesine kopyalıyorum ama, aynı tadı vermediğini söylemeliyim.
İlk kitap buluşmasına gittiğimde, bir arkadaşım sayfa numarasını söyleyerek orayı açmalarını istedi diğer arkadaşlarımdan. Ben kitabı bile almamıştım. Getem'de vardı diye ihtiyaç duymayacağımı düşünmüştüm. Ama öyle değilmiş. Yetmedi bana. Söz konusu kitaplar olunca hiçbir şey normal olmuyor zaten bende. Kana kana içmek varken bir bardak buz gibi suyu, pipetle içiyormuşum gibi hissetmiştim onları izlerken.
Sonra, bir sonraki kitapta bir şey geldi aklıma. Topluca sipariş veriyorlardı okuyacağımız kitabı. bana da alın dedim; ben de istiyorum. Kitabı aldım. Beğendiğim ilk cümlenin yerini bulmak için be my eyes ile fotoğrafını çekerek okuttum sayfalardaki yazıları. Zaten okurken üç aşağı beş yukarı hangi sayfada olabileceğini tahmin edebiliyordum beğendiğim yerin. İşte o beğendiğim bölümü asetata yazıp sayfaya yapıştırmaya başladım. Size yemin ederim, ben uzun zamandır böylesine keyifle kitap okumamıştım.
Hiç üşenmedim yazarken ya da yapıştırırken. Tamamını yazmıyordum ya kitabın, sadece hoşuma giden yerlerini not alıyordum sonuçta. Niye yorucu olsun ki? Kitaba dair hiçbir şeye yorulmam zaten. Kitap toplantısına ben de elimde kitabımla gittim. Ben de havalı havalı söyledim beğendiğim yerin sayfasını. Dijitallikten çıktı kitaptan ruhuma dokunanlar, parmak uçlarıma konuverdiler kelebek hafifliğiyle. Bütün kitapları bu şekilde okuyabileceğimi söylemem epey iddialı olur, ama üzerine konuşulacak bir kitabı bu şekilde okumak, bana gerçekten arkadaşlarımın arasına dahil olduğumu hissettiriyor.
Dedim ya, pek çoğunuza çok saçma, fazlaca duygusal, belki de çocukça gelir bu yazdıklarım, ama bu benim heyecanım, benim duygusallığım, benim çocukluğum. Hepsi benim. Bunca dijitalliğin ortasında nostaljik şeyler anlattım size biliyorum. Çağıma ait olmadığımı da biliyorum. Merak etmeyin, bu yazıyı uzun tutup sizi daha fazla acayipliklerimle meşgul etmemem gerektiğini de biliyorum. Bir de en iyi bildiğim şeylerden biri ne biliyor musunuz? Hepinizin " erişilebilirliğin muhteşem hazzı " dediğinizi buradan duyuyorum.
Öyleyse, bir sonraki yazıya kadar hoşça bakın zaatınıza.
Yalnız da yazsam, aylak klasiği tabii ki değişmez:
Bir sonraki sayıda buluşuncaya dek bizi okumaya devam edin anacım..