Bu Sefer öyle romantik cümleler kurmayacağım. Eşitsizliğin ve sevgisizliğin içerisinde edebi cümleler süslü kalıyor. Ben bugün, somut durumun somut tahlilini yapacak ve ne yapmalı üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım. Elbette konuyu tahmin etmişsinizdir. Murat Ferman isimli bir akademisyenin yeti farklılığı olanlarla ilgili söylediği sözler. Elbette konu bu akademisyenle sınırlı değil. Zira ilgili konuşmanın hemen ertesi günü, Birgün Gazetesi’nin sayfalarında, Ayasofya imamını hedef alan bir yazıda olumsuz örnek olarak yerimizi almışız. Bizler, olumsuz örneklerin vazgeçilmez objeleri. Bizler, değişmeyen ibret unsurları. Elbette şaşırmadık yaşananlara. Maalesef onlar gibi düşünen insanların azımsanamayacak kadar çok olduğunu biliyoruz. Sadece bunları neden yaşadığımıza dair bir şeyler söyleme ihtiyacı duyuyorum.
Aşık Mahzuni’nin bir türküsünde geçer: “Yıkılacak yanlış giden. Bu işin nedeni neden” Evet ilgili videoyu dinlediğimde bu işin nedeni neden diye düşündüm. Nasıl olabilir de bir akademisyen, toplumun bir kesimini hedef gösterebilir? Nasıl olur da kimseyi sorgulamaya cesaret edemezken, konuyla en alakasız kesimin olmayan haklarını sorgular? Sonra kendime kızdım. “Sanki yaşadığın ülkenin iklimini bilmiyorsun” dedim kendi kendime. Ekmek yerine, gül yerine, aşk yerine, güzellikler yerine ayrımcılık ve ötekileştirmelerle doyuyoruz. Sokaktaki kedi, göçmen çocuk ve LGBT+’lar. Her zaman toplumsal “hassasiyetin” hedef aldığı, nefretini kustuğu bir kesim bulunur. Bu tür yaklaşımların bize de yönelebileceğini öngörmüştük. Çünkü ırkçılık, homofobi ve sağlamcılık birbirinden beslenir. Aslında zaten bize yönelik bir ayrımcılık var ama toplumun acıma kültürünün altında maskeleniyordu. Zaten acıma da bir ayrımcılıktır. Acımayla nefretin birbirine bağlı olduğunu daha önce de belirtmiştik. Kriz dönemlerinde ya da toplumsal normların dışında davrandığımızda mutlaka kendini gösteriyor. Zaten bu dışında davranmakla suçlandığımız normlar, bütün ötekileştirmelerin ve eşitsizliğin kaynağı. Topluma göre ideal olmayan, sorunlu ve eksik. Onun üzerinde her türlü hegemonyayı kurabileceğini düşünüyor.
Bu nefret davranışlarını üzerimize çekmek için fazla bir şey yapmamıza da gerek yok zaten. Kendi benliğimizi savunmamız bile sağlamcıları tahtlarında rahatsız ediyor. Kendisinden aşağı olduğunu düşündükleri insanların mutlak itaatini istiyorlar. Gelin, son günlerde yaşananlar üzerinden anlatmaya çalışalım. İlgili akademisyenin nefret söyleminden sonra birtakım engelli örgütleri ve aileler Twitter’da “özür dile” etiketi açtı. Belki acımasız bir değerlendirme olacak ama yapmış olmak için yapılmış bir eylemdi. Bir kesim tam toplumun istediği gibi yakınacak, ilgili şahıs da özür dileyecek, olay tatlıya bağlanacaktı. Böylece, toplumun bir kesimine kalıcı zarar verme ihtimali olan nefret söyleminin sahibi aklanacak, kampanyayı başlatanlar da başarı hikayeleri anlatacaklardı. Öyle de oldu zaten. Ertesi gün, çıktı ve engelli ailelerinden yarım ağızla özür diledi, konunun gerçek muhataplarını dikkate bile almadan. Ama kendisini bir sürpriz bekliyordu. Ertesi akşam EGED’in düzenlediği “özür değil istifa” etiketiyle yapılan tweet çalışmasında, konunun gerçek muhataplarını dimdik karşısında buldu. Evet, istifa ettiremedik ama sağlamcı tahtını sarsmış olduk. En azından tweet’lerini korumaya aldı. Birgün Gazetesi ve onun ayrımcı yazarı Ünal Özmen’e gelince, maalesef çabalarımız sonuçsuz kaldı. Neyin ne olduğunu anlatmaya çalıştığımız halde bizi dinlemek yerine, utanç verici bir özür dilemekle yetindi. Bu yazıyı ilgili gazeteye göndereceğim yayımlanamayacağını bile bile.
O yazıyı geri çekmediler. Onlara tarihsel utançlarıyla mutluluklar diliyorum. Maalesef sağlamcılık herkeste, her zihinde. En ileri kesimlere bile anlatamıyoruz. Aydınların ve ilericilerin de kendi içlerindeki sağlamcılıkla yüzleşebilmesi için kadın hareketi gibi güçlü ve sağlam bir ideolojik temele sahip bir engelli hareketinin yaratılması gerekiyor. Bu konuda çok umut verici gelişmeler yaşanıyor. Genç otistiklerden oluşan Merhaba Spektrum ekibi, tüm fırtınalara göğüs gererek sağlamcılara karşı mücadele ediyor. Beni kabul ederler mi bilmiyorum ama kendimi onların bir parçası olarak görüyorum.:) Yeti farklılıkları üzerine sorgulamalar yaptığımız Düşün, Sorgula, Üret ekibinin, “Sağlamcılığa karşı yeterince öfkeli değiliz” tespiti vardı. Özlediğimiz öfke ve bilinci, o gençlerde görüyorum. Umarım, birlikte sağlamcılığa karşı güzel çalışmalar yürütürüz. Uzun zamandır bu kadar umutlanmamıştım. Yani yazılarımı bitirirken “Umut insanda” diyorum ya hep. Bugün daha bir coşku ve umutla diyor ve bitiriyorum. Umut insanda.