Noel Nightingale, Washington Eyaleti Ulusal Körler Federasyonu Başkanı ve Ulusal Yönetim Kurulumuzun bir üyesidir. O bir anne, bir eş, bir avukat. Burada güzelliğin doğasına ve hayatın büyülü anlarına değiniyor:
Kocam Jim Peterson ve ben yakın zamanda bir bebek sahibi olmanın sevincini yaşadık. Adı Leila Nightingale Peterson. Doğumda 2 kilo, 850 gramdı ve şimdi birkaç aylık. Tarafsız bir şekilde konuşursak, Leila kesinlikle mükemmel. Zeki, yaşına göre gelişmiş ve son derece iyi huylu, sadece bizim için uygun olduğunda ağlıyor. Ve Leila çok güzel.
Hastaneden ayrıldığımız gün hemşirelerden biri bana, "Bütün hemşireler bebeğinizin ne kadar güzel olduğundan bahsediyor; gördükleri en güzel bebeklerden biri" dedi. Daha önce bu hemşire, meslektaşlarına ne düşündüklerini bana söyleyip söylemediklerini sormuş. Anne kör olduğu için kendisini kötü hissettirmek istemediklerini söylemişler.
O da onlara tüm annelerin bebeklerinin güzel olduğunu duymak istediğini söyleyerek onları azarlamış. Hemşireye bana bunu söylediği için teşekkür ettim ve ona Leila'nın ne kadar sevimli olduğunu zaten bildiğimi ama başkalarının da böyle düşündüğünü duyduğuma memnun olduğumu söyledim. Bu konuşma bana bir zamanlar kör birisi olarak güzellikten mahrum kalıp kalmayacağımı sorguladığımı hatırlattı.
Bir kelebeği yakından gördüğüm tek zamanı asla unutmayacağım. O zamanlar hala görebiliyordum. Güneydoğu Washington'un Mavi Dağları’nda bir dağın tepesinde bir arkadaşımla birlikteydim. Her zamanki piknik malzemeleriyle piknik yapıyorduk. Diğer malzemelerin yanı sıra yanımızda bir karton portakal suyu vardı. Bir ara bir kelebek, portakal suyu kartonunun üzerine kondu.
Başımı yavaşça kelebeğe yaklaştırdım. Şaşırtıcı bir şekilde uçup gitmedi. Yüzüm kelebeğin sadece birkaç santim ötesindeydi ve sarı, beyaz ve siyah renginin tüm ayrıntılarını görebiliyordum. Her rengin bittiği ve bir sonrakinin başladığı çizgileri görebiliyordum. Kanatların narin kenarlarını görebiliyordum. Büyülü bir andı.
Hayatımın bu noktasında, yakın zamanda dejeneratif bir göz bozukluğu teşhisi konmuştu bana ve yakında kör olacağımı biliyordum. Bu nadide varlığın karmakarışık güzelliğinin detaylarını gördüğüm anın tadını çıkardım. Kör olduğumda, böyle nadir ve ayrıcalıklı anlarda bulunan güzelliği bir daha asla yaşayamayacağımı düşünüp endişeye kapıldım.
Birkaç yıl önce Jim'le bir arabada seyahat ederken gökyüzünün ne renk olduğunu anlayamadığımı fark ettim. Mavi olduğunu biliyordum ama göremiyordum. Yeşil, mor veya mavi olabilir gibi görünüyordu ama kesinlikle bu renklerin hiçbirine benzemiyordu. Ağladım çünkü duraklayıp dünyamızda bulunabilecek güzellikten zevk aldığım o anların tadını çıkarma yeteneğimi kaybetmek istemiyordum.
Uzun yıllardır renk veya ayrıntı göremiyorum. Görsel dünya artık tarafsız, tanımsız nesneler ve insanlardan oluşan bir bulanıklık benim için. Bu kayba rağmen normal bir hayat yaşamaya ve güzellikten zevk almaya devam ediyorum. Evlendim, Leila'yı doğurdum, çalıştım, kar amacı gütmeyen birkaç kuruluşun yönetim kurulu üyesiyim ve bazen seyahat etmek için zaman buluyorum.
Ben kör olduktan bir süre sonra Jim ve ben tandem bisikletimizle bir Avrupa gezisine çıktık. Londra, İngiltere'den Madrid’e, İspanya'ya gittik. İspanya'nın Pirene Dağları'nda bisikletle seyahat ederek birkaç hafta geçirdik.
Seyahatimizin bir bölümünde kendimizi yiyeceksiz ve susuz bulduk. Kasabalar arasındaki mil sayısını hafife almıştık ve bütün bir gün boyunca su bulma umudumuz yoktu. İspanyol yazının kavurucu güneşinde bisiklet üstünde yolumuza devam ediyorduk. Daha da kötüsü, yolumuz gittikçe dağların tepesine çıkıyordu. Susadığım ve korktuğum için ağlamaya başladım. Ne bir araba vardı ne bir ev, ne de susuzluğumuzdan ve açlığımızdan kurtulacağımıza dair bir umut. Yapacak başka bir şey olmadığı için yolumuza devam ettik.
Bu çaresiz durumda saatler süren yolculuktan sonra yolda bir dönemeci döndük ve bir akarsu sesini duyduk. Küçük bir tepenin yamacından bir boru çıkıyordu ve içinden su akıyordu! Sadece bu da değil, yanında (İspanyolca) "İçilebilir Su" yazan bir tabela vardı. Kesinlikle büyüleyici bir andı. O kuru dağlarda, ıssız bir yerin ortasında soğuk, içilebilir su vardı. Durup başımızı musluğun altına koyduk, kana kana su içtik ve sevindik.
Louisiana'da doğduklarından beri kör olan iki orta yaşlı erkek kardeş var. Doğduklarında ebeveynleri, kör bebeklerinin yetişkinliğe erip kariyer sahibi olabileceklerini, evlenebileceklerini, bir aile kurabileceklerini ve toplumun aktif üyeleri olabileceklerini bilmiyorlardı. Ebeveynlerinin, onlardan o kadar düşük beklentileri vardı ki aralarında sadece birkaç yaş olan kör erkek çocuklarını beton zeminli bir odaya yerleştirip orada bıraktılar.
Onları beslediler ama onlara tuvaleti nasıl kullanacaklarını öğretmediler. Ne onlara kitap okudular ne onları okula gönderdiler, ne de onlarla oynadılar.
İki oğlan o kadar az entelektüel ya da sosyal etkileşime maruz kaldılar ki zihinsel olarak gelişemediler. Ebeveynleri öldükten sonra engelliler için bir yatılı kuruma gönderildiler.
Bir gün, kardeşlerden sorumlu sosyal görevli ikisine de bir portakal verdi. Daha önce hiçbir portakala dokunmadıkları veya hiç portakal yemedikleri ortaya çıktı. Portakallarını tuttular, kokladılar; portakalların serinliğine, şekline, dokusuna ve tatlı aromasına hayran kaldılar.
Güzellik, körlerin de deneyimlediği bir şeydir. Louisianalı kardeşler ve ben, körler olarak dünyanın güzelliğinin derinliklerini deneyimledik. Deneyimlerimiz görsel olmasa da ilk kez bir kelebeğin kanatlarını görüyormuş ya da bir portakal yiyormuşuz kadar derindi.
Körlük ortak noktamız olsa da Louisianalı kardeşlerin körlük deneyimi ile benim elli yıl sonraki deneyimim arasındaki fark belirgindir. O kardeşlerin mahrum bırakıldığı ve bana sağlanan bir dizi fırsat.
Louisianalı kardeşlerin çocuk olduğu zamanla, benim kör olduğum zaman arasında ne oldu? Ulusal Körler Federasyonu, körlüğün insanların normal bir hayat yaşamalarını engellemediğini insanlara bildirmek için çalışmaya başladı.
Kardeşler bugün doğmuş olsalardı, Ulusal Körler Federasyonu üyeleri, ebeveynlerine gerçeği anlatırdı; körlük bir trajedi olmak zorunda değildir. Körlere beyaz baston kullanımı konusunda uygun eğitim verilip Braille okuma öğretilip özel bilgisayar ekipmanı kullanmaları ve diğer becerilerini geliştirmeleri için imkan sağlanırsa; körlüğün bir trajedi olmamasının ötesinde, biz körler aynı zamanda hayatı güzel bir armağan yapan o kısacık ve büyülü anlardan zevk alabiliyoruz.