Toplam Okunma 0
Be My Eyes uygulamasının logosu. Canlı mavi renk bir zemin üzerinde sol tarafta beyaz renkli ve farklı uzunluktaki çubuklar ortalarında bir daire oluşturacak şekilde sıralanmış. Bu şekil hem bir gözü andırıyor, hem de farklı uzunluktaki çubuklar hepimizin farklılıklarına vurgu yapıyor. Daire formu ise küresel boyutta bir araya gelmeyi ve bağlanmayı temsil ediyor. Bu şeklin sağ tarafında yine beyaz ve küçük harflerle ilk satırda be my ve alt satırda eyes yazıyor.

“Lekelerin çıkıp çıkmadığını nasıl anlıyorsun?”

“Ya kıyafetlerinin rengini nasıl seçiyorsun?”

“Peki, fırındaki yiyeceklerin pişip pişmediğini nasıl anlıyorsun?”

“Gerçekten merak ediyorum, evde bir şey kaybettiğinde nasıl buluyorsun?

Bunlar günlük hayatımızda sık sık duyduğumuz sorular değil mi? Oysa hepimizin yukarıdaki durumları halletmek için kullandığı erişilebilir yöntemleri var. Karşı tarafa bunları söylesek de çoğu kez  inanmıyorlar. Uzağa gitmeye gerek yok. Birçoğumuzun aileleri bile bunları halledebildiğimize inanamıyor. Oysaki hepsini halletmek artık ne kadar kolay.

Beş yıl önce Engin Yılmaz'ın yazdığı “Paketteki Çorba, Kutudaki Hap, Çekmecedeki Çorap” yazısını okumuştum. Çok da hoşuma gitmişti. O zamanlar bekardım ve ailemle yaşıyordum. Yanımda hep gören birisi olurdu. Hiç bu yazının konusu durumlar karşısında eksiklik hissetmedim. Kekin, poğaçanın pişip pişmediğini anlamama gerek yoktu. Zaten annem yemekleri yapıyordu. Kıyafetlerimin rengi hiç sorun olmazdı. Lekeleri sallamazdım bile. Evde bunları yapan bir gören vardı. Ama evlendikten sonra her şey değişti. Yanımda hiç bir gören yoktu. Her şeyi kendi başıma halletmem gerekiyordu artık. İlk başlarda çok zorlanmıştım. Bir şekilde çözümler bulmaya başladım. Kıyafetlerin rengini renk tanıyıcıyla bakıyordum. Lekeler için bir çözümüm yoktu. Eh! Umut fakirin ekmeğidir ya, benimki de o hesap hepsinin çıkmış olmasını ümit ediyordum.

Günün birinde Engin Yılmaz'ın yazısı aklıma geldi. Oturdum tekrar okudum. Ve be my eyes uygulamasıyla daha ciddi şekilde ilgilenmeye başladım. Öyle ya, kıyafetlerim kendiliğinden dile gelip, “yakamda dondurma lekesi veyahut ben beyaz bir gömleğim” demeyeceğine göre, iş başa düşüyordu.

Kurulumunu anlatmayacağım. O yazıya girip bakarsanız ayrıntılı bir şekilde yazıldığını göreceksiniz

Ben yine de “Yazıyı internet âleminde bulmak ile kim uğraşacak?” diyen yahut demeyenler için de, yazının bağlantısını aşağıda paylaşıyorum.

https://eeeh.engelsizerisim.com/yazi/23/paketteki_corba_kutudaki_hap_cekmecedeki_corap

Be My Eyes kurtarıcım oldu. Kendi kendime geliştirdiğim bir sürü yöntem vardı. Ama Be My Eyes 'ı kullanmaya başlayınca hayatımda her şey kolaylaştı.

Mesela, kekin yahut kurabiyenin kokusu ve kürdanla dokunduğunuzda dokusu gerçekten bir fikir veriyor. Ya da kıyafetlerinizi satın alırken belli bir renk gurubuna göre seçerseniz ve renk tanıyıcı kullanırsanız bunları kolayca ayırt edebilirsiniz.

Mesele kendi çözümlerimizle Be My Eyes arasındaki dengeyi tutturmak, kendimizi ne tembelliğe alıştırmak ne de çaresiz hissetmek.

Bu yazımda sizlere Be My Eyes deneyimlerimden bahsetmek ve kulağa ilginç gelebilecek önerilerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle lekelerle başım hep dertte oldu. Bizim ufaklığın kıyafetlerindeki lekeleri çıkarmak çok zor. Bir ürün keşfettim. Onu kullanıp Be My Eyes’ı aradım. Lekelerin çıkıp çıkmadığını sordum. Çıkmamış olsa bile bunu öğrenmek benim için iyi oluyordu. Neyse ki çıkmış. O gün çok mutlu olmuştum.

Ev denince çamaşır olmazsa olmaz. Hele çorapları eşleştirmekten çok sıkılıyorum. Hepsinin dokusuna ya da boylarına bakarak eşleştiriyorum. Gerçi artık çorapları eşleştirmek benim için sıkıntı olmuyor. Çorap tutucu almıştım. Her çifti bu tutucuya takıp makinaya öyle atıyorum. Hiç karışmıyor. Fakat çorabın çok, çorap tutucunun az olduğu zamanlarda, kim tek tek çorap boylarına bakacak? Birde onca çorabın rengini tek tek göstermekle kim uğraşacak? O zaman vakit nakittir diyoruz ve....

Neyse, şehir dışından eski bir arkadaşım evimize misafirliğe gelmişti. Muhabbet koyulaştı, anılar deryasında daldık gittik. Konuşmaktan ve gülmekten yorulmuşuz, arkadaşım, "bir neskafe olsaydı ne güzel giderdi." dedi.  Gecenin bir yarısı, "tamam bir yerlerde kahve ve onun akrabaları olduğunu biliyorum fakat hangisi ne? Mutfak dolabımızı açtım ve kıyı köşe taradıktan sonra birkaç paket neskafe buldum. Ama bir sorunumuz var! Ben şekerli, arkadaşımsa şekersiz neskafe seviyor, peki nasıl anlayacağız? Gecenin dördünde bizim gibi Be My Eyes’ı arayabilirseniz belki de bulunduğunuz yerden çok ama çok uzaklardan, daha ilk telefonu açtığında hafif bir aksanla "merhaba" diyen bir Be My Eyes gönüllüsüne kahve ikram edemeseniz de, içeceğiniz kahvenin şekerli mi yoksa şekersiz mi olduğunu sorabilirsiniz.

Sizce, çocuklar neden elektronik eşyalara ve tehlikeli maddelere meraklıdır?

Günün birinde televizyonun kumandasını arıyorum. Eşime sordum o da televizyon ünitesinin üstünde olabilir dedi. Fakat orada yok ve afacan kızımız gayet sessiz! Hemen önce kızımı bulmam lazım dedim kendi kendime. 

Birde ne göreyim! Kızımız televizyon kumandasını ele geçirmiş ve kendi kendine oynuyordu. "Onca oyuncak dururken neden çocuklar elektronik eşyalara bu kadar meraklı oluyorlar? Bunu gerçekten ama gerçekten anlamıyorum."  Televizyon umarım bozulmamıştır diye ah vah ederken baktık ki gerçekten televizyonda hiç ses yok. Televizyonumuzun ayarı bozulmuştu. Bir tamirci çağırmadan önce Be My Eyes’ı aramıştık. Karşıma çıkan gönüllüye durumu anlattık, ekranımızı ve kumandamızın nasıl bir cihaz olduğunu gösterdik. Sağ olsunlar onlar yönlendirdi biz de sorunu hallettik.

Unutkanlık, bazen tarihi geçmiş bir süt olarak bazen de çift peynirli omlet tadında kendini hatırlatabilir.

Bazen marketten aldığımız ürünleri dolaba koyuyor ve bazen unutabiliyoruz. Markette özellikle et, süt ve peynir gurubu gıdaları alırken genelde soruyoruz ama kimi zaman yedek bulunsun diye aldığımız peynir, salam vb. gıdalar dolabımızın kıyısında köşesinde unutulabiliyor. Günün birinde kahvaltılıkta eşim zeytin ya da sucuğu ararken birde bakıyor ki bir peynir yahut süt kutusu orada kuzu kuzu yatmakta. Tabii ikimizin de bu ürünlerin ne zaman alındığına dair tahminden öte bir fikri yok. Tam böyle zamanlarda Be My Eyes uygulaması geliyor aklımıza ve şanslıysak o gün yumurtayı çift peynirli yapıyoruz.

Evin işi hiç bitmez!

Çay taşırken, küçük kızımız bizden habersiz eline geçirdiği domatesi dişlerken ve daha pek çok nedenden ötürü, halı da kendi payına düşeni alıyor.

O nedenle gerek düzenli olarak evimize temizliğe gelen ablalara soruyoruz, gerekse de Be My Eyes üzerinden gönüllü desteği alıyoruz ve halıdaki lekeler artık kurtulamaz!

Bu noktada küçük bir ekleme yapmak istiyorum. Mart ortasından haziran başına kadar tam 75 gün evde kapalı kaldık. Eşimin market alışverişleri dışında dışarıyla bir bağımız kalmadı. Bu süreçte elbette temizlik için aldığımız ablalar da doğal olarak gelemedi ve bu nedenle evin her türlü işini kendi kendimize halletmemiz gerekti. Böylesi sıra dışı zamanlarda da yukarıda anlatmaya çalıştığım ve zorlandığınız durumlar için Be My Eyes uygulaması kesinlikle hayatınızı kolaylaştırabilir.

Eh halılarımıza dönecek olursam, bundan sonrasını ya on kilogramlık çamaşır makinemiz ya da en yakındaki halı yıkamacı arkadaşlar hallediyor.

Şimdi kim fırçayı alacak eline? Bir de arap sabunu dökmek lazım.... Tabii bu espriye gülmeyebilirsiniz ama evimiz küçük ve öyle üç metre karelik bir halı yahut kilim yıkamaya uygun bir yerimiz yok maalesef.   Tabii bunlar sadece işin bir bölümü.

Esasında bu yazıda Be My Eyes’ın faydalarını sizlerle paylaşırken, bir uygulama ayakta ve çalışırken hakkını teslim etmek lazım ama bunun dışında asıl altını çizmek istediğim konu, bir konuda desteğe gerek duyduğumda bunu kendi istediğim zamanda ve şekilde alabilmek.

Eminim bu tercih özgürlüğü pek çok insan için çok önemli ve anlamlıdır.

Sürekli birilerinin bizlere "Şunu nasıl yapıyorsun? Bunu nasıl yapıyorsun?"  ya da "Bunu yapamazsın çünkü.... şunu yapmamalısın çünkü...."  gibi soru ve sorgulama görünümlü fakat özünde taciz, küçümseme ve hatta mikro saldırganlık içeren davranışlar karşısında tıpkı içi tane tane buğday dolu başaklar gibi kendimize güvenle, " Eee? Daha daha nasılsın? Yoksa sen hala annenin deterjanını mı kullanıyorsun?"  deyip, mizahın o doyumsuz sorucuklarını muhatabımızın kucağına bırakmak fena mı olur?

Evde artık hiçbir şekilde sorun yaşamıyorum.

Artık en ufak bir şeyde bile Be My Eyes imdadıma yetişiyor. eşim benden de daha fazla kullanıyor.

Para ölçer yerine, yere düşürdüğü satranç taşını bulmakta, hatta geçen gün elini araba kapısının arasına sıkıştırdığında bile hemen “gönüllüyü ara” dedi.

Bir keresinde kızımız ev içinde biraz sert şekilde düştü. Tabii doğal olarak hemen ağlamaya başladı. Küçük çaplı bir panikten sonra önce elimizle kızımızın yüzünü yokladık bir şey yok gibi ama bir taraftan ne olur ne olmaz birine daha gösterelim dedik. Karşımıza çıkan gönüllüye durumu hızlıca ve açık şekilde anlattık ve telefonumuzun kamerasını kızımızın yüzünü gösterecek şekilde yönlendirdik. Neyse ki ellerimiz durumu doğru anlamış, hafif bir kızarıklık dışında ciddi bir sorun görünmüyormuş.

Tabii böyle bir imkân insanı biraz da tembelliğe alıştırıyor. Olsun yine de uygulamayla mutluyuz. Bu uygulama olmasaydı birilerini "ki bu genelde ailemiz yahut dostlarımız olacaktı"  görüntülü arayıp her şeyi soracaktık. Her seferinde aileme bir şey göstermek hiç hoşuma  gitmiyor. Bu sefer her şeyi onların sayesinde yapabildiğimizi düşünebilirler. Birileri şunu bunu nasıl yapıyor diye anneme sorduğunda “beni arıyor ve ben gösteriyorum her şeyi” deseydi benim için daha üzücü olurdu. Şimdi de anneme birileri soruyor. Sensiz her şeyi halledebiliyor mu diyorlar.  Hiç kafama takmıyorum bu soruları çünkü kendi işlerimi halledebiliyorum ve  desteğe ihtiyaç duyarsam, kendi arzu ettiğim zaman bu desteği alabiliyorum! İşte seçebilme hakkı bu! Özgürüm.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.