Toplam Okunma 0

Geleneksel bakış açıları, basmakalıp düşünceler ve salt tıbbi bulgulara dayanılarak verilen veya verilmeyen kararlar sonucu engelliler, çoğu zaman geçimlerini sağlayabilmek için istedikleri mesleği seçmek yerine, mecbur kaldıkları işleri yapmaktadırlar. Çalışma hayatına ilişkin ülkemizde yürürlükte bulunan temel kanunlardan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanunu’nda engellilerin lehine hükümler bulunsa da bazı özel meslek kanunlarında,  bireyin nitelikleri ve birtakım özel durumlar gözetilmeksizin o mesleğin engelli bireye doğrudan veya dolaylı, kısmen veya tümüyle kapatılması sonucunu doğurabilecek hükümler halen bulunmaktadır. Bunlardan en göze batan iki tanesi 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu’nda kaymakamlık mesleğine giriş için öngörülen sağlık şartı ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun hâkim ve savcılık mesleğine giriş için belirlediği sağlık şartıdır.

Ülkemizin de imzaladığı “BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”nin "Çalışma ve İstihdam" başlıklı 27 nci maddesi engelli bireylerin çalışma hakkına ilişkin yaşadıkları sorunların tümünü gözeterek, ayrıntılı bir düzenleme öngörmüştür. Bu sorunlardan ilki, engelli bireylerin istihdamının, engelli olmayan bireylerin istihdamından ayrı düşünülmesi ve düzenlenmesidir. 27 nci madde iş piyasası ve çalışma ortamının ‘açık, bütünleştirici ve erişilebilir’ olması gerektiğinin altını çizmiştir. İş piyasasının açık olmasından anlaşılması gereken, “engelli bireylerin yapabilecekleri işler” veya “yapamayacakları işler” şeklinde düzenlenen ve bazı çalışma alanlarını, bireyin niteliklerini değerlendirmeksizin kendisine doğrudan kapatan düzenlemelerin olmamasıdır. Başka bir ifade ile, hiçbir iş veya mesleğin, kategorik olarak engelli bireylere kapatılmaması gerekir. Sözleşmede engelli bireylerin hayatlarını “serbestçe seçtikleri bir işle kazanmaları”nın güvence altına alınmasına yapılan vurgu da bu yönde anlaşılmalıdır(1). Bu nedenle, hâkim ve savcıların meslek kanunu olan 2802 sayılı Kanun’un 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde “Hakimlik ve savcılık görevlerini sürekli olarak yurdun her yerinde yapmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı veya engelliliği, alışılmışın dışında çevrenin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekmek gibi engeli bulunmamak“ şeklinde düzenlenen sağlık şartı sebebiyle hâkimlik mesleğinin engelli bireylere tümüyle kapatılması veya mesleğe girişin zorlaştırılması, Sözleşme’nin 27 nci maddesinin ihlali niteliğinde olacağı gibi, bir yandan da Avrupa İnsan Hakları ve Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin Ek 12 nci Protokolünde kabul edilen “Ayrımcılığın Genel Olarak Yasaklanması” ilkesine de aykırı düşecektir.

Hâkimlik ve benzeri meslek dalları söz konusu olduğunda, geleneksel düşüncenin bir tezahürü sonucu akla ilk olarak engelli bir hâkimin neleri yapamayacağı gelir. Oysa, burada değerlendirilmesi gereken; bireyin, işin aslî unsurlarını yerine getirip getiremeyeceği hususudur. Eğer birey, makul düzenlemelerin sağlanması halinde muhakeme etme ve karar verme gibi işin aslî unsurlarını yerine getirebiliyorsa, bireyin mesleğe girişi, sırf ve başkaca bir değerlendirme yapılmaksızın örneğin görme engelli olmasına veya tekerlekli sandalyeyle hareket ediyor olmasına dayanılarak engellenmemelidir. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’nin amacı göz önünde bulundurulduğunda, bireylerin söz konusu mesleklerin bazı fonksiyonlarını yerine getirmelerinin mümkün olmaması, mesleği yerine getiremeyecekleri şeklinde yorumlanmamalı, bireyin “yapabilir” kılınması için gerekli tedbirler alınarak, bireyler önündeki engeller kaldırılmalıdır(2). Bu tedbirler engelli hâkimin yer değiştirme ve tayin anlamında diğerlerinden farklı değerlendirilerek bağımsız harekete elverişli olan ulaşım ve erişilebilirlik anlamında nispeten gelişmiş ve güvenlik sorunu olmayan yerlerde görevlendirilmesi, görme engelliler için halihazırda kullanılmakta olan ekran okuyucu yazılımlar ve tarayıcı benzeri donanımlar vasıtasıyla bilgisayarından dosyalarını tek başına inceleyebilmesini sağlayacak teknolojik alt yapının kurulması, UYAP vb. sistemlerde halihazırda yaşandığı bilinen erişilebilirlik sorunlarının ortadan kaldırılması (Bu husus avukat ve bu portalı kullanan diğer görme engelli vatandaşlar için de faydalı olacaktır) lüzumu halinde yardımcı personel görevlendirilmesi (Kalem personelinden bu amaçla faydalanılabilir), engelli hâkime keşif gerektiren dosya tevdi edilmemesi gibi tedbirlerdir. Bu doğrultuda düşünüldüğünde, aslında bireyin “engelli hâkim” olarak değil; “özel gereksinimli” olarak algılanması gerektiği açıktır. Sonuçta bireyin mesleği yapmasını zorlaştıran hususlar, bireyin sağlık durumuyla doğrudan ilişkili olmayıp; bu sağlık durumunun ortaya çıkardığı çeşitli fiziksel ve sosyal bariyerlerden kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda engelli bireyin, hâkimlik mesleğini icra ederken ihtiyaç duyacağı düzenlemelerin “özel gereksinim” olarak değerlendirilmesinin daha doğru bir yaklaşım olacağı açıktır. Bu doğrultuda Türk yargısının yapısı göz önünde bulundurulduğunda engelli bir hâkimin günümüzde Bakanlık, Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek yargı organlarında tetkik hâkimi olarak çalışabileceği; heyet halinde çalışan mahkemelerde görev yapabileceği, halihazırda UYAP erişilebilirliği dışında hiçbir ilave düzenlemeye ihtiyaç duyulmaksızın ise idari yargıda mesleği icra edebileceği değerlendirilmektedir. Nitekim Kıta Avrupası hukukunu benimseyen Avusturya, İsviçre, İspanya gibi ülkelerin yanı sıra Pakistan (Bkz: Yusuf Salem) gibi ülkelerde dahi bu doğrultuda göreve başlatılan görme veya fiziksel engelli hâkimlerin bulunduğu bilinmektedir. Yine İngiltere'de görme engelli Sir John Anthony Wall ise 1991 yılında yüksek mahkemeye atanmış; kendisine evrak işlerinde yardımcı olması için bir kâtip görevlendirilmiştir. Ancak günümüzde gelişen teknolojinin, görme engelli bir hâkime, dosyalarını bilgisayarında tek başına inceleyebilme imkânı sağladığından böyle bir görevlendirme yapılmasına da gerek duyulmayacağı düşünülmektedir. Bu doğrultuda açıklanan hususlar nazara alınarak, hazırlanmakta olan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”ne 2802 sayılı Kanun’un ilgili hükmünü değiştirecek ve bu hükmü “olması gereken”e yaklaştıracak bir eklemenin yapılması gerekli görülmektedir.

Öte yandan ülkemizde engelli hâkimlerin yargı içerisinde bulunmasının; engellilerin adalete erişimi, yargının engellilere bakışı, engelli ve engelli ailelerinin engellilerin eğitim-öğretim hayatlarına devam etmesi konusunda cesaretlendirilmesi, engellilerin sıkça karşılaştığı onur kırıcı muamelelerin ortadan kaldırılması, sosyal statüsü ne olursa olsun engelli bireylere acıma duygusuyla yaklaşılmasının bertaraf edilmesi gibi birçok konuda doğrudan veya dolaylı olarak katkısının olacağı açıktır. Ülkemizde  bir gün engelli hâkimlerin göreve başlatılacağı muhakkaktır. Dünya genelinde uygulama bu yöndedir. Şimdilik tek soru işareti; yaşanan bu ayrımcılığı kimin, ne zaman ortadan kaldırmak yönünde irade göstereceği konusundadır.

Kaynakça:

  1. Gül, İdil Işıl, Yargı Organlarının Faaliyetleri Perspektifinden Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Ankara 2012
    1. Gül, İdil Işıl, Yargı Organlarının Faaliyetleri Perspektifinden Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Ankara 2012


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.