Toplam Okunma 0
Gri renkli bir duvarın önünde takım elbiseli genç bir adam, bir eli belinde diğer elinde beyaz saplı bir baltayı omuzuna yaslamış şekilde tutuyor. Duvarın ortası yıkılmış, yıkık yerin kenarlarında duvarın tuğlaları, yıkıntının arkasında  ise mavi gökyüzü görünüyor.

Bir yol arkadaşı düşünün. Gideceğiniz yolda size her daim yardım eden; sıkıldığınızda sizi yolda bırakmak nedir bilmeyen; teknolojiye bağımlı kaldığımız şu dönemlerde, şarj, pil gibi sorunlar çıkarmayan; candan bir yol arkadaşı düşünün.

2005-2006 Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu’nda 1. sınıfa başlamıştım. O dönemlerde baston nedir bilmiyor, bana baston gösterildiğinde onu sadece bir çubuk olarak algılıyordum. Bir beden eğitimi hocamız vardı. 4. ve 5. sınıflarda beden eğitimi dersinde elimize baston verdiğinde, çocukluğumuzun eğlencesi midir bilmiyorum fakat onları bir oyuncak gibi kullanıyor, birbirimizi kovalıyorduk. Gelecekte olacakların, o oyuncak sandığımız bastonumuzun bir yol arkadaşı olacağını daha nereden bilebilirdik ki?

Neyse yıllar geçtikçe fark ettik onun önemini. Bastonu bize sevdiren, kullanmayı az çok öğreten beden EĞİTİMİ hocamız sayesinde ben, ilk olarak 8. sınıfta SBS (Seviye Belirleme Sınavı) kurslarına kalıyor, akşamları yatılı kalmamak için okuldan otobüs ile eve geliyordum. Bir şeylerin farkındaydım artık.  Elimdeki baston oyuncak olmaktan çıkmış, bana yardım eden muhteşem bir göz haline gelmişti. Tam olarak bilmesem de kullanımını o dönemlerde, okulumdan çıkıp otobüse, otobüsten de inip evime gelebiliyordum. Bu çok mutluluk verici bir durumdu. Bir baba nasıl işinden çıkıp kimseye bağımlı kalmadan evine gelebiliyorsa, artık ben de öyleydim. Nasıl bir öğrenci, kartını otobüse okutarak koltuğuna geçip yorgun bir şekilde eve tek başına gidebiliyorsa ben de o öğrenci gibi yaşamımı bağımsız sürdürüyor ve çantamı tek başıma sırtıma takarak otobüse biniyor, evime gidiyordum. Sonra bu güzelliğin tek başına markete gitme, bankada işlem yapma ve ilerleyen yıllarda üniversite kampüsünde rahat bir şekilde dolaşma durumları da var, bunları saymıyorum bile.

Lise yıllarımda bir büyüğüm ile tanıştım; baston eğitimimin az olduğunu söyleyince, her cumartesi Fatih Vatan Caddesi’nin Boş sokaklarında saatlerce baston eğitimi vermeye başladı bana. İlk defa Metro’ya binişimde ailem arkamdan beni takip etmiş, bunun farkındaydım. Akşam eve döndüğümde bir duygu seli ile karşılaştım... Çünkü tek başımaydım ve büyüklerimin kalabalıkta metroya binme sorunundan sürekli bahsetmesine rağmen ben oradaydım. Her şey çok güzeldi hayatımda; kısım kısım hayatımın bölümleri erişilebilir hale geliyor, artık kendimi her yerde ve her şeyi yapabilecek konumda hissediyordum. Yaklaşık bir aydan fazla bir süre Vatan Caddesi’ndeki sokaklarda tıngırdattık bastonlarımızı... O, “Şöyle yapacaksın.” dedi, ben öyle yaptım. Sürecin sonunda tam bir bağımsız hareketi olan birey durumuna gelmenin mutluluğu ile özgüven patlaması yaşıyor olmalıydım ki, haklı olarak, her gün bir yerlere gitmek istiyor, her gün yeni yerleri görmeyi planlıyordum.

Lise çıkışlarında arkadaşlarla kafede oturup bir şeyler içmenin mutluluğu, çıkışta kimseye yük olmadan eve gidebilmenin mutluluğu, sabah kalkınca ailede “Artık Kadir de markete gidebilir.” ve “Git! Marketten şunları al, gel” denilmesinin mutluluğu... İşte bütün bunları yaşamak sonsuz bir mutluluktu benim için.

O dönemlerde kafamda bir söz oluşturmuştum aslında: “Engeller aşılmak için, o halde ben de aşmak için varım.” Güzel bir sözdü; yön vericiydi ve güven veriyordu bana. Ne zaman yolda bir ağacı ortalayarak ona çarpsam, ne zaman yaşlı bir teyze sanki mahvolmuşum gibi bana: “Allah yardımcın olsun oğlum; annen, baban yok mu da tek dolaşıyorsun?” dese ve ne zaman bir bakkalın önünden geçerken elime üç beş kuruş sıkıştırılmaya çalışılsa, aklıma hep bu söz geliyordu. Çünkü ben engelleri aşabilmek için vardım; bana çıkartılan engeller ise aşılmak için var olmuşlardı. Bunları yaparken çevremizdeki insanlara “Baston nedir? Görme engelli nasıl erişilebilir bir şekilde sağa sola gidebilir?” sorularının da cevaplarını vermiş oluyorduk aslında...

Yolda giderken kolumuzdan tutmak yerine bastondan tutarak bizi yönlendirmek isteyenlere; bize dokununca sanki bir şey olacakmışçasına, uzaktan “Sağa git, sola dön.” vs. şeklinde yönlendirme yapmaya çalışanlara; merdivenden inerken düşeceğimizi sanarak tek eli ile kolumuza girip diğer eliyle de diğer kolumuzu sıkı sıkı tutarak bize yardım etmek isteyenlere; doğrusunu gösteriyorduk aslında.

Yukarıda da bahsettiğim gibi bir erişilebilirlik amacım vardı ve ben o yapılan yanlışlara aldırmıyor, bilinçsizce söylenen o sözlerin yanlış olduğunu ifade etmekten zerre geri durmuyordum.

Sevgili beyaz baston kullanmaya yeni başlayacak arkadaşlarım: Unutmayın ki bugün yanınızda olan aileniz, dışarıya çıktığınızda her daim kolunuzda olan kardeşiniz ve üniversitede sınıfa sizleri getirip götüren öğrenci arkadaşlarınız, bir gün tek tek sizden uzaklaşmak durumunda kalacaklar. Kimileri farklı şehirlere gidecek, kimileri sizden ayrı bir yerde bağımsız bir hayat kurmak isteyecekler. Şunu da unutmayalım ki hayat basamaklarında yükseldikçe, yol daralır; bir zamanlar yanınızda olan aileniz, artık sizinle yan yana o basamaklardan çıkamaz. Bu durumda da bastonunuz devreye girer. O, her daim hayatın tüm kapılarını açabilmeniz için sizin yanınızda olacaktır.
Sizinle, yakın zamanda üniversiteme giderken yaşadığım bir anımı paylaşarak, yazımı sonlandırmak istiyorum. 2017'nin Mayıs ayında, sabahtan çıkmış okula gidiyordum; duraktan otobüse bineceğim sırada bir vatandaş otobüste boş koltuk bulmanın sevinci ile koşuyordu sanırım, bastonumun üzerinden geçti fakat bunun farkında bile olmadı. Neyseki ucuz kurtarmıştım; kırılmaya meğillenen bastonum, sadece eğilmiş fakat kırılmamıştı ve ben o an kafamda aşağıdaki dizeleri oluşturmuştum:

Takmış kulaklığı kulağına; körü körüne geliyor,
Karşısında birisi var; gördüğü halde geliyor.
“Bakar kör” diyoruz bunlara; onlar kendini biliyor,
Bastonun üzerinden geçti arkadaş; eğildi fakat kırılmadı.
Erişilebilir yollarda; tıngır, mıngır giderim,
Eğilmese de kırılsa; yolun ortasında ne ederim?
Bakar kör olma insanoğlu; ben hep bunu söyler, bunu derim,
Bugün de böyle geçti arkadaş; olsun; düzeltir, devam ederim.

Hepimize eşit, erişilebilir ve bağımsız (özgür) günler diliyorum


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.