Toplam Okunma 0

-  İlk görüşte aşka inanır mısın?

+ Bir saniye, bastonumu alıp geliyorum.

 

Yaşamın her alanında enteresan olaylarla karşılaşan biz sakatların gönül işleri de bir o kadar çetrefilli oluyor. Aşkın engel tanımadığı, sevginin her engeli aştığı bu dünyada nasıl yalnız kaldığımı bu yazıda sizlerle paylaşıyorum. İşte karnımda kelebekler uçuşturan, kalp atışlarımı tavan yaptıran o tatlı anılar…

 

Bir kadınla yüz yüze konuşacak cesareti kendimde bulamadığım için şansımı sosyal tanışma uygulamalarında deniyorum. Mesaj attığım her elli kişiden en fazla dört tanesi dönüş yapıyor. Şans eseri bir-ikisiyle sohbeti ilerletsem de kör olduğumu söylediğim anda karşı taraf iletişimi sonlandırıyor. Klasik hikâye, karşı tarafın ilgisini çekmişseniz size engin Photoshop ve Retrica bilgisini konuşturduğu birkaç fotoğrafını gönderir ve beğenip beğenmediğinizi sorar ve karşılığında fotoğrafları göremeyeceğinizi, kör olduğunuzu söylersiniz.

 

İlk tepki “Peki nasıl yazıyorsun?” Bu soru kesinlikle meraktan sorulmaz, karşı taraf gerçekten kör biriyle yazıştığından emin olmak istiyordur ve bu soruyla kendince açığınızı yakalamaya çalışıyordur.

 

Soruya verdiğiniz cevapla karşı taraf ikna olur ve anında “blindzone”a düşersiniz. “Herhangi bir konuda yardıma ihtiyacın varsa söyleyebilirsin.” Herhangi bir konuda birinden yardım istemek için chat platformlarına başvurmayacağımı o da tahmin ediyordur, yani umarım. Burada amaç genellikle kör birini reddetmenin yaratacağı iç sıkıntısını hafifletmek. Bu cümleden sonra sohbet devam etmiyor çünkü.

Bu aşamayı geçip iletişimi ileri boyutlara taşıdıklarım olmadı diyemem. Hatta işin eğlenceli kısmı buradan sonra başlıyor. İşte ibretlik gönül defterimden iz bırakan cümleler.

 

“Yani İlke seninle ciddi düşünebilirim ama şimdi sen görmüyorsun, buluşma yerinde beni beklerken başka bir kızı ben zannedip sarılırsan ben kıskançlık krizine girerim. Bu şüpheyle yaşayamam üzgünüm.”

“Kör tuttuğunu öper” lafını fazla ciddiye almış olsa gerek.

 

“Şimdi ben yüzünde sivilceleri olan çirkin bir kadın değilim. Sen hiç görmediğin bir güzelliğin hakkını verebileceğin konusunda kendine güveniyor musun?”

Uzmanlar ego patlamasına karşı vatandaşları uyarıyor. Güzelliğiyle gözleri kanatan prensesimizin yaydığı alfa ışınları kameralarınızın piksellerine zarar verebilir, dikiz aynalarınızın görüntüsünü bozabilir.

 

“Benim için ilişkide hijyen çok önemli, sen kişisel bakımını rahat yapabiliyor musun?”

“Ben zaman makinesiyle paleolitik çağdan geldim, izninle gidip ateşi bulmam lazım.”

 

Yazımı beni cinsiyet kimliğimden ötürü varoluşsal boşluğa iten bir anıyla bitirmek istiyorum.

 

Sohbetinden çok keyif aldığım, aynı şekilde de eğlendirebildiğim ve ortak noktalarımız olan bir kadınla ilk randevumdu. Çok gezen bir insan olmadığım için ve mekân konusuna takılmadığım için seçimi karşı tarafa bıraktım. Oturduğumuz mekânda da garsonla o muhatap oldu, zira garsonu gören kişiye çağırtıp sonra o kişiyi devre dışı bırakıp kendim muhatap olmak bana mantıklı gelmiyor. Ne olursa olsun erilliği elden bırakmamak gerektiğini şu cümleyle anladım:

 

“Mekânı ben seçtim, garsonu ben çağırdım, menüyü ben okudum. Erkek dediğin biraz inisiyatif almalı, kadın geri planda kalmalı. Ben senin yanında kendimi bir erkeğin yanında gibi hissetmiyorum.”

 

Bu olaydan sonra daha iyi anladım. Sakat bir adamın engelsiz erişemeyeceği tek yer bir kadının kalbi. Mücadele ederek yasaları değiştirebilir, ayrımcılığı önleyebilir, erişilebilirlik sorunlarını çözebilirsiniz. Ama biri için değerli olmaya tek başına sizin mücadeleniz yetmez.


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.