Toplam Okunma 0

Bu ay, siz okurlarımızı bir farkındalık yaratma eylemine davet edeceğim; ama önce, eski yazılarımda değinmiş olduğum Bağımsız Yaşam kavramından biraz daha ayrıntılı bir şekilde bahsetmek istiyorum.

Bağımsız Yaşam kavramını öğrendiğim ilk andan beri, bu kavramın engellilik alanındaki hak arayışının temelinde olduğunu düşünüyorum. Hatta bugün bu alanda mücadelesini verdiğimiz her şey, ancak engellilerin bağımsız yaşama ve topluma dâhil olma hakkı tanınırsa uygun bir şekilde hayata geçirilebilir hale gelmektedir. Ayrıca, diğer hakların elde edilmesi ve olması gerektiği gibi uygulanmasının da bağımsız yaşam hakkını destekleyici bir etkisi vardır. Dolayısıyla, diğer hakların uygulanmasında bir araç işlevi gören bağımsız yaşam hakkı, aynı zamanda başlı başına önemli bir amaçtır. Ancak, bu konu hakkında fırsat buldukça konuştuğum zaman fark ediyorum ki engelliliğe yönelik hak temelli bir bakış açısına sahip birçok kişi Bağımsız Yaşam’ın hayatımızdaki önemini kabul ediyor ama tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyor. Öte yandan, engelliliğe bambaşka açılardan bakan kişilerin, engellilerin bağımsız yaşam hakkına sahip olduğunu bile düşünebileceğini sanmıyorum… O yüzden bu konu hakkında biraz daha konuşmamız lazım.

Bağımsız Yaşam, aslında kısacık bir yazıda aktarılabilecek bir kavram değil. Uzunca bir tarihçesi var çünkü bu hak elde edilene kadar bağımsız yaşam adına oldukça yoğun bir mücadele verildi. Bu kavramın Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne girmesini sağlayan da Avrupa ve Amerika’daki engelli bireylerin bu zamana kadar bu alanda yaptıkları oldu. Bu hareket, ilk olarak, o dönemde sıklıkla görüldüğü üzere, engellilerin toplumdan tecrit edilmiş bir şekilde, yatılı bakım evlerinde değil, toplum içinde kendi tercih ettikleri yerlerde yaşamaya hakları olduğu fikrinin savunulmasıyla başladı. Engellilerin toplu olarak kaldığı kurumlara karşı çıkılmasının nedeni bu kurumlardaki yaşam koşullarının çok kötü olmasının yanında, en iyi kurumlarda bile, engellilerin kendi hayatları üzerinde seçim ve kontrol olanağının olmamasıydı. Her gün saat kaçta uyanacaklarından, nerede ve kiminle yaşayacaklarına kadar hayatlarına dair tüm kararları diğer herkesin yaptığı gibi kendilerinin vermesi gerektiğine inanan engelli bireyler, bunu sağlamanın yolları üzerinde düşünmeye başladılar. İşte, bu noktada, bağımsız yaşama ve topluma dâhil olma hakkı, erişebilirlik ile yakından ilişkili hale geldi çünkü engellilerin kendi tercih ettikleri yerde yaşayabilmesinin ilk koşulu konutların erişilebilir hale getirilmesiydi. Böyle bir konuta sahip olduktan sonra yapılması gereken, engelli bireylerin günlük yaşamlarında ihtiyaç duyduğu desteği kendi ihtiyaç duydukları şekilde nasıl alabileceklerinin bulunmasıydı – çünkü herkes tek tip desteğe değil, farklı miktarda ve farklı şekilde desteklenmeye ihtiyaç duyuyordu. Böylece engelli bireylerin, kendilerine destek olacak kişiyi kendilerinin seçtiği ve işi, bu kişilere kendilerinin verdiği ancak destek olan kişinin ücretinin devlet tarafından karşılandığı kişisel asistanlık sistemleri kuruldu. Bu sistemler her ülkenin sosyal güvenlik sistemlerine göre değişiklik gösterse de, engellilerin, başkalarının kesin gözüyle baktığı birçok şeyi kimseye bağımlı hissetmeden yapabilmelerini sağladı. Özetle, özellikle yaşamlarını sürdürebilmek için daha yoğun desteğe ihtiyaç duyan engelli bireyler, günlük yaşamlarını istedikleri gibi planlayabilmeye, istedikleri zaman dışarı çıkıp istedikleri yerlere gidebilmeye başladılar.

Bu sistem, bildiğiniz gibi, Türkiye’de var olan bir sistem değil. Bu nedenden, bağımsız yaşam hakkının Türkiye’de olması gerektiği şekilde uygulanmadığını söyleyebiliriz. Bunun olmayışı, engelli bireylerin bir kısmının evinde mahsur kalmasına, bir kısmının eğitimini yarıda bırakmasına, bir kısmının çalışamamasına, bir kısmının ailesinin yanından ayrılamamasına veya bir kurumda yaşamak zorunda bırakılmasına neden oluyor. Dolayısıyla, engellilerin ihtiyaç duydukları desteği aldıklarında herkes gibi bağımsız birer birey olabilecekleri düşüncesinin toplumda yerleşmemiş olması, engellilik alanında savunduğumuz birçok şeyin tam anlamıyla gerçekleşememesine yol açıyor. Bağımsız yaşam hakkının ve kişisel asistanlık sisteminin uygulanamamasının bir sonucu olarak, engelliler de bağımsız yaşayabileceklerine ihtimal veremez hale geliyorlar. Bu, aynı zamanda engellilerin psikolojik ve sosyal anlamda güçlenmeleri de engelliyor. Bütün bunlar, bağımsız yaşama ve topluma dâhil olma hakkının önemini bir kez daha vurguluyor.

Şimdi gelelim etkinliğimize… Tam da bu alanda çalışmalar yürüten Avrupa Bağımsız Yaşam Ağı, 2014 yılından beri, 5 Mayıs’ı Avrupa Bağımsız Yaşam Günü olarak kutluyor. Bu sene, Türkiye’de Bağımsız Yaşam’la ilgili farkındalığın artması amacıyla, ben de herkesi 5 Mayıs’ta #bağımsızyaşam #bağımsızyaşamgünü gibi etiketleri kullanarak, Bağımsız Yaşam’ın sizler için ne anlama geldiğini sosyal medya hesaplarınızdan paylaşmaya davet ediyorum. Böylelikle bu zamana kadar bir şekilde pek de üzerinde durmadığımız bir konuyu tartışmaya açabiliriz… Haydi, desteğe!

Ben başlıyorum: Benim için #bağımsızyaşam her işimi kendim yapabilmek değil, ihtiyaç duyduğum desteği alabilmek ve hayatıma dair kendi kararlarımı uygulayabilecek olanaklara sahip olmaktır. Bunun ne kadar güçlendirici bir yaşam tarzı olduğunu kendim de birkaç kere deneyimleme fırsatı buldum. Gelecek yazılarımda bunlardan da bahsederim belki…


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.