Sizi bilmem ama ben cinsellik hakkında konuşmaya, yazmaya, düşünmeye henüz doyamadım. Önceki yazımda toplumun cinselliği bir üstünlük kurma aracı olarak kullandığından bahsetmiştim – ki bu kısmı, cinselliğin kamusal alanına ait bir tartışma konusuydu. Bu yazımda da biraz bireysel alanda neler olup bitiyor, onu anlatayım… Çünkü toplumsal meseleleri kendimize dert edindiğimizde, engelliliğin ve cinselliğin bireysel olarak nasıl yaşantılandığı dikkatimizden kaçabiliyor. Oysa bir klinik psikolog olarak, buna izin veremem, biliyorsunuz.
Hepimiz bazı bedenlerin diğer bedenlerden daha değerli bulunduğu ve engelliliğin yalnızca bireysel bir sorun olarak görüldüğü bir toplumda yetişiyoruz. Kendisinin engelliliğe dair en iyi yaklaşıma sahip olduğuna inanan insanların çok büyük bir çoğunluğunun aslında acıma duygularıyla dolu olduğunu görüyoruz. Haliyle cinsellikle ilgili meseleler de bu durumdan nasibini alıyor… Belli bir görünümün ve işlevselliğin dışında kalan kimse güzel, cinsel olarak çekici ya da yeterli ve değerli görülmüyor. Dışarıdan aldığımız bu mesajlar o kadar yoğun oluyor ki, bunları çok kolay ve hızlı bir şekilde öğreniyoruz. Öğrendiğimiz her şey çok derinlere kadar işliyor. Öyle ki, bu alanda bir ayrımcılıkla karşılaştığımızda, bunu fark edemez, buna öfkelenemez ve karşı koyamaz hale geliyoruz – çünkü ayrımcılığı yapana hak veriyoruz, onun yerinde olsak aynısını yapacağımızı düşünüyoruz. Hatta kendimizi başkalarına karşı ayrımcılık yaparken buluyoruz.
Bu alandaki ayrımcılıklar çok yakınlarımızdan da gelebiliyor. Sevgilimizin olmasına şaşıran arkadaşlarımız, asla evlenemeyeceğimizi söyleyen ailelerimiz, yıllarca süren romantik ilişkilerden sonra bile engelliliği bir ayrılık nedeni olarak öne süren sevgililerimiz… Hepsi bir taraftan en başta bahsettiğim şekilci ve sağlamcı toplumun etkisi altında kalan, bir taraftan da tam olarak bu toplumsal özellikleri besleyen ve devam ettiren kişiler. Bizim de kendimizi hem kendimize hem başkalarına karşı ayrımcılık yaparken bulmamız, engelli olmayan biriyle sevgili olduğumuzda puan kazanmış gibi hissetmemiz mesela ya da engelli arkadaşlarımızın evlenmesine, çocuk sahibi olmasına şaşırmamız, benzer bir sürecin sonucu aslında – ki, buna sağlamcılığın kanıksanması da diyebiliriz kısaca. Tahmin edersiniz ki, bu kanıksamaların hem kendi bireysel hayatımıza, hem de kanıksamalara neden olan toplumsal süreçlerin devamına katkıda bulunduğu için topluma oldukça olumsuz etkileri var.
Sağlamcılığın kanıksanması her alanda mevcut; ancak özellikle cinsellik konusunda olduğunda bizi başka birçok şeye açık hale getiriyor. Romantik ilişkilerde kendine güvenememe, ilişkileri başlatamama, sürdürememe ya da bitirememe, sosyal ortamlardan uzaklaşma, bedene dair memnuniyetsizlik, gelecekten umutsuzluk, mutsuzluk, kaygılı ruh hali, ilişkilerde aşırı fedakâr davranma, maruz kalınan duygusal, fiziksel, cinsel şiddete karşı çıkamama, şiddet görülen ilişkiden kurtulamama… Bir de kanıksamanın sonucu olarak, bu sorunların, ancak engellilik durumu ortadan kalkarsa çözüleceği inancı…
Tabii ki, bireysel boyutunu ele aldığımız her konuda olduğu gibi, yazı boyunca bahsettiğim durumlar herkes tarafından farklı şekillerde ve farklı yoğunlukta yaşanıyor. Dediğim gibi, bunlar illa ki cinsellik üzerinden yaşanmak durumunda da değil. Buna rağmen, geriye kalan konularda toplumda var olan birçok önyargının üstesinden gelebildiğimizi, örneğin, okumak, çalışmak, bir şeyler üretmek, sosyalleşmek, bağımsızlaşmak gibi konularda yapılan olumsuz yorumları çabucak kanıksamadığımızı ama romantik ilişkiler ve cinsellik konusundaki toplumsal önyargılara daha savunmasız olduğumuzu düşünüyorum. Bu durum, cinsellik konusunun mahrem bir konu olarak görülüp kimseyle rahatça konuşulamamasından ve dolayısıyla toplumdaki varsayımların sorgulanamamasından kaynaklanıyor olabilir. Bu yüzden ben bu konuyu hep sorgulayalım istiyorum. Yazı dilimden de anlaşılacağı üzere, benim kendimi sorgulamalarım bitmiş değil; herhangi bir şekilde de biteceğini düşünmüyorum. Derinlere kadar inmiş bütün sağlamcı düşüncelerimi bulmaya, onlara meydan okumaya ve yerlerine daha kapsayıcı inançları yerleştirmeye kararlıyım. Sizi de beklerim…
Not: Literatürde sağlamcılığın içselleştirilmesi ya da içselleştirilmiş sağlamcılık olarak geçen süreç, bu yazıda sağlamcılığın kanıksanması ya da kanıksanmış sağlamcılık olarak ele alınmıştır. Bu terimin, bireylerin toplumda var olan sağlamcı normları sorgulamadan kabul ettiği süreci daha iyi bir şekilde tanımladığı düşünülmüştür.