Okullarda tam zamanlı kaynaştırma uygulaması ile birlikte farklı engel gruplarından öğrenciler sınıflarda akranlarıyla birlikte aynı anda eğitim görüyor. Bazı öğrencilerin engelleri görünür. Mesela, tekerlekli sandalye kullanıcısı olma, görme engelinin bulunması gibi. Bazı öğrencilerin engelleriyse dışarıdan bakıldığında fark edilmez. Örneğin; otizmli olma ya da bir öğrenme güçlüğüne sahip olma gibi.
Çocuklar meraklıdır ve dikkatlerini çeken bir şeyi çekimserlik göstermeden ve filtreleme ihtiyacı da hissetmeden soruverirler. Hatırlıyorum bir gün teneffüste farklı sınıflardan çocuklar rehberlik servisine gelmişti. Kimisiyle sohbet ediyordum, kimisi masanın üzerindeki dergi ve oyuncaklarla ilgileniyordu. O sırada yanımda 3. sınıflardan hafif düzey zihinsel engel tanısı olan ve konuşma şekli ve iletişim biçimi nedeniyle farklı bir durumu olduğu anlaşılan bir kız öğrencimiz vardı. Ben onunla sohbet ederken bunu gören 2. sınıflardan bir başka kız öğrenci bana dönerek ve diğerlerinin duyacağı şekilde “o özürlü mü?” diye sordu. Ben ne diyeceğimi bilemediğim için önce duymazlıktan geldim. Aradan birkaç saniye geçti ve kız öğrenci sorusunu tekrar yöneltti, yine aldırmadım. Öğrenci sorusunu üçüncü kez tekrarlayınca, hızlı ve biraz sinirli bir tonda “hayır” diye yanıtlayıp kafamı çevirdim. Kısacası nasıl cevap vereceğimi bilemediğim için panikledim ve aslında güzel bir fırsatı kullanamamış oldum. Aradan birkaç ay geçince soruyu soran öğrencimin otizmli bir kardeşi olduğunu öğrendim ve taşlar yerine oturdu. Çocuğun hayatında engellilik kavramı vardı. Hem de çok yakınında. Sorduğu soru da bunun uzantısıydı.
Peki bizler okullarda engelliliğin anlatılması ile ilgili neler yapabiliriz? Türkiye’de bu konuda çok fazla kaynak ya da materyal henüz yok ama gün geçtikçe bu durum değişiyor. Ayrıca yurt dışında yapılan bazı çalışmaları kendi kültürümüze ve öğrencilerimize uyarlayabiliriz. Ama öncesinde öğrencimizin ailesiyle bu konuda iletişim kurmamız önemli. Bazı aileler çocukla ilgili yapmayı planladığınız bir farkındalık çalışmasının onun için bir etiketlemeye sebep olabileceğini düşünebilir ve bu çalışmanın yapılmasını istemeyebilir. Bazı ailelerse çocuklarındaki –varsa - farklı görünüm, tutum ve davranışları diğer çocukların bu tür bir çalışma ile daha rahat kabulleneceğine inanarak sizinle işbirliği yapmayı tercih edebilir. Bu yüzden aileyi sürece dâhil etmek, yapmayı planladığınız çalışmalarla ilgili bilgi vermek ve onların onayını ve katkısını almak hem etik boyutuyla hem de başarıya ulaşmak için çok önemli. Bu aynı zamanda sizin öğrenciye daha doğru bir müdahalede bulunmanızı sağlayacak ve aileyle işbirliği yaptığınız için onların okula duyduğu güven hissi pekişecektir.
Yapacağınız çalışmanın içeriği, kimlerin dahil edileceği, kullanılacak materyal ve çalışmanın süresi gibi konular hitap edeceğiniz yaş grubuna bağlı olarak değişiklik göstermeli. Ben ilkokul düzeyinde yapılabilecek çalışmalardan bahsedeceğim.
Genetik bir farklılık durumu olan Down Sendromunu ele alalım. Down Sendromlu bireyler özellikle fiziksel görünümleri ve konuşma şekilleri nedeniyle dikkat çektiği için çocuklardan bu yönde sorular gelebilir. Bu konuda diğer çocuklara da bilgi vermek için sınıfta hikâye okuma etkinliği düzenlenebilir. Bu konuda Tübitak'ın 6 yaş ve üstüne yönelik “Down Sendromlu Bir Arkadaşım var” isimli, bir yaz kampında arkadaş olan biri Down Sendromlu iki çocuğun hikâyesini anlatan kitabından faydalanabilirsiniz.
İrlanda yapımı ve Down Sendromlu bir kızın başrolünde olduğu Türkiye'de de yayınlanan Punky isimli bir çizgi film var. Orijinalinde Punky’nin seslendirmesini de Down Sendromlu bir sanatçı yapmış. Türkiye’de ise seslendirme maalesef profesyonel bir sanatçı tarafından gerçekleştirilmiş. Eğer buna dikkat edilseydi eğitimcilere okulda çocuklara izletip üzerinde konuşmak için önemli bir imkân sunabilirdi ama yine de çocuklara Down Sendromunu anlatmak için iyi bir fırsat olabilir.
Otizmli bir öğrenciniz olduğunda ise Tohum Vakfı’nın hazırlamış olduğu Otistik Değil Otizmliyim isimli dört dakikalık farkındalık videosunu izletebilirsiniz. Bu videoda otizmli bireylerin özellikleri, farklılıkları bir çocuğun ağzından akıcı bir şekilde anlatılıyor. Yine Tohum Otizm Vakfı’nın hazırlamış olduğu ve çok beğendiğim bir başka videonun ise süresi üç buçuk dakika ve ismi Gökkuşağı Okulu. Video renkler üzerinden farklılıklara vurgu yapılarak açılıyor ve ardından farklı özelliklere sahip çocuklar ve bu farklılıklar karşısında bizim neler yapabileceğimiz kısaca anlatılıyor. Mesela İdil’in turuncu kabarık saçları var ve arkasında oturan arkadaşları tahtayı göremediğinde omzuna hafifçe dokunarak onu uyarmaları yeterli, ya da gözlük kullanan Burak tahtada yazanları çok iyi göremediğinde yanındaki arkadaşı defterini ona gösterebilir. İşitme cihazı kullanan Itır’la göz göze bakarak konuşmalısın ve otizmli Tolga seninle ilgilenmiyor gibi gözükse de onu yaptığın her şeye katmaya devam et gibi mesajlar içeriyor video. Tabii her çocuğun farklı özellikleri ve ihtiyaçları da olacağı için tek başına bir video yeterli değil. Yurt dışında okuduğum örneklerde ailenin sınıfa girerek çocuğunu anlatması ve öğrencilerden gelen soruları yanıtlaması gibi yöntemlerin de kullanıldığını gördüm.
Çocuklar teknolojiye bayılır. Örneğin işitme cihazı kullanan bir öğrenciniz varsa bu cihazı göstermeniz ve onunla ilgili bilgi vermeniz dikkatlerini çekecektir. Bu, cihazın bir oyuncak olmadığı ve dikkatli bir şekilde kullanılması gerektiği bilgisini iletmek için de iyi bir fırsat yaratacaktır.
Görme engeli olan bir öğrenciniz varsa, sınıfta ve okulda ders içi ve ders dışı etkinliklerde ne tür düzenlemelere ya da desteğe ihtiyaç duyabilir ve sınıf arkadaşlarının bu konuda dikkat etmesi gerekenler nelerdir konusunda bir çalışma yapabilirsiniz. Sınıfa görme engelli bir konuşmacının davet edilmesi çocukların görme engelli bir yetişkin modelini ve yapabileceklerini görmeleri açısından da önemli. Bu sene ilkokulda görev yapan bir arkadaşım görme engelli öğretmen komşusunu okuluna davet ederek bir seminer gerçekleştirilmesini sağladı. Çocuklar “yemeğini yaparken zorlanıyor musun?” , “nasıl okudun?” , “evinden okula nasıl gidip geliyorsun?” “sınav kâğıtlarını nasıl okuyorsun?” “renkleri nasıl ayırt ediyorsun?” “neden gözlük takıyorsun?” gibi sorular yöneltmişler. Arkadaşım “engelli kişilerin hayatlarını çok farklı sanıyorlardı, bu sorularla onların da hayatlarını tek başına sürdürebildiklerini görmüş oldular” dedi. Dergimizde de yazıları yayımlanmış olan anaokulu öğretmeni Canan Çam Yücel’in “Bir Çocuk Kalbinin Duvarları Yoktur” isimli yazısında baston kullanımını çocuklara çok güzel bir şekilde açıkladığı bölümü buraya aktarıyorum: “Okulun ilk haftalarıydı, bastonumu kullanarak sınıfa girdim. Çocuklardan biri: “Öğretmenim, o ne?” dedi. Ben de “Size en yakın arkadaşımı tanıtayım mı?” diye sordum. “Bu benim en yakın arkadaşım, adı baston. Görmeyen ya da az görenler önüne çıkan engellerden kendisini haberdar etsin diye baston kullanırlar. Önüme bir engel çıktığında bastonum benden önce o engele çarparak ses çıkarıp bana haber veriyor. Bu nedenle ben de en yakın arkadaşımı hiç yanımdan ayırmıyorum.” dedim. Bu konuşmayı öğrencilerime yalnızca bir kez yaptım ve bir daha bana bununla ilgili hiç soru sormadılar, aramıza sonradan katılan arkadaşlarına da kendileri anlattılar.” Bu açıklama son derece anlaşılır, somut ve hikâyeleştirildiği için de hitap ettiği yaş grubuna çok uygun.
Tüm bu paylaştıklarım elbette ki çok sınırlı örnekler. Bu örnekleri çoğaltmak, farklılaştırmak, zenginleştirmek ve öğrencinin / sınıfın ihtiyaçlarına uyarlamak mümkün. Doğru, sistemli ve tutarlı uygulamalarla elde edeceğimiz sonuçlarsa paha biçilemez olacaktır.