Geride bıraktığımız ay İzmir’de görme engelli bir İngilizce öğretmeni ile ilgili bir haber basında epey yer buldu. Haberde sınıfa gizlice giren bir velinin ders sırasında telefonu ile çekim yaptığı, bu videoyu sosyal medyada paylaşarak öğretmenin sınıf hâkimiyetini sağlayamadığı, çocukların ders esnasında dışarı çıktığı ve güvenliklerinin tehlikeye atıldığı şeklinde ifadeler yer alıyordu. Bu durum, çalıştığım eğitim ortamlarındaki engellilikle ilgili karşılaştığım bazı tutum ve sözleri bana tekrar hatırlattı.
Geçtiğimiz Aralık ayında 15 kişilik bir rehber öğretmen grubu bir eğitim için bir araya geldik. Çalışma kapsamında farklı konularda çeşitli grup etkinlikleri uygulayıp değerlendirmesini yapıyorduk. Çatışmayı Çiziyorum isimli bir etkinlikte katılımcılara bir A4 kâğıdı dağıtıldı ve geçmişte yaşadıkları bir çatışma durumunu hatırlayıp onu resmetmeleri istendi. Ardından grup üyeleri çizilen resimdeki durumu tahmin edip yorumladı ve sonra da resim sahibi olan kişiler resimleriyle ilgili diğerlerinin getirdiği yorumlara ekleme ya da çıkarma yaptı. Katılımcılardan biri yaz tatili bitip de okula döndüğü zaman göreve yeni başlayan görme engelli okul memuruna kendi bilgisayarının verilmiş olduğunu söyledi. Geri almak istediğinde ise mümkün olmamış çünkü memurun kullandığı programın yalnızca o bilgisayarda kurulabildiği cevabını almış. Diğer grup üyeleri sorduğunda “E n’apsın yoksa bütün gün oturup gazete okuyamayacak. Hiçbir iş yaptığı yok” dedi. “Okula neden geliyor anlamıyorum, zaten bir şey yapamaz ama gelmesi gerekiyormuş işte” diye de ekledi.
Siz de yukarıdaki örneği okuyunca Engin Yılmaz’ın Görünmez Körlerin Kaderle İmtihanı başlıklı yazı dizisini hatırladınız mı? Ne diyordu Engin? Görme engelli kişinin başarısı görme engelli olduğu için ona sağlanan ayrıcalıklarla ya da şans faktörüyle açıklanırken, yaşadığı ya da sahip olduğu olumsuz özellikler de körlüğüyle açıklanır. Yukarıda anlattığım örnek üzerinden düşünecek olursak aynı okul memuru gören birisi olsaydı onun için “işini yapmıyor çünkü tembel” denilecekti, görme engelli olduğu için “kör ne de olsa” ile açıklanıyor.
Bir gün ders zili çaldı ve öğrenciler sınıfa girdi. Ben de bir konuda öğretmene bilgi vermek için sınıflardan birine girdim. Ders henüz başlamadığı için gürültü vardı ve bazı öğrenciler ayaktaydı. Ben öğretmene yaklaştım ve konuşmaya başladık. O sırada öğretmen sınıfa dönüp öğrencileri uyardı ve ardından bana dönüp kaynaştırma kapsamında yer alan ve o sırada yan yana bulunan iki öğrenciyi göstererek “İşte.. bunlar da kaynaştırma n’aparsınız” dedi. Şaşırdım çünkü o sırada konuşan ya da gezen pek çok öğrenci vardı ve bu esnada kaynaştırma programındaki öğrencilerin diğerlerinden daha farklı ya da aşırı bir tutum sergiledikleri yoktu.
Bir başka deyişle engeli olan bir çocuksanız, diğer çocuklar gibi hareketli olma, yanlış yapma özgürlüğünüz de biraz elinizden alınmış oluyor sanki. “Çok konuşuyor, ee ne de olsa özel öğrenme güçlüğü var!”??
Pek çok öğretmen arkadaşımın olduğu bir ortaokula gitmiş öğretmenler odasında arkadaşlarımı beklerken içeriye görme engelli bir öğretmen girdi. Ben de kendimi tanıtıp sohbet etmeye başladım. Ardından zil çaldı ve öğretmenler gelmeye başladı. Görme engelli öğretmenle o merhaba dediği için selamlaştıklarını ama sohbet etmediklerini fark ettim. Farklı zamanlarda ziyarete gittiğimde yine aynı tutumla karşılaşınca durum dikkatimi çekti ve arkadaşlarımdan birine nedenini sordum. O da bana, ilk başta herkesin kendisine yardımcı olmaya çalıştığını sınavlarında gözetmenlik yapma ve sınav kâğıtlarını okuma konularında destek olduklarını fakat sonrasında bunu suiistimal etmeye başladığını, bu yüzden herkesin ondan uzaklaştığını söyledi. Örneğin sınav sorularını dahi diğer öğretmenlerin hazırlamasını istediğini ya da ortak bir harcama yapılması gerektiğinde maddi olarak hiç katkıda bulunmayıp, üstüne kendisine destek verilmesini beklediğini belirtti. İşte böyle tersine örnekler de var. Engelini kullanarak sorumluluklarını başkalarına yükleme, insanlardan kendileri için bir şey yapmasını beklemek gibi.
Son yıllarda elbette ki engellilikle ilgili yasalar çıkarılıyor. Çok yetersiz olsa da bir takım kazanım ve haklar elde edildi fakat devletin başındakilerin dahi “Bu halinle sana iş vermişiz bir de şikâyet ediyorsun” “Elhamdülilah çocuklarımda hata yok” “Keşke her engelli Down sendromlu olsa, onların kimseye zararları yok” şeklindeki ifadeleri yardıma muhtaç, bir işe yaramayan, topluma yük engelli algısını beslemekten başka bir işe yaramıyor. Kişisel düzeyde de günlük yaşamda ya da iş hayatınızda çok fazla engelli kişiyle karşılaşma şansınız da olmuyor maalesef. Dolayısıyla tüm düşünce ve tutumlarınız da toplumun genelinde var olan yanlış algı üzerinden inşa ediliyor. Örneğin; ilk örnekteki rehber öğretmen okul ya da iş hayatında çok çalışkan ve başarılı bir görme engelli figürüyle karşılaşmış olsaydı acaba sorun yaşadığı görme engelli memuru yine aynı nedenle mi eleştiriyor olurdu. Sanmıyorum...Yine Engin’in yazısına referansla “otomatik pilotlarımızdan çıktığımız ve eleştirilerimizde de ayrımcı olmayacağımız günleri de görürüz umarım” diyorum.