Uzun zamandır olan biteni şaşkınlık ve öfkeyle izliyoruz. Her gün yeni bir felakete uyanır olduk. 10 Ekim günü de sıradan bir gün olarak başlamıştı hepimiz için. Sabah sosyal medya hesabımı açtığımda aynı okulda çalıştığım bir öğretmen arkadaşımın Ankara mitinginde olduğunu paylaştığı resimlerden öğrenmiştim. Birkaç saat sonra patlama haberlerini duyar duymaz arkadaşıma telefon açtım ama bir türlü ulaşamıyordum. O sırada sabah gördüğüm fotoğrafa tekrar bakmak aklıma geldi ve altına yazılan yorumlardan hayatta olduğunu öğrenebildim. Şu anda arkadaşım okula güçlükle devam edebiliyor. “Tüm ışığını kaybetti” onun şu anki ruh hali için yapabileceğim en doğru tanım olur sanırım.
Ölen yüzlerce insanla birlikte yakınları ve tüm bunlara şahit olan bizler de bir parça öldük. 10 Ekim ve sonrası, bu topraklarda tecrübe etme ihtimalimiz olan her bir kötülüğü bize tek tek yeniden gösterdi, hatırlattı. Barış dilemeye giderken öldürülebilirsiniz, ölünüz bile rahat bırakılmaz arkanızdan “oh olsun” denilebilir, ölümünüze saygı gösterilmesine tahammül edemeyenler tarafından ıslıklanıp yuhalanabilirsiniz.. Öyle bir coğrafya ki tüm bu felaketlerin ortasında çölde vaha etkisi yapması gereken Aziz Sancar’ın Nobel’i bile hak ettiği ilgiyi azim ve başarı öyküsü üzerinden değil etnik kökeni üzerinden gördü.
Ama nasıl ki kötülüğün sınırı yoksa umudun da sonu yok. İnsanlar öfkelenecek, hayal kırıklığı yaşayacak ama sonra yeniden sevme ve sevilme gücünü kendilerinde bulacak. Savaştan çıkacaklar eksik ve yenik ama yaralar sarıldıktan sonra yine mücadeleye devam edecekler. Yollarını kaybedecekler ama sonra tekrar bulacaklar. Haksızlığa uğrayıp tökezleyecekler ama sonrasında daha güçlü ayağa kalkacaklar. Eksilecekler ama çoğaltmanın bir yolunu bulacaklar. Yaşayacaklar, ölecekler ama sonra tekrar doğacaklar.
Ve gerçekten de dünyayı güzellik kurtaracak..