Sayı 9, Kasım 2014
Sevgili ibrettaşlarım ve ibret olmayan arkadaşlarım,
Çoğu internet sitesinde, “Körlere Nasıl Davranmalıyız?”, “Sağırlara Su İçirmenin 10 Altın Kuralı” veya “Özel Gereksinimlilere Pasta Yedirme Rehberi” gibi abuk yazılar yer alıyor. Ben de her zaman olduğu gibi yapılmaması gerekenler yerine yapılması gerekenleri ibretçe anlatacağım. Öncelikle sakatlar hakkında doğru bilinen yarım yamalak inanış ve tespitlerden bahsedeceğim ve sonrasında da bir davranma kılavuzu oluşturacağım.
Girişi kısa tutalım, işte doğru bilinen yarım yamalaklar
1) “Özürlüler cennete gidecekler, kendimizi onlara sevdirirsek bizi de aldırırlar.” : İşte bu inanış en tehlikeli olanıdır. Bazıları var ki bundan ne hesap tarifeleri ne grafikler çıkarıyor. Bir köre yardım etmek 70 şehit sevabı veya bir sakatla 40 adım yürümek cennette bir ağaç kazandırıyormuş. Arkadaşlar biz cennet vaadi almadık, kimin nereye gideceğine Allah karar verecek. O yüzden kurcalamayın. Ama üzülmeyin cennette kırk ağacınız olmasa da size Manisa Kırkağaç Köfte ısmarlayabiliriz, ibret tesellisi.
2) “Âmâların hafızası kuvvetlidir, kulakları müthiş duyar, ön çapraz bağları hiç yırtılmaz.” : Geçen gün bir profesör bana 780 sayfalık kitabı ezberletmeye kalktı, nasıl kurtuldum anlatamam. Hayatımızın her alanında soyut düşündüğümüz için size öyle geliyor. Kulak meselesi de, gören insanların gözleri için harcadığı kapasiteyi körler kulaklarına harcadığı için kulakları iyi duyuyor. Kulak bizde en güçlü duyu organıdır. (Hem kör hem sağırlar var oraya şimdi girersek iyice karışır konu.) Ha, ön çapraz bağlarına gelince, gayet yırtılıyor onlar.
3) “Sevcan Teyze’nin 3 yaşındaki topal kızı okuma bilmiyor, o halde hiçbir sakat okuma bilmez.” : Bu genelleme kulağa biraz gerçek dışı gelebilir ama cidden böyle genellemeler yapılıyor. Muhtar Osman’ın kör oğlu yemek yapmayı bilmiyor diye Hatice Abla çay demleyemez diye bir şey yok. Bu iki kişinin hamaratlık düzeyinin farklı olmasının farklı nedenleri var. (ataerkil toplum yapısında cinsiyet farkı gibi) Bir sonraki madde de bununla ilgili.
4) “Size körler okulunda baston öğretmiyorlar mı, niye bazıları bastonsuz yürüyor?” : Ah bir anlayabilsek… Bu benim en sevdiğim sorudur. Körler okulunu veya rehabilitasyon merkezini birer sakat fabrikası veya torna atölyesi olarak kodlamaya en güzel örnektir. Bu bağımsız hareket sorunsalı bizim ayrıca değindiğimiz bir konu. Ama soruya şöyle bir cevap verebiliriz: Okuldaki matematik hocasının çok iyi ders anlatması tüm öğrencilerin 100 alacağı anlamına gelmez. Aynı şekilde her sakat kendisini aynı düzeyde yetiştirmiyor.
5) “Sakatlar evden dışarı çıkamazlar, çıksalar da yalnız çıkmazlar.” : Genelde yalnız çıkarım ama çıkmayanlar da var. Sorunu sakatlarda değil de yollarda arasanız? 10 karış kaldırımı çıkabilen akülü sandalye icat etmektense kaldırımları rampalasanız ya da daha basiti kaldırımlara araba park etmeseniz ve güya bunu önlemek için konulmuş mantarlar yüzünden zor anlar yaşamasak nasıl olur?
6) “Sakatlar asosyaldir.” : Keşke buna sadece ağzımla gülsem… Pek çok farklı ve ilginç hobisi olan arkadaşlarımız var. (Kitap okumaktan bahsetmiyorum.) Bisiklete binen, (bkz: tandem türü bisikletler), dalış yapan, hatta resim yapan kör arkadaşlarımız var. “Körler tiyatro yapamaz.” diyerek ajitatif filmlerdeki kör rolünde bile gören insanları oynatıyorlar, “Yürüyemiyorsan paintball oynayamazsın/Sağırsan go-kart’a binemezsin.” diyorlar, körleri sinema ve tiyatro salonuna almıyorlar, eee? Başka ne olacaktı bu ülkede?
7) “Sakatlar çok pozitif, kendiyle barışık, kendileriyle dalga geçebiliyorlar.” : Ben niye kendimle dalga geçeyim, manyak mıyım ben? Ayrıca neye küstük de barıştık? Sakatlık bizim için (istisnalar mevcut) kötü bir durum değil ki. Bu yüzden kendimize kızgındık da yüzümüz gülünce affetmiş mi olduk? Benim gözümün renkli olması da kör olması da benim için aynı değerde özelliklerdir.
8) “Şu kaldırımda görme engelli çizgileri var yaaa, neden sarı biliyo musuuuun? Görme engelliler sarı rengi görebiliyoooo.” Ben bu cümleyi iki üniversite öğrencisinden duydum; Nişantaşı Üniversitesi değil canım, bildiğin Beykent. Onun bastonla hissedildiğini ve sarı olmasının sadece bir renk seçimi olduğunu söylememe gerek var mı?
Bu doğru bilinen yarım yamalaklardan sonra bir de davranma kılavuzumuz var.
Sakatlara Davranma Kılavuzu
Bu kılavuz, toplumun acıdığı insan Homo İbretus yani bendeniz tarafından hazırlanmış olup, toplumun ve sakat nüfusunun geneline aykırı olan “kompleksli” sakatları kapsamaktadır. Ben ve ibrettaşlarım birer çamaşır makinesi olmadığımızdan, kılavuzumuzun formatı da standartlardan biraz farklı. Önemli noktaları ve yapmanız gerekenleri başlıklara bölmeden maddeler hâlinde sıralayacağız.
1) Öncelikle bir sakata çocuk muamelesi yapmanız, siz istemeseniz de konuşmalarınıza yansımakta ve bu da bizi tabiri caizse deli etmektedir.
Örnek: “Eeeeveeeet, şimdi şu sandalyeye şööööyle güzelce oturuyoruuuuuz, ellerimizi masanın üzerine koyuyoruuuuuz, garson abi geliceeeeeek, mama söyliceeeeez.”
2) Aynı şekilde cahil ya da idiyot muamelesi görmek aşırı agresifliğe neden olmakta ve saç diplerimizden buharlar çıkmaktadır.
Örnek: Ben: Bakar mısınız, ben 50’lik bira istiyorum.
Garson: İçki olan bira mı? (YORUMSUZ)
3) Ayrıca kırdığımız her potu alttan almanız ve katılmasanız bile her fikrimizi onaylamanız çok can sıkıcı. Farklı fikirler duymaktan ve eleştirilmekten incinmeyiz.
4) Yolda yürürken, sağ elinizle sağ kolumuzu, sol elinizle de sol dizimizi tutmaya çalışırsanız muhtemelen düşeriz. Bu durum tamamen dengemizi kaybetmemizle ilgilidir, sakat oluşumuzla değil. Kolunuza girsek yeter.
5) Körlük bulaşıcı değil, kolumuza girmeden önce ameliyat eldiveni takmayın! Topal biri çocuğunuzla aynı sınıfı paylaşınca çocuğunuzun bacağı incinmez. Üst katınıza otistik çocuğu olan bir aile taşındığında apartmanı sel basmış gibi paniklemenize gerek yok.
6) Körler pijama giyer, sağırlar ayran içer, dilsizler kumpir yer, felçliler müzik dinler. Bunda şaşıracak bir şey yok.
7) Tüm sakatlık türlerindeki insanlar iletişim yeteneğine sahiptir. Bizimle ilgili merakınızı bize sorarak giderin, yanımızdakine sormayın.
Örnek: “Çayına şeker alır değil mi bu?” (Bu, insanlar için değil eşyalar için kullanılır desem neye kızdığımızı anlarsınız sanırım.)
8) Konuşan bir telefon veya saat gördüğünüzde irkilmeyin. Onlar kutsal değil, sadece teknoloji gelişti. Onlar biz körler için tasarlanmış sesli cihazlar yahut okuyucu programlara sahip. Sizin gözünüzle/kulağınızla/bacaklarınızla yaptığınız işleri yapmak için biz farklı yöntemler kullanabiliriz. Bunu unutmayın.
9) Körler için her şey Braille veya bastondan ibaret değil. Baston şeklinde su bardağı ya da kabartma harflerle yazılmış muska diye bir şey yok.
10) Ayrıca, sosyal sorumluluk projesi adı altında abuk fikirler üretmeye kalkmayın. (Kör nüfusunun artmasını önlemek için bastonların ucuna prezervatif takma kampanyası gibi.) Bizi ilgilendiren bir projede size katkıda bulunmaktan memnun oluruz.
11) “Mecidiyeköy otobüsü geçti mi?” sorusu yeryüzünde konuşulan hiçbir dilde “Bana para verin.” anlamına gelmez. Bunun farkına varmak için Urducadan Finceye tüm dilleri bilmeye gerek yok, bizim de Türkçe konuştuğumuzu bilin yeter. İhtiyacımız olan şey para değil o da ayrı mesele.
12) Bizim bilgi ve ilgi sahibi olduğumuz tek konu sakatlığımız değil. Sizin sorularınıza nezaketen cevap veriyor, bilmek istediklerinizi anlatıyor, hatta yer yer uzatıyor olabiliriz. Ama bu, bizimle başka şeyler konuşamayacağınız anlamına gelmez.
13) Espri anlayışımız “Ben böyle şey görmedim höhöhöhö” değil. En azından benim değil. Sadece bu şakalar sayesinde medyatik sempatik olanlar var evet ama hepimiz böyle değiliz.
14) Sokakta eylem yapan bir sakat grubu gördüğünüzde IŞİD gelmiş gibi davranmayın. Sizi doğramak gibi bir niyetimiz yok, hakkımızı aramak için sesimizi duyurmak istiyoruz sadece.
Bunun gibi daha onlarca maddeyi özetleyecek bir maddeyle kılavuzu bitirmek isterim. En önemli madde bu, bizim doğaüstü varlık değil sıradan insanlar olduğumuzun bilincinde olun. Böylece hem bizimle iletişim kurmak sandığınız kadar zor olmayacak, hem de “eşit, erişilebilir, engelsiz dünya”yı birlikte kurabileceğiz.
Sosyal mesajımı da vererek yazımı burada bitiriyor ve son olarak da “Kılavuzu Homo İbretus olanın, burnu aktivizmden kurtulmaz.” diyorum.