Merhaba değerli okurlar,
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Ayşe Nurtaç Sözbir Günebakan Çok Engelli Görmeyen Çocuklar ve Ailelerine Destek Derneği ve Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Genel Müdürlüğü Programlar ve Öğretim Materyalleri Daire Başkanlığı işbirliğiyle, 3-4 Mayıs 2018 tarihlerinde İstanbul’da, Çok Engellilik Arama Toplantısı gerçekleştirilmiştir. Bu arama toplantısının amacı, birden fazla engel, tıbbi ve/veya gelişimsel sorun yaşayan kişilerin ülkemizde ulaşabildikleri eğitim olanaklarının artırılması ve “çok engellilik”in bir özel eğitim kategorisi olarak kabul edilmesi amacıyla, alanda çalışanlarla, özellikle ailelerin çeşitli konularda görüşlerini ortaya koyması ve işbirliği olanaklarının oluşturulmasıdır. Bu amaçla ülkemizden ve farklı ülkelerden akademisyenler, STK temsilcileri ile bu konuda çalışan öğretmen, sağlık çalışanları ve diğer uzmanların katılımıyla interdisipliner bir bakış açısıyla bir arama toplantısı gerçekleştirilmiştir.
Toplantının açılış gününün ilk yarısında, Amerika, Fransa, Hırvatistan, Bulgaristan, Romanya gibi farklı ülkelerden katılımcıların kendi ülkelerindeki çalışmaları paylaştığı bir panel yapılmıştır. Ardından küçük çalışma grupları halinde çeşitli konularda toplantılar yapılmış ve ikinci günün sonunda çalışma gruplarından çıkan raporlar tüm katılımcılara sunulmuştur. Tüm gruplardan çıkan raporların sonuçları, derlenerek bir sonuç raporu oluşturulması planlanmıştır. Sonuç raporunun, YÖK veya MEB tarafından basımının gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.
"Çok Engellilik ve görme-işitme engellilik" ana başlıkları altında planlanan tartışma gruplarının konuları şu şekildedir:
1- Erken çocukluk eğitimi ve erken müdahale hizmetleri
2- Eğitimin iyileştirilmesi ve müfredat geliştirme (Öğretmen, ve uzmanların yetiştirilmesi, mesleki eğitim, müfredat)
3- Sağlık ve eğitim politikaları ve düzenlemeler (Tanılama, değerlendirme, ICF, yerleştirme, yasa ve yönetmelikler)
- İletişim (Destekleyici teknoloji, alternatif ve destekleyici iletişim)
Bu yazımda, küçük grup tartışmalarında ele alınan ilk üç madde üzerine tartışılan konuları ve gündeme getirilen önerileri sizinle de paylaşmak istedim.
Erken doğan ve riskli bebeklerin aileleri ile sağlık çalışanlarının işbirliği içinde olmaları gerekmektedir. Mevcut uygulamada sağlık çalışanları tanı ve değerlendirme yapmakta fakat yönlendirme yapmamaktadır. Aileler çocuklarının gelişimi ve eğitimi için kendi çabalarıyla yol kat etmeye çalışmaktadır. Sağlık sisteminde yeni doğan çocukların rutin kontrolleri ve aşıları konusunda aileler bilgilendirilmekte ve yönlendirilmekte fakat farklı olan riskli bebeklerin ne gibi farklılıkları olduğu, örneğin, nasıl emzirilebileceği gibi özel durumlara yönelik herhangi bir bilgilendirme veya yönlendirme yapılmamaktadır. Sağlık ocaklarında aile hekimlerinin yanı sıra, çocuk gelişimi uzmanları da bulunmalıdır. Sağlık ocakları veya bu gibi kurumlarda, ailelere rehberlik edecek ve onları yönlendirecek çocuk gelişimi uzmanları istihdam edilmelidir. Bu uzmanlar, aileleri ilk önce çocuklarının engelli oluşu, engel türü ve engel derecesi konusunda bilgilendirmeli, ailelerin çocuğunun farklılığının farkına varmasını sağlamalı ve çocuğun gelişimini takip etmelidir. Ailelerin sağlıklı bebek dünyaya getirememiş olmaktan dolayı yaşadıkları psikolojik süreçleri en az hasarla atlatabilmeleri, çocuklarının farklılığını ve engelini fark etmeleri ve gelişimini desteklemeleri için psikolojik olarak desteklenmeleri gerekmektedir. Aileler, çocuklarını tam olarak kabul ettikleri zaman onların gelişimi ve eğitimi için harekete geçebilmektedirler. Aynı zamanda bu sağlık ocaklarında çocuğun engeline göre ilgili kurumlara yönlendirebilecek yetkin kişiler yer almalıdır. Çocukların görme, işitme, nörolojik kontrolleri büyük önem taşımakta olup düzenli olarak takip edilmelidir. Erken müdahale 0-3 yaş arası çocukların ailelerine gerekli desteğin verilmesi, çocuğun en doğal ortamı olan ev ortamında ailenin de desteğiyle gelişiminin desteklenmesi hizmetlerini kapsamaktadır. Doktorlar, fizyoterapistler, psikologlar, gelişim uzmanlarının da içinde bulunduğu bir ekip oluşturulmalı ve mutlaka ekip çalışması yapılmalıdır. Bu ekipte yer alan kişiler, çocuğu değerlendirmeli ve belirlenen hedefler doğrultusunda çocuğun bireysel eğitim planı oluşturulmalıdır. Türkiye’de bir ekip çalışması yapılamaması nedeniyle, aileler tek tek uzmanları bulmak ve destek almak zorunda kalmakta ve bu da ciddi bir zaman kaybına neden olmaktadır. Aileleri ilgili sağlık kuruluşlarına ve uzman kişilere yönlendirecek uzman bir kadronun bulunduğu bir riskli bebek merkezi kurulmalıdır. Sağlık ocaklarında çalışan kişiler normal gelişime sahip bebekler hakkında genel bilgilere sahip olmakta fakat erken doğan veya riskli bebeklerin özel durumları hakkında yeterince bilgiye sahip olmamaktadır. Bu kurumlarda çalışan kişilerin de doğru ve etkili yönlendirmeyi yapabilmeleri için gerekli eğitimleri almaları gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve ilgili sivil toplum kuruluşları işbirliği içinde çalışarak ailelere destek vermelidir. Kurulacak olan riskli bebek merkezinde uzmanların bulunduğu bir ekip olmalı ve ekibin aldığı ortak karar doğrultusunda çocuğun eğitsel planı yapılmalıdır. Çocuğun yaşı büyüdükçe özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden de eğitim alabilmektedir. Ayrıca bazı büyükşehir belediyelerinin de engelliler birimlerinde de ailelere ve engelli çocuklara bazı hizmetler sunulmaktadır. Ancak gerek özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri gerekse belediyeler olsun, buralarda da ekip çalışmalarına çoğunlukla rastlanamamaktadır. Eğitim esnasında kullanılan materyaller de çok önemlidir. Çocukların gelişimi için uygun materyaller seçilmelidir. Erken müdahalenin amacı, çocukları okul öncesi eğitime hazırlamak, okul öncesi eğitimin de amacı, çocukları ilkokula hazırlamaktır. Okul öncesi dönemdeki ihtiyaçlarla ilköğretimdeki ihtiyaçlar paralellik göstermektedir. Anaokulu öğretmenleri ile ilkokul öğretmenleri, engelli veya çok engelli çocuklar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için bütünleştirici eğitim ortamlarına çocuğu yeterince dâhil edememektedirler.
Özel eğitim kurumlarında öğretmenlerin sıklıkla yer değiştirmesi önemli sorunlardan biridir. Öğretmenlerin büyük bir kısmı, çok engellilerle çalışmayı tercih etmemektedir. Öğretmenleri bu alanda çalışmaya motive etmek için birtakım önerilerde bulunulmuştur. Öğretmenleri mesleklerini yerine getirirken rahatlatabilmek için yardımcı öğretmenler sağlanabilir. Bir sınıfın bir özel eğitim öğretmeni olmasına özen gösterilmeli ancak bu özel eğitim öğretmenine destek olmak üzere sınıfta bir de yardımcı öğretmenin bulunmasına çalışılmalıdır. Bu yardımcı öğretmenlerin yetiştirilmesi için Yüksek Öğretim Kurumu tarafından iki yıllık bir program açılabilir ve bu kişiler Milli Eğitim Bakanlığı’nın da desteğiyle Öğretmen Yetiştirme Birimi aracılığıyla verilen belge ve açılan kadro ile atanabilir. Bu sistem sadece özel eğitim okullarında eğitim gören çocukların öğretmenlerini desteklemek için değil, aynı zamanda kaynaştırma eğitimine tabi olan çocukların öğretmenlerini desteklemek için de önerilmektedir. Çok engelli çocukların da mümkün olduğunca kaynaştırma ve bütünleştirme yoluyla eğitim almaya yönlendirilmeleri gerektiği düşünülmektedir. Yetiştirilecek öğretmenler için yüksek lisans programları açılabilir; böylece belli oranda eğitim almış, alanda çalışmayı isteyen, motive olarak gelmiş kişilerin bu programda yer alması mümkün olabilir. Okullarda bir tane eğitim koordinatörü bulunabilir, bu koordinatörler, alanda deneyimli kişilerden seçilebilir ve bu koordinatörler, sınıfların öğretmenlerine rehberlik edebilir, ailelerle yapılacak olan toplantı ve görüşmeleri düzenleyebilir. Çok engelli çocukların öğretmenlerinin eğitim verdikleri süre boyunca kendilerini geliştirmelerini, bilgilerini ve deneyimlerini daha da arttırmalarını sağlamak amacıyla panel, seminer, kongre gibi organizasyonlara katılmaları sağlanabilir. Yaptıkları her çalışma, performanslarına yansıtılabilir ve böylece motive olmaları konusunda desteklenebilir. Ekip çalışması hem çocuğun değerlendirilmesinde hem de eğitim planının hazırlanmasında önemlidir. Çocuğun ailesi, mutlaka bu ekibin bir üyesi olmalıdır. Bu ekipte fizyoterapist gibi başka uzmanlar da bulunmalı ve bu uzman kişiler gerekli eğitimleri almalıdır. Çok engelli çocuklar için özel bir müfredat geliştirilmelidir. Bu müfredat önemli bazı başlıkları içerebilir; iletişim becerileri, günlük yaşam becerileri, akademik beceriler, mesleki beceriler bu başlıkların başlıcaları olarak önerilmektedir. Öğrenmede en etkili yollardan biri de yaparak yaşayarak öğrenmedir. Çok engelli çocukların da öğrenmelerini arttırmak ve becerilerini geliştirmek için okul dışına çıkmak, geziler düzenlemek büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda etkinliklerin de müfredata eklenmesi için Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılması gerektiği vurgulanmaktadır. Pilot olarak belirlenecek bir okulda örnek bir çalışma başlatılmalıdır. Pilot çalışmanın yapılacağı okulun adında “çok engelliler” ibaresinin geçmesine mutlaka dikkat edilmelidir.
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde birden çok yetersizlik türünün tanımının olmasına karşın çok engelliliğin herhangi bir tanımı bulunmamaktadır. Örneğin, kör-sağırlığın herhangi bir tanımı, yönetmelikte yer almamaktadır. . Bu durum çocukların tanılanmasını ve eğitim almasını zorlaştırmaktadır. Yönetmeliğe bu tanımların konulması önerilmektedir. Sağlık kurulu raporlarında engel türlerini ve derecelerini uygun biçimde niteleyecek altın standartların belirlenmesi gerekmektedir. Doktorlar, sağlık kurulu raporlarını bu standartlara göre düzenlemelidir. Doktorlar ile özel eğitimci ve psikologlar bir araya gelmelidir ve işbirliği içinde çalışmalıdırlar; transdisipliner bir çalışma ortamı yaratılmalıdır. Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği içinde çalışmalıdır. Eğitimcilerin de engelli çocuk hakkında doktoru bilgilendirmesi, çocuğun gelişimi ve eğitimi için önemlidir. Eğitimin okul öncesi dönemden itibaren başlaması gerekmektedir. Bu noktada, eğitsel tanılama ve eğitsel değerlendirmede kullanılacak olan kodlamaların doğru bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, Rehberlik Araştırma Merkezleri’nde de bir ekibin bulunması, çocukla ilgili bilgileri aileden almak yerine uzman kişilerce yapılacak ölçme ve değerlendirme sonucunda eğitsel tanılama ve değerlendirmenin yapılması gerekmektedir. Rehberlik Araştırma Merkezleri’ndeki ekipte mutlaka bir sosyal hizmet uzmanının bulunması ve aileleri sahip oldukları sosyal haklar konusunda bilgilendirmesi önerilmektedir. Genel olarak ülkemizde özel eğitim öğretmenlerinin az sayıda olması, yeterli miktarda ve çeşitlilikte materyalin özel eğitim sınıflarında bulunmaması gibi sorunlar yaşanmaktadır. Çok engelli çocuklar için özel müfredatların geliştirilmesi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışmaları bulunmaktadır. Bazı okulların müfredat ve materyal geliştirme konusunda çaba gösterdikleri gözlemlenmektedir. Ancak bu çalışmaların sayısının ve niteliğinin arttırılması gerekmektedir. Engellilik alanındaki terimlerin net olarak tanımlanması ve kavram karmaşasının önlenmeye çalışılması önemli görülmektedir. Tıp alanında da bu tanımların kullanılması gerekmektedir. Tüm ilgili bakanlıkların aktif olarak yer aldığı, alanda çalışan uzman ve akademisyenlerin bulunduğu, sivil toplum kuruluşlarını ve üniversiteleri de kapsayan geniş kapsamlı toplantı ve kongrelerin sık aralıklarla ve düzenli olarak yapılması için çalışılmalıdır. Gerçekleştirilen Arama Toplantısı sonucunda Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulacak olan rapor doğrultusunda bakanlığın ne gibi çalışmalar yaptığı takip edilmelidir. Her ilçede çok engelli çocukların özel gereksinimlerini karşılamaya yönelik gerekli araç-gereç ve materyallerin bulunduğu, uygun fiziki düzenlemelerin yapıldığı ve yeterli sayıda özel eğitimcinin yer aldığı bir pilot okul oluşturulabilir. Çok engelli çocukların, evlerinin bulunduğu ilçeden çok uzakta bir okulda eğitim faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalmaları önlenebilir. Ancak hali hazırda eğitime devam etmekte olan özel eğitim okullarında da eğitime devam edilmesi önerilmektedir. Aileler, çocuğun farklı hizmetleri alması için sürekli bir yerden başka bir yere hareket etmektedir. Bu sıkıntıların azaltılabilmesi için tüm eğitim hizmetlerinin mümkün olduğunca okul ortamında toplanmasına çalışılmalıdır. Böylece, hem çok engelli çocukla çalışan ekibin tüm üyelerinin işbirliği içinde olması sağlanmış olacak hem de ailelerin psikolojik olarak yıpranması önlenmiş olacaktır. Böyle bir durumda, yapılan çalışmaları tek bir elden kontrol edebilmek için otokontrol mutlaka Milli Eğitim Bakanlığı’nda olmalıdır.