Merhaba sevgili EEEH Dergi okurları. Yazılarımı takip edenler bilir, ben bu satırlarda çoğunlukla günlük yaşamda karşılaştığım ayrımcılık hikâyelerine, “sağlamcı” tutumlara, mikrosaldırganlıklara, kısacası tanık olduğum yaşanmışlıklara ve kendi deneyimlerime yer veriyorum. Yine öyle yapacağım ve yakın zamanda gözlemlediğim bir olayı sizinle paylaşacağım.
Birkaç hafta önce eşim, oğlum ve ben bayram ziyaretlerini tamamlamış eve dönüyorduk. İstanbul halkı bayram tatilini fırsata çevirip şehri terk ettiği için yollar boştu ve dolayısıyla trafik de yoktu. Otobüsle mi metroyla mı yolculuk edelim derken, hava çok sıcak olduğu için metroda karar kıldık. Herkes bizim gibi düşünmüş olmalı ki metro kalabalıktı. Oturacak yer bulamadık. “Olsun sorun değil, ne de olsa klimalar çalışıyor ve içerisi gayet serin” dedim içimden. Birkaç durak sonra araca zihinsel farklılığı olan bir genç ile annesi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın bindi. Genç biraz da kiloluydu. Oturan yolculardan ikisi onlara yer verdi. Bu sırada tüm gözlerin bu genç ve annesi üzerinde gezdiğini söylemeliyim.
Metro bir durak bile yol almadan, anne ve oğlun yanında oturan bir amca başladı sohbete. Aslında sohbet değil de soru yağmuru desem daha yerinde olur. Gözleri sürekli gencin üzerinde olduğu halde bir yandan da anneye yöneltiyor gencin özel yaşamına dair sorularını. “Kaç kilo bu?” Anneden ses çıkmıyor. Duymazlığa geliyor sanki. Amca tekrarlıyor “Yüz kilo var mı?” Anne ısrarlı sorulara kayıtsız kalamıyor ve cevaplandırıyor. “Ah keşke cevap vermese!” diye hayıflanıyorum çünkü soruların ardı arkasının gelmeyeceğini tahmin ediyorum. Gerçekten de öyle oluyor. “Yok” diyor amca. “Benden kilolu bu. Daha fazla olmalı. Ekmek yedirme buna.” Annesi “Ondan değil, ilaç kullanıyor. İlaçlar da kilo aldırıyor” diyor. Sonra bizim yaşlı amca başlıyor gence saati öğretmeye. “Bu akrep, bu da yelkovan”, sanki ondan böyle bir talep gelmiş gibi. Olaya müdahale etmemek için kendimi zor tutuyorum. Çünkü çok rahatsız oluyorum. Benzer mikrosaldırgan davranışlarla sık sık karşılaşıyorum ve ne hissettiklerini, ne kadar rahatsız olduklarını tahmin edebiliyorum. “Sana ne amca, niye rahatsız ediyorsun genci ve annesini?” demek istiyorum ama annesi yanındayken bana düşmez diye geri adım atıyorum. Saati de öğrettikten sonra amca bu sefer beslenme taktikleri veriyor kendince. “Babası da mı kilolu bunun?” diye yenisini ekliyor sorularına. Oysa anne ilaçların kilo yaptığını söylemişti ama amca kendi bildiğini okuyor. “Nereye gidiyorsunuz? Nerede ineceksiniz?” diye sormayı da unutmuyor tabii. Nerede ineceklerini ben de merak etmiştim çünkü daha ne kadar bu rahatsız edici sahneye tanık olacağımı düşünüyordum. Neyse ki birkaç durak sonra indiler. Ayakta olduğumuz halde biz o amcanın yanına oturmayı aklımızdan bile geçirmedik. Benzer sorulara maruz kalacağımızı biliyordum ve buna tahammül edemezdim. Boş yere başka bir yolcu oturdu ve bizim amca başladı ona da sormaya, “Nerelisin? Ne iş yapıyorsun?” Yanıt alamayınca biraz daha ısrar etti ama nihayet önüne dönüp susmak zorunda kaldı. Yani yolcunun taktiği işe yaradı. Bu sırada biz de ineceğimiz durağa gelmiştik.
Metrodan indikten sonra içime bir ferahlık yerleşti. “Oh be!” dedim. Daha fazlasına dayanamayacak gibiydim. Sonra düşündüm de zihinsel farklılığı olan gencin annesi de diğer yolcu gibi kendisine yöneltilen sorulara hiç cevap vermeseydi, rahatsız olduğunu söyleseydi, hatta “Sizi ne ilgilendiriyor?” deseydi, o amca da susacaktı. Nedense bu tip durumlarda karşımızdakine kabalık etmekten mi çekiniyoruz, yoksa gereğinden iyi niyetli mi davranma çabasındayız bilmiyorum. Kimse bizim özel yaşamımıza ve kişisel alanımıza iznimiz olmadan giremez. Bu amcanın davranışı çok büyük bir saygısızlık. Yapılan saygısızlıklara sessiz kaldıkça, tekrarlanmaya devam edecek. Bu nedenle benzer davranışlara maruz kaldığımızda, karşımızdakine uygun cevabı verip daha fazla ilerlemesine engel olmalıyız.