Merhabalar EEEH Dergi okurları. Bu ayki yazımda geçtiğimiz günlerde 8.’sini düzenlediğimiz Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali’ni anlatmak istiyorum sizlere. Kiminiz bu heyecana bizlerle aynı anda ortak oldunuz. Kiminiz ise bu harika festivali benim satırlarımdan okuyor olacaksınız.
Öncelikle festival hazırlıklarımıza başlamadan önce bir komite oluşturmamız gerekiyordu. Eh ne de olsa artık bazılarımız birkaç yıldır komitede çalışıyorduk. Yeni sesler ve yeni nefesler gerekiyordu festivalimize. Aramıza daha önce festival komitesinde çalışmamış tazecik kanlar da eklenince “Artık çalışmalara başlamak için hazırız” dedik ve sıvadık kollarımızı hep birlikte.
Festival hazırlıklarını konuşmak için ilk toplandığımız zamanı hatırlıyorum da hepimiz ne kadar heyecanlıydık o gün. Kolay bir organizasyonun altına girmemiştik. Hepimiz bunun farkındaydık. Herkes bir heyecanla mikrofonu kapıp “Bu yıl neler yapsak” diye önerilerde bulunuyordu. Fikirlerin havada uçuştuğu bir gündü. Fikirlerimiz güzeldi ama öncelikle bu yılki temamız ne olacaktı, bunu belirlememiz gerekiyordu. Her yıl için bir tema bulmak da hiç o kadar kolay değildi.
Bu yıl çok farklı bir festival hayal ettik. “Üç gün üç ayrı temamız olsun ve stantlarımızı da bu temalar çerçevesinde açalım” diye kararlaştırdık. Geçtiğimiz aylarda Dr. Engin Yılmaz'ın hazırladığı Sağlamcılık Buluşmaları oturumlarını takip edenler olmuştur. Bu oturumlardan biz de çok keyif almıştık. Bu yıl sağlamcılığa vurgu yapan bir temamız olsun istedik. Madem ki üç gün için de farklı temalar ve stantlar planlıyoruz, o zaman festivalimizin genel teması “Sağlamcılığa inat farklılıklarını yaşat” olsun dedik hep birlikte. Çünkü sağlamcı zihniyete karşı katedecek bir hayli yolumuz ve söyleyecek çok sözümüz vardı. Nihayet temamızı belirleyebilmiştik. Temamızı belirleyince festivalimizin yarısını halletmişiz gibi gelir bana hep. Bir de temamızla ilgili Ayşe ve Turgay Gümüş çifti bizler için bir şarkı hazırlayınca, iyice heyecanlandık bir an önce Ekim ayı gelsin diye.
“İşimiz tüm bunlarla bitti mi?” derseniz, ben size “Daha yolun başındaydık” derim. Yapacağımız o kadar çok iş vardı ki ilk başta insanın biraz gözü korkmuyor desem yalan olur. Geçen yıl hayata geçirdiğimiz festival sitemizi Uğur Gürbüz’den tekrar bu yıl için düzenlemesini istedik. “Şurayı şöyle yapalım, bunu da ekleyelim” diye Uğur'u kaç kere telefonla aramışızdır sayısını bile hatırlamıyorum. Uğur, festival sitemizi bizler için yeniden oluşturdu. Çok güzel bir site oldu. Girip incelemediyseniz çok şey kaçırdığınızı söyleyebilirim. Ziyaret etmek isteyenler için festival sitemizin adresi: www.festival.engelsizerisim.com
Festivalimizi bu yıl da ikinci kez online olarak Zoom üzerinden gerçekleştirdik. Temmuz ayına kadar hep aramızda konuşuyorduk “Acaba yüz yüze yapabilir miyiz?” diye. Baktık ki pandemi koşullarında yüz yüze yapamayacağız, “Yine insanlara sesimizi duyurmalıyız” dedik. Geçen yıldan da deneyimli olduğumuz için online festival konusunda, hiç zorlanmadık süreci kabul etmekte.
Tüm hazırlıklar yaz boyunca devam etti. Hepimiz tatile falan çıktık ama festival hazırlıklarıyla da ilgilenmeyi bırakmadık. Eylül ayına geldiğimizde bizim hazırlıklarımız neredeyse tamamlanmıştı. Artık Ekim ayına kadar son rötuşları yapmamız gerekiyordu. Komitede iş bölümü yapıp tüm hazırlıkları tamamladık. Festivalin en yorucu olduğu zaman, son iki haftadır. Hepimiz festivale konsantre olup neredeyse başka bir şey düşünemeyiz. O ara kafamın yine hazırlıklarla meşgul olduğu bir anda eşim “Kestiğin limonu nereye koydun?” diye sorunca, “Televizyonun üstüne” demişim. Ben bile gülmüştüm kendime o cevaptan sonra.
Bu yıl toplam 18 stant ve dört tane akşam söyleşisi yapıldı. Tüm bu stantları ve akşam söyleşilerini biz hazırlamış olsak da her bir standı ve akşam söyleşisini keyifle takip ettim. Dört gün boyunca, istenirse her alanda erişilebilirliğin sağlanabileceğini gördüm.
Festivalimizi dergimizin ev sahipliğinde Merhaba Spektrum ekibi ve Düşün, Sorgula, Üret kolektifi ile ortak hazırlanan “Öznelerin söz sahibi olması ve perdeleme” konulu söyleşiyle açmıştık. O akşam bir taraftan kızımız Ela Hipatya ile ilgilenmeye çalışıp programı da hiç kaçırmadan dikkatli bir şekilde takip ettim. Her bir konuşulan konu da “Aaa evet, bunu da yapıyorduk” dedim. Benim için çok önemliydi bu söyleşi. Kendimize bile itiraf etmekte zorlandığımız birçok örnek detaylıca paylaşıldı. Çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.
Ertesi gün uyandığımda, içimde çok tatlı bir heyecan ve biraz da burukluk vardı. Yüz yüze yaptığımız festivallerde, yemek standı için birçok eşya hazırlayıp götürürdüm. Bu yıl da yine maalesef götüremeyecektim stantta kullanacağım malzemelerimi. Neyse ki geçen yıldan alışkın olduğum için çok sürmedi bu burukluk benim için. Bu yıl da balonlarımızı göklere kadar çıkaramayacaktık ama biz yine hep birlikte Zoom'da toplanıp haykırdık erişilebilirlik sözümüzü sizlere.
Stantlarımızın ilk gününde, daha önceden çok fazla deneyimim olmadığı halde medya standında görevliydim. Tabii orayı tek başıma götüremeyeceğimi de biliyordum. Sevda abla standa destek verince bayağı bir rahatladığımı söyleyebilirim. O gün bir de ana Youtube kanalımızla tüm stantları gezdim. Etkinliklerin biri bitiyor, diğeri başlıyordu. Adeta bir şölen havasındaydı tüm stantlar. İlk günün teması “erişilebilir sanat, medya, bilişim ve dijital çözümler” idi. Her bir standın etkinliğinde bulunmak çok keyifliydi. O günün akşamında da “Medyada engellilik” konulu Selen Doğan tarafından hazırlanmış bir söyleşi yapıldı. Söyleşinin her bir cümlesi çok değerliydi.
İkinci günün teması, “erişilebilir sağlık, spor ve beslenme” idi. Stantlarımız, Engin Yılmaz'ın yarı maraton koşusuyla başlamıştı. O gün biz Boğaziçi’ne gidemedik ama Engin abi, bizlerin yerine de oradaydı. Erişilebilirlik sözümüzün yer aldığı dövizleri tek tek kaldırarak erişilebilirlik sözümüzü söyledik yine hep birlikte. İkinci gün beslenme standında görevli olduğum için maalesef diğer stantları gezemedim. Bu sene, beslenme standında kiminizin tatma fırsatı bulduğu kek, pasta veya börek yapmadık. Elif Ünver Çırpan’la birlikte daha sağlıklı yiyecekler hazırladık. Sağlık ve spor stantlarının içeriklerinde ise birbirinden farklı konular işlendi. O günün akşamında da hepimizin çok yakından tanıdığı, genelde bir yemek yapacaksak ilk onun tariflerine baktığımız Şef Arda Türkmen bizlerle oldu. Arda Bey'le harika bir söyleşi gerçekleştirdik. Bir de Elif ile gündüz beslenme standında Arda Bey'in tariflerinden yaptığımız yiyeceklerin görsellerini de paylaşınca, ortam daha da sıcacık oldu.
Üçüncü günün temasını da “erişilebilir gündelik yaşam pratikleri” olarak belirlemiştik. O gün daha çok geçmiş yıllarda açtığımız stantlarımıza yer verdik. Sadece evcil hayvan bakımı standımız yeniydi bu sene. Hayvanlardan korksam da insanların deneyimlerini dinlemek keyifliydi. Ben o gün de ana canlı yayında stantları ziyaret ettiğim için, tüm stantlardaki etkinlikleri izleme fırsatım oldu. Marangoz standına Amerika'dan Leslie Dickson adlı kör bir kadın konuğumuz katıldı. Bu arada bize yurt dışı bağlantılarımızda destek olan Ali Çolak’a, buradan da teşekkür etmiş olayım.
Son günün akşamında ise “Sağlamcılığa inat farklılıklarını yaşat” söyleşisi yapıldı. O akşam Yüzümle Mutluyum Derneği’nden konuklarımız vardı. Ortak noktalarımızı konuştuk. Bu söyleşimizle de festivalimizi tamamlamış olduk.
Bu yıl da yine bizim için ayrı bir yere sahip olan festivalimizi geride bıraktık. Yepyeni insanlar tanıdık ve birbirinden farklı konuları ele almaya çalıştık. Ben sizlere festivali kendi penceremden anlatmaya çalıştım. Ne kadar anlatsam da inanın az kalır. Çok daha fazlası için www.festival.engelsizerisim.com sitesini ziyaret etmenizi öneriyorum.
Bir sonraki yıl, umuyorum ki yüz yüze yapacağımız 9. Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali’nde görüşmek üzere.