Sizleri sessizce uzaktan takip edip, her defasında bende hayranlık uyandıran, düşündüren, sorgulatan, hayata farklı bakmamı sağlayan birbirinden renkli dünyalara konuk olurken, bugün bu köşede yazıyor olmanın bende yarattığı heyecanı ve yaşattığı mutluluğu paylaşarak başlamak istiyorum...
“Mutluluk varılacak bir istasyon değil de yolculuğun kendisi” ise eğer, bu yolculukta bazı kilometre taşları, bazen düzlükler, bazen virajlar, bazen yokuşlar, bazen inişler, bazen yol ayrımları ve bazen de kavuşmalar olmalı...
Tıpkı en fazla ilkokul bitirmek olarak ömür biçilen öğrenim hayatıma lisans diploması eklediğim o gün gibi... Ya da hayatıma sayısız dokunuşu olan kitaplarla yeniden buluşmamı sağlayan GETEM ile tanıştığım gün gibi. Veya “Maalesef pek tercih edilmezsiniz”, “Engel dereceniz bizim aradığımız oranın üzerinde” diyenlere (ki bu oranlar da nasıl hesaplanıyor veya ne ifade ediyor çok anlayabilmiş değilim ama şimdi o konuya girmeyeceğim) aldırmadan iş hayatına atıldığım o ilk gün gibi. “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür”; yani insan unutur derler, hissedilenlerin asla unutulmayacağını bilmeyenler. Sahi nasıl unutulur ki kendi yolculuğunuza kattığınız bu deneyimler? İşte mutluluk tam da bu anlarda gizlidir ve kendi adıma böylesine bir andır şu an sizinle paylaştığım. Bana bu deneyimi yaşattığınız için müteşekkirim.
Sebebi ziyaretime gelince...
Sevgili Engin Yılmaz’ın teknolojik gelişmelerle ilgili yazılarına ve sevgili Deniz Aydemir Döke’nin aşağıda bağlantısını verdiğim yazısına http://engelsizerisim.com/eeeh/yazi/17/goren_gozluk_orcam ufacık bir katkıda bulunarak bu konuda edindiğim izlenimleri paylaşmak, naçizane çorbaya bir tutam tuz katmak istedim.
Mayıs ayı başında Frankfurt’ta gerçekleşen Görme Araç Gereçleri Fuarı’na katıldım. Almanya’nın ve dahi benzer medeniyetlerin sosyal adalet ve fırsat eşitliği konularında hatırı sayılır derecede ileride olduğunu zaten biliyordum da, görme engelli bir çocuğun küçük yaştan itibaren nasıl eğitilmesi gerektiğinin eğitimini veren bir firmanın standını ziyaret etmek yine de insanı düşüncelere salmıyor değil. Sonra gazete-dergi gibi basılı materyalleri istediğiniz renklere çeviren ve büyüten tablet benzeri araçlar dikkatimi çekiyor. Fuarın büyük çoğunluğunda bu tarz teknolojiler sergileniyor. Bina ve yollarda kullanılan endüstriyel ürünlerin arasından ilerlerken asıl hedefim olan Orcam standına geçiyorum. İşte, uzun zamandır heyecanla beklediğim ürün artık sadece birkaç dakika uzağımda! Herhangi bir gözlüğe entegre edilen Orcam, elimdeki broşürü gerçekten çok hızlı bir şekilde sese çevirerek kulağıma okuyor. Kafamı çevirdiğimde “30 yaşlarında bir adam karşınızda duruyor” gibi bir ipucu veriyor ve o adamı kamerayla tanıştırdığımda ise, yüzümü tekrar ona çevirdiğimde bana kim olduğunu söylüyor. Kartviziti okuyor, tanıttığınız nesneleri gördüğünde size söylüyor.
Dikkatimi çeken dezavantajlar ise bazen istediğiniz şeye odaklanmakta zorluk yaşanması ve ortam ışığının çok önemli rol oynaması. Loş ortamlarda işlevselliğini kaybedebilir. Bir de maalesef henüz Türkçe yazılımı mevcut değil. Konuştuğum yetkililer yılsonunda yayınlanacağını söylüyor. Yakın bir gelecekte pili daha az süre dayanabilecek olan kablosuz versiyonu piyasaya sürecekleri bilgisini alıyorum. Benim şimdiye kadar denediğim teknolojik ürünler arasında en heyecan verici olanı olsa da, fiyat fayda performansı hala kafamda net oturmuş değil. Zira ürün oldukça pahalı ve henüz Türkiye’de satılmıyor. Şu an için en yakın çözüm İsrail’den getirtmek. Her şeye rağmen böyle bir çalışmanın olması, gelecek adına umut verici.
Umulur ki ülkemiz de bir gün farkındalık düzeyinde muasır medeniyetler seviyesine erişir ve böyle bir fuar organizasyonuna ev sahipliği yapar diyen düşler ve düşünce bulutları arasında fuar alanını terk ediyorum.
Sizden öğrendiklerim yanında bir hiç olsa da, küçücük bir katkım dahi olduysa ne mutlu... Belki yine karşılaşırız, ne dersiniz?