Toplam Okunma 0
Resmin sol ve sağ tarafında yüzleri birbirine dönük ve seyirciye yan duran iki adam çizimi. İkisinin arasında yerde büyük bir rakam var.  Her ikisi de sağ kollarını ileriye uzatmış işaret parmaklarıyla yerdeki rakamı göstererek ne olduğunu söylüyorlar. Soldaki adamın konuşma balonunda 6, sağdaki adamın konuşma balonunda ise 9 yazıyor.

Bir gün engelli bir kadın güzellik salonuna gider. Salonda çalışanlardan birinin aklından şu cümle geçer: “Ne güzel, kendine özen gösteriyor.” Aynı salondaki başka birinin aklından da şu ifade geçer: “Ne gerek var ki güzellik salonuna gelmiş. Bir o kusurdu hayatında.” Hikaye şimdilik bu kadar.

 

Sizce neden bu iki kişinin aklından böylesine farklı ifadeler geçmiş olabilir? Sonuçta ikisi de aynı anda aynı engelli bireyi gördü.

 

Bunun üzerinde günlük dille bazı tartışmalar yürütebiliriz. Çalışanların engelliler ile ilgili düşüncelerinden söz edebiliriz. Farkındalık çalışmalarının önemini falan da konuşabilir veya farkındalık çalışmalarına yönelik düşüncelerimiz doğrultusunda bu fikri ileri süreni yerin dibine de sokabiliriz.

 

Ancak bunun ötesine gidebilmek ve tartışmayı biraz daha teknik bir düzleme oturtabilmek için sizlere “tutum” kavramından bahsetmek istiyorum. Tutum; bir bireyin bir başka birey, nesne veya gruba yönelik olumlu veya olumsuz değerlendirmesine verilen addır. Çok daha basitçe söylemek gerekirse, bir şey hakkında ne düşündüğümüzdür. Tutumlar sosyal psikolojinin başlıca araştırma konularındandır. Tutumlar olumlu veya olumsuz olabilir. Hepimizin pek çok şeye ve kişiye yönelik yüzlerce tutumu vardır. Tutumlar; insanların nelere dikkat ettiğini, olayları, nesneleri, kişileri ve grupları nasıl değerlendirdiğini ve geriye dönüp düşündüğünde neler hatırladığını etkiler.

 

Teknik açıklamalardan sonra gelelim hikayemize...

 

Aklından “Ne güzel, kendine özen gösteriyor” ifadesini geçiren çalışanın ismi Ayşe olsun, diğer çalışanınki de Fatma. Müşterinin adı da Hayriye diyelim.

 

Gün boyu Ayşe ve Fatma’nın benzer biçimde davrandığını gözlemiş olabiliriz. Ayşe ve Fatma, patronlarının gözü önünde müşteriyle iyi şekilde ilgilenmiş ve uygun hizmeti sağlamıştır. Belki de Ayşe ve Fatma’nın davranışlarında ufak farklar yakalanabilir. Örneğin Fatma, tüm müşterilere bir şeyler içmek isteyip istemediğini sorarken Hayriye’ye bu soruyu sormamıştır. Yine de sağlanan hizmet anlamında bir fark olmamıştır.

 

Tutumların davranışları şekillendirdiği ileri sürülür ancak tutum ve davranış arasındaki ilişki bu kadar basit değildir. Bazen bireyler, tutumlarının öngördüğü şekilde davranmayabilir. Davranış çok karmaşıktır; bir sürü faktör tarafından etkilenebilir. Patronun varlığı, Fatma’nın profesyönel bir çalışan olması, sahip olduğu işten kazandığı paraya olan ihtiyacı, o günkü yorgunluk durumu, kişisel hayatındaki stres düzeyi, Ayşe’nin davranışları, Hayriye’nin konuşması ve iletişim tarzı veya şu an aklıma gelmeyen başka bir şey Fatma’nın davranışlarını etkilemiş olabilir.

 

Bugünlerde bir düğün atlattığım ve koaföre gittiğim, orada herkese sorulurken bana bir şey içip içmeyeceğimin sorulmadığı ve Türkiye’de engellilere yönelik tutumlar konulu araştırmaları incelediğim doğrudur. Fantastik kurgu yazarlarının hayal güçlerinin yüzde biri bile bende olmadığından, ne yaşarsam onu yazıyorum işte.

 

Bu araştırmalar konusu beni çok rahatsız ediyor. “Engellilere yönelik tutumlar” konulu epeyce araştırma var, var olmasına ama bir arpa boyu yol gidilmemiş.

 

Beden eğitimi öğretmen adaylarının engellilere yönelik tutumları, hemşirelerin işitme engellilere yönelik tutumları, üniversite öğrencilerinin engellilere yönelik tutumları ve işte böyle başlıklar uzar gider.

 

Peki nedir beni rahatsız eden veya beklentilerimi karşılamayan?

 

Öncelikle sosyal psikologlara bir lafım var. Tutum araştırmaları, sosyal psikolojinin birincil araştırma konusudur. Siz engellilere yönelik tutumları yenilikçi biçimde ele almadıkça, hatta bir miktar görmezden geldikçe, sizin ürettiğiniz bilgileri kullanan beden eğitimi, hemşirelik veya herhangi bir bölümün öğretim üyeleri kendini tekrar eden araştırmalar yapmaya devam edecek. Yapmasınlar mı? Araştırmada tekelleşme mi olsun? Sosyal psikolog olmayanlar tutum konusunda çalışamaz mı? Çalışır elbette. Fakat buradan çıkan ürünler bir pastacı yerine benim yaptığım pastalara benzer. Yani yenebilir, biraz şanslıysam güzel de olabilir ama işin uzmanı tarafından yapılmış yaratıcı, öncü, geliştirici şeyler olma ihtimali benim pastacılık becerilerimi dikkate alınca yok denebilecek kadar azdır.

 

Ben hazır pandispanya alır ve hazır kremayı meyvelerle süslerim. Fakat kremayı hazırlayacak birileri lazım öyle değil mi? Sosyal psikologlar yaratıcı ölçme araçları, farklı araştırma yöntemleri ve yenilikçi araştırma sorularıyla ufuk açıcı bir rol üstlenmeli. Engelleri yarıştırmak tadında, tutumların yöneldiği engel grupları bazı araştırmalarda çeşitlenebiliyor. Fakat gruplar arası farkları rapor etmekten ileri pek de gidilmiyor. Neden bir engel grubuna daha olumlu tutum sergilenirken diğerine daha olumsuz oluyor, bunu pek açıklamıyoruz. Bu konu oldukça kültürel. Bizim kültürümüzde engelliliğin nasıl algılandığı ile ilgili pek çok konu işin içine giriyor. Bu nedenle de başka ülkelerde yapılmış araştırma sonuçlarını ithal edemiyoruz tam olarak.

 

Engelliliğin, kişinin sadece bir yönü olduğunu anlatıp duruyoruz hep. Peki tutum araştırmaları bunu yansıtıyor mu? Malesef hayır. Sadece engel dikkate alınıyor. En basitinden, cinsiyet işin içine girdiğinde bile ne olduğunu ele alan araştırma yok. Katılımcıların cinsiyeti işin içine alınıyor da engellinin ki gereksiz görülüyor. Hayriye mesela nasıl bir kadın? Nasıl giyinmiş? Nasıl konuşuyor? Biraz kendini açtıkça, acaba kendisiyle ilgili ne gibi bilgiler paylaşıyor? Oraya kiminle gelmiş ve eğer biriyle geldiyse, o kişi Hayriye’ye nasıl davranıyor? Tutum araştırmaları bakımından ele alırsak bunlar karşıdaki insanın tutumunu veya bunlara bağlı davranışların ifadesini nasıl etkiliyor? Bunlar çok tatlı araştırma soruları değil mi sizce de?

 

Tutumlar, açık açık ifade edilen ve örtük biçimde anlaşılabilenler olarak iki başlıkta ele alınıyor. Açık tutumların amaçlı davranışları, örtük tutumların ise otomatik davranışları şekillendirdiği ileri sürülüyor. Örtük tutumların otomatik ve bilinçdışı biçimde açığa çıktığı söyleniyor. Örneğin; tramvayda yanına engelli biri oturduğunda gereğinden fazla istem dışı biçimde toparlanma, adeta temastan kaçınma veya ortama bir engelli girdiğinde o yana bile bakmama gibi. Genelde sözel olmayan davranışlar üzerinden ele alınıyor örtük tutumlar.

 

Hikayeye dönecek olursak...

 

Fatma işini düzgün biçimde yapmış olabilir. Bu, Fatma’nın yaptığı amaçlı bir davranış ve Fatma davranışı üzerinde bilinçli bir kontrol sahibi. “Aman banane canım, ben paramı alırım veya işime bakarım” demiş olabilir. Öte yandan, içecek kısmına gelirsek durum değişmiş olabilir. Bir müşterinin bir şey içip içmeyeceğini sormak biraz daha kendiliğinden gerçekleşen bir davranıştır, bir miktar otomatik olduğunu bile söyleyebiliriz. Bu durumda örtük tutumlar devreye girmiş olabilir.

 

Türkiye’de yapılan çalışmalarda engellilere yönelik tutumları hep alenen sorulmuş sorularla ölçüyoruz. Örtük tutumları yakalamak biraz daha zahmetli. Örneğin, bilgisayar başındaki katılımcıdan olumlu ve olumsuz sıfatları engelli ve engelsiz birey resimleriyle eşleştirmeleri isteniyor. Burada olumlu sıfatları engellilerle eşleştirirken geçen zaman ile engelsiz bireyleri olumlu sıfatlarla eşleştirirken geçen zaman arasındaki milisaniyelik farklar ele alınıyor. Altta yatan mantık şu: Olumsuz tutumları olan kişi engelliyi olumlu sıfatla eşleştirmek için biraz düşünmek zorunda kalıyor. Bu düşünme payı da zaman farkına yansıyor. Beyin görüntüleme teknikleri de bu gibi ölçümler için kullanılabiliyor. Elbette çok daha zahmetli bir yöntem.

 

Tutumların belli müdahaleler sonucu değişip değişmediğini ölçmeye çalışan araştırmalar da var. Keşke bunlardan yola çıkarak elle tutulur müdahale yöntemleri geliştirebilsek. Ne yazık ki bu araştırmaların çoğu oldukça amatör şeyler. Bir film izlemenin tutum değişikliğine yol açacağını ummuşlar mesela. Engellilikle ilgili ders almanın etkisi de araştırılmış. Ancak ders var, ders var yani... Kim ne öğretti bilmiyoruz ki. Öğrenci belki daha bile önyargı yüklenmiş olabilir. Nitekim psikolojik danışma ve rehberlik eğitimi sonrasında başlangıca göre daha olumsuz tutum sergilendiği de bir araştırmada ortaya konmuş.

 

Tutum değişimi çok ciddi bir araştırma konusudur. Çünkü tutum değiştirmek çok zordur. Zoru başarmak için daha sistemli, daha kapsamlı ve daha gelişmiş araştırmalara ihtiyaç var. Sosyal psikologların bilgi birikimlerini buralara kanalize etmeleri şart. Yoksa engellilerle simit yeme etkinliğinin Nasa astronotlarının tutumlarına olan etkisi tadında araştırmalar okumaya devam edeceğiz.

 


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.