Toplam Okunma 0

Merhaba değerli okurlar,
Gün geçmiyor ki ülkemizde bir engelli ayrımcılığı yaşanmasın. İşte bu ayki yazının çıkış noktası da yine bir engelli ayrımcılığı, bu seferki ayrımcılık alanı ise engelli çocukların eğitimden dışlanması. Engelli Çocuk Hakları EÇHA üyesi ve SAHİMSEN Engelliler Komisyon Başkanı Ayşe Sarı’dan gelen bir paylaşım bizi bu alanda yazmaya teşvik etti. Ayşe Sarı yaptığı bu paylaşımda “Engelli Çocuklar Eğitimden Dışlanmaya Devam Ediyor.” başlığını kullanıyor ve paylaşımını; Engelli Çocuk Hakları Ağı (ECHA), Türkiye Engelliler Meclisi-tüm İl Engelliler Meclisi üyeleri ve tüm engelli örgütlerinin dikkatine sunuyor. Paylaşımda herhangi bir değişiklik yapmadan aynen aktarıyorum:  
 “Çok yakında okullar açılıyor. Okula kayıtlarda ve sonrasında çocuklarımızın ayrımcılığa uğraması olası... Aylar öncesinden bana ulaşanlar ve bugünden sonra daha da artacak. Tüm Türkiye'den ihbar alıyorum. Okul idaresinin çocuğu istememesi, RAM'ın kaynaştırma kararına rağmen çocukların reddedilmesi, otizmli, down sendromlu, işitme engelli çocuklara, "Çocuğunuz hasta; alamam" demeler,  "Bu çocuklar sorunlu" demeler, sadece engellilerin gittiği okullara, sınıflara yönlendirmeler... "Veliler senin çocuğunu istemez, velileri karşıma alamam." söylemleri... RAM’lar ailelere yol göstermiyor, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri çocuğu istemeyen okul idarecisini korumakla yetiniyor,  çocuğu başka başka okullara gönderiyor. Bu yetkililerden biri de çıkıp, "Ne demek bu çocuğu almam" diyerek, okula gereken yanıtı vermiyor. Aile, sorunlarla yalnız bırakılıyor. Okulların açılmasına 2 hafta var ve hangi okula kayıt olacağını bilmeyen çocuklar var. Sürekli bir git gel… Bugün değil, haftaya gel demeler… Erişebilir servis sağlanmıyor, sınıflar üst katlarda, çözüm yok. Çocuklarımız ayrımcılık ile karşı karşıya… Aileler haklarını bilmiyor. Çocuğunu okula almayan müdüre, yalvaran ailelerimiz var, çaresizlikten... İçler acısı durum.
Benim, tek başıma her başvurunun gereğini yapmam mümkün değil. RAM ile okul yönetimi ile gereğinde İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile Bakanlıkla görüşmek, aileye doğru başvuru için nasıl dilekçe yazılması gerektiğini anlatmak, onları güçlendirmek zorundayız. EÇHA üyesi örgütlere sesleniyorum... Üye olmayan diğer örgütlere sesleniyorum. Burada bizlere çok iş düşüyor. Hak ihlali bildirimlerinde, aile hangi ilde ise o aileyi sizlere yönlendirmek isterim. Eğer bu çağrıya EVET diyorsanız, lütfen bildirim yapınız. Acilen İstanbul'da otizmli bir çocuğumuz ve annesi destek bekliyor. Çok çaresiz durumdalar. Çok acil...”
Ayşe Sarı, tüm engelli örgütlerine yaptığı çağrı ile ülkemizin kaynaştırma eğitiminde nerede olduğunu gözler önüne seriyor. Her yıl okul kayıtlarının başladığı dönemde bu tür ayrımcılık olayları sıklıkla yaşanıyor. Aileler, çocuklarını evlerinin yakınındaki bir okula göndermek istiyor, çocuklarının ayrıştırılmış ortamlarda eğitim almasını istemiyor, çocuklarının yaşıtlarıyla birlikte erişilebilir eğitim ortamlarında eğitimlerine devam etmesini istiyor. Ancak bu süreç, o kadar da kolay gerçekleşmiyor. Aileler, çocuklarının özel durumlarını ve özel gereksinimlerini anlatmak amacıyla aylar öncesinden okulun yolunu tutup idareyle görüşmek için okula gidip geliyor, bu gidişlerin sayısı belli olmuyor, Eğer okul idaresi çocuğu okulda istemezse, idareyi ikna çabaları başlıyor. Okul idaresi ikna olursa, bu sefer de engelli çocuğu sınıfa gönüllü olarak kabul etmek isteyen sınıf öğretmeni arama çabasına giriliyor. Öğretmenlerle görüşülüyor, gönüllülük esası aranıyor, öğretmen de kabul ederse, çocuğun okula kaydı yapılıyor. Bir de idare kesinlikle engelli çocuğun kaydını yapmak istemezse ve aile de duygusal olarak yeterince güçlü değilse, başka okul bakmak zorunda kalınıyor.
Özellikle anasınıfına veya birinci sınıfa başlayacak olan engelli çocukların aileleri için okula kayıt dönemi çok sancılı geçiyor. Normal gelişim gösteren bir çocuğun ailesi için anasınıfına ve ilkokula çocuğunu kaydettirmek çok heyecanlı ve mutluluk verici bir süreç iken, engelli çocuk ailesi için bu dönem çok kaygılı ve stresli geçiyor. Anne-baba için en değerli varlık olan ve gözünden sakındığı çocuğu, daha eğitim hayatının en başında dışlanmış, ötekileştirilmiş oluyor. Burada ailelerin en temel sorunu, “eğitim hakkı, eğitimde fırsat eşitliği, kaynaştırma yoluyla eğitim ilkeleri, kapsayıcılık” gibi kavramlara çok hakim olmamaları ve bu kavramların neye karşılık geldiğini bilmemeleri oluyor. Aileler, süreçte çok yalnız bırakılıyor, sorunlarla baş etmede, problem çözmede yeterince donatılmıyor. Tabii eğitim alanında çalışan ve bu anlamda aileleri elinden geldiğince destekleyen sivil toplum örgütlerini asla yok saymamak gerekir. Ancak bu tür çalışmaların daha da arttırılarak daha kapsamlı yapılması gerekmektedir. Bu alanda ailelere profesyonel olarak danışmanlık verecek nitelikli kişi ve kurumların arttırılmasına çalışılmalıdır. Aileler ile okul idaresi veya öğretmenler karşı karşıya getirilmemelidir. Bu anlamda Rehberlik Araştırma Merkezleri’ne (RAM), büyük görevler düşmektedir. Engelli çocuğu, kaynaştırma yoluyla eğitim alması konusunda yönlendirirken, aile ile okul arasında köprü niteliğinde olmalı ve okul ile aile arasında doğru bir iletişim kurulması için çaba göstermelidir. Çünkü çocuk, okula kaydı yapılacak özne konumundadır, çocuk ve engeli üzerinden bir tartışma yürüterek, çocuk nesne konumuna getirilmemelidir. Her çocuğun, farklılığı veya özel gereksinimi ne olursa olsun, akranlarıyla birlikte aynı eğitim ortamında eğitim alma hakkı vardır.
Gelin şimdi de, özel gereksinimli çocukların, farklılıkları gözetilerek hazırlanmış eğitim ortamlarında akranlarıyla birlikte eğitim almaları anlamına gelen kaynaştırma eğitimine biraz da ülkemizdeki yönetmelikler açısından bakalım:
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun “Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri” başlığı altındaki 4. maddesinde ” Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet, engellilik ve din ayrımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” ifadesi yer almaktadır.  
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin “Tanımlar ve Kısaltmalar” başlığı altındaki 4. maddesinde kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitim uygulamaları;“Özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin her tür ve kademede diğer bireylerle karşılıklı etkileşim içinde bulunmalarını ve eğitim amaçlarını en üst düzeyde gerçekleştirmelerini sağlamak amacıyla bu bireylere destek eğitim hizmetleri de sunularak akranlarıyla birlikte tam zamanlı ya da özel eğitim sınıflarında yarı zamanlı olarak verilen eğitim” olarak tanımlanmıştır. Yine aynı yönetmeliğin Kaynaştırma/Bütünleştirme Yoluyla Eğitim” başlığı altındaki 22. maddesinde; “Özel eğitim ihtiyacı olan bireyler Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu Raporu doğrultusunda her tür ve kademedeki eğitimlerini kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla sürdürebilirler. Özel eğitim ihtiyacı olan bireyler, kaynaştırma/bütünleştirme yoluyla eğitimlerini akranları ile birlikte aynı sınıfta tam zamanlı veya özel eğitim sınıflarında yarı zamanlı olarak sürdürebilirler.” ifadeleri yer almaktadır.
Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2023 Stratejik Plan Hazırlık Programı’nda; “Özel eğitim; herkese fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanması devletlerin sorumluluk alanlarından biri olduğu için, özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin eğitim ihtiyaçlarının diğer bireyler gibi karşılanmasını hedefler.” maddesi yer almaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın kaynaştırma eğitim ile ilgili kanun, yönetmelik ve stratejik planında yer alan maddeler de dikkatle incelendiğinde, herkesin eğitim alma hakkına sahip olduğu, eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin benimsenmesi gerektiği, özel gereksinimli bireylerin bireysel farklılıklarının gözetilerek uygun eğitim ortamlarının hazırlanmasının önemine vurgu yapıldığı görülmektedir. Peki, kanun ve yönetmeliklerle yapılan düzenlemelerin, uygulanmasında bu kadar çok aksaklık yaşanmasının temel sebepleri ne olabilir? Engelli çocukların eğitim hakkı, idarecilerin, sınıf öğretmenlerinin, okuldaki diğer velilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Kişilerin bireysel tercihleri değil, çocuğun eğitim hakkı gözetilmelidir. Okul idaresi, öğretmenler, okul personeli, okuldaki diğer veliler ve çocuklar, kaynaştırma sürecinde en önemli paydaşlardır. Tüm bu paydaşların, özel gereksinimli çocukların eğitim hakkından en üst düzeyde faydalanabilmeleri için süreçte aktif rol alması gerekir. Başlangıçta olumsuz başlayan bir eğitim sürecinin sağlıklı devam etmesi beklenemez. Bu nedenle, kanun ve yönetmeliklerde yer alan maddelerin uygulanabilir bir nitelik kazanması, bunun için mevzuat ile uygulamalar arasındaki boşluğun mümkün olduğunca azaltılması gerekmektedir. Engelli çocukların sadece okula kayıtlarının yapılması da çözüm değildir. Çocukların kendi potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri eğitim programları ve eğitim ortamları hazırlanmalı, okullar evrensel tasarım ilkelerine göre düzenlenmeli, “herkes için eğitim” ilkesi içselleştirilmeli ve engelli çocuklara da akranlarıyla birlikte hem akademik anlamda hem de sosyal-kültürel faaliyetler bakımından kendilerini gerçekleştirebilecekleri yaşantılar sağlanmalıdır. Eğer tüm bunlar gerçekleşirse, eğitimde kapsayıcılık sağlanmış olacaktır.
Ben, uzun yıllar, kaynaştırma ortamlarında eğitim hayatlarını sürdüren çocuklarla çalışmış bir eğitimci olarak, kaynaştırma sürecini, ailelerin karşılaştığı güçlükleri ve yaşadığı durumları, eğitsel açıdan bakarak sizlere aktarmaya çalıştım. Ancak bir de kaynaştırma sürecine hukuki boyuttan bakılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan haklarından biri olan eğitim hakkının korunmasının ve eğitimden dışlanmaların önüne geçilmesinin en önemli koşullarından birinin, hakların çok iyi bilinmesi ve savunulması olduğuna inanıyorum. Bu nedenle, yazıyı tamamlama işini hem hukuki bilgisi hem de kalemi sağlam olan arkadaşım Sevgi Mart’a bırakıyorum.

Hukuki Bakış
 
İç hukukumuz açısından mevzuat hiyerarşimizin en tepesinde yer alan 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde, Kanun Önünde Eşitlik ilkesi düzenlenmiş ve hiç kimsenin, hiçbir özelliğinden dolayı farklı muameleye tabi tutulamayacağı ve devlet organları ve kurumlarının da bireylere eşit davranmak zorunda oldukları, emredici biçimde hüküm altına alınmıştır. Biliyoruzki eşitlik, hem Evrensel Hukuk İlkelerinin başında gelir hem de gerek uluslararası gerekse ulusal mevzuatımızda geniş biçimde yer bulmuştur. Zira insanlar, sadece insan olmaları sebebiyle eşittirler ve insan olmaları sebebiyle sahip oldukları tüm hakları kullanma, ayrıca, yasalarla tanınan yetkilerden yararlanma hakkına sahiptirler. Eğitim hakkı da tartışmasız Evrensel bir İnsan Hakkıdır. Bu durumda, bireyin eğitim hakkının kısıtlanması, yine bu hakkın farklı yerlerde ve farklı yöntemlerde kullanılmaya zorlanması öncelikle eşitlik ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Anayasamızın 5. maddesinde, Devlet tarafından, bireylerin temel hak ve hürriyetlerini kullanırken karşılaşmış oldukları engellerin kaldırılacağı ve bunun için gerekli tedbirlerin alınacağı düzenlenmiştir.
Yine 1982 Anayasası’nın Sosyal ve Ekonomik Hakları düzenleyen 3. bölümünde yer alan 42. maddesi ile eğitim ve öğretim hakkı düzenlenmiş ve hiç kimsenin eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu madde de eğitim hem bir hak hem de bir ödev olarak düzenlenmiştir. Ayrıca, yine eğitim hakkı, sosyal ve ekonomik haklar arasında yer almaktadır. Bu ise Devletin, vatandaşların bu haklarını kullanabilmeleri için, olumlu bir başka deyişle, hakkın kullanımı için gerekli tedbirleri içeren davranışta bulunmasını zorunlu kılan hak anlamına gelmektedir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım Anayasa maddelerinden de anlayacağımız gibi, kaynaştırma yoluyla eğitime karşı çıkanlar, engelli çocuğu okula kaydetmeyen ya da bu çocuğu sınıfında istemeyen yönetici ve öğretmenler, öncelikle Anayasa’ya aykırı hareket etmiş olmaktadırlar. Zira eğitim, hem bir hak ve hem de bir ödevdir. Ayrıca, herkes kanun ve tüm Devlet kurumları önünde eşittir ve son olarak, eğitim hakkı açısından, herkes sağ ve tam doğmakla birey olarak kabul edilir. Bu noktada, herhangi bir eğitim kurumuna başvuran bir öğrencinin, Anayasa’nın emredici hükümleri karşısında hiçbir bahaneyle geri çevrilmesi söz konusu olamayacaktır.
1982 Anayasası ile usulüne uygun biçimde yürürlüğe konulmuş Uluslararası Sözleşmelerin Kanun hükmünde olduğu düzenlenmiştir. Hatta bu sözleşmelere aykırı kanun çıkarılamayacağı düşünüldüğünde, söz konusu Sözleşmelerle getirilen hükümlerin, kanunların da üstünde olduğu kabul edilebilir. Kaynaştırma yoluyla eğitime karşı çıkan ve bunu kabul etmeyen eğitimcilerimiz, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırı hareket etmektedir. Zira aşağıda kısaca ilgili maddelerinden söz edeceğim sözleşmelerde, eğitimde fırsat eşitliği ve her bireyin eğitim hakkına ulaşımının sağlanması, taraf devletlerin temel yükümlülükleri olarak tanımlanmıştır.
30.03.2007 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan ve böylece, ülkemiz hukuk sisteminde kanun hatta kanundan da üste bir yer bulan Engelli Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 24. maddesinde, “Taraf Devletler engellilerin eğitim hakkını tanır.
1. Fırsat eşitliği temelli, ayrımcılık yapılmaksızın sağlanması, eğitim sisteminin bütünleştirici bir şekilde yapılması her seviyede engellileri içine alması ömür boyu öğrenim imkânı sağlaması. Bunun için aşağıdaki hedefler gözetilmelidir:
İnsan potansiyelinin, onur ve değer duygusunun tam gelişimi ve insan haklarına, temel özgürlüklere ve insan çeşitliliğine saygı duyulmasının güçlendirilmesi;
Engellilerin; kişiliklerinin, yeteneklerinin, yaratıcılıklarının, zihinsel ve fiziksel becerilerinin potansiyellerinin en üst derecesinde gelişiminin sağlanması;
Engellilerin özgür bir topluma etkin bir şekilde katılımlarının sağlanması.
2. Taraf Devletler bu hakkın yaşama geçirilmesi için aşağıda belirtilenleri sağlar:
Engelliler engelleri nedeniyle genel eğitim sisteminden dışlanmamalı ve engelli çocuklar engelleri nedeniyle parasız ve zorunlu ilk ve ortaöğretim olanaklarının dışında tutulmamalıdır;
Engelliler yaşadıkları çevrede bütünleştirici, kaliteli ve parasız ilk ve orta öğretime diğer bireylerle eşit olarak erişebilmelidir;
Bireylerin ihtiyaçlarına göre makul düzenlemeler yapılmalıdır;
Engellilerin genel eğitimden etkin bir şekilde yararlanabilmeleri için genel eğitim sistemi içinde ihtiyaç duydukları desteği almalıdır;
Engellilere yönelik bireyselleştirilmiş etkin destekleyici tedbirler, engellilerin tam katılımı hedefine uygun olarak, akademik ve sosyal gelişimi artırıcı ortamlarda sağlanmalıdır…”
“Taraf Devletler engellilerin genel, yüksek okul eğitimine, mesleki eğitime, erişkin eğitimine ve ömür boyu süren eğitime ayrımcılığa uğramaksızın diğer bireylerle eşit koşullar altında erişimini sağlar.
Taraf Devletler bu amaçla engellilerin ihtiyaçlarına uygun makul düzenlemelerin yapılmasını temin eder.”
 Türkiye’nin de taraf olduğu ve böylece getirmiş olduğu yükümlülükleri gerçekleştirmek zorunda bulunduğu Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 24. maddesinde, kaynaştırma yoluyla eğitimin önünün açılmış olduğu görülmektedir. Zira madde metninde, engelli bireylerin eğitime ulaşmasının önünün kapatılamayacağı, engelli bireyin bireysel ihtiyaçlarına uygun makul düzenlemelerle, tüm eğitim kurumlarının engellilere uygun hale getirilmesi gerektiği açık ve emredici biçimde düzenlenmiştir. Elbette buradaki makul düzenlemeden kasıt, engelli çocuğun başvurusunun reddedilmesi ya da o çocuğun, diğer engellilerle birlikte ayrı bir sınıfa yerleştirilerek, yaşıtlarından tecrit edilmesi değildir. Engelli çocuğun eğitim hakkına ulaşımının tam ve eksiksiz sağlanması için, yaşıtları ile birlikte eğitim alabileceği erişilebilir sınıfların düzenlenmesi, gerek fiziksel gerekse psikolojik çevre koşullarında tam erişilebilirliğin sağlanmasıdır.
 02.09.1990 tarihinde yürürlüğe giren ve aralarında Türkiye’nin de olduğu 197 ülke tarafından onaylanmış bulunan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 28. maddesinde “Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle:
İlköğretimi herkes için zorunlu ve parasız hale getirirler;
Ortaöğretim sistemlerinin genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik ederler ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak gibi uygun önlemleri alırlar;
Uygun bütün araçları kullanarak, yüksek öğretimi yetenekleri doğrultusunda herkese açık hale getirirler;
Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirirler;” hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, bu sözleşme ile de vurgulanan özellikle fırsat eşitliği ve sunulan imkânlardan herkesin eşit biçimde yararlanabilmesi için gerekli tüm tedbirlerin alınması noktasında taraf Devletlerin yükümlü oldukları hususudur. Elbette, Türkiye’de bu Sözleşmeyi imzalamış bulunduğundan, devlet tarafından sunulan tüm imkânlara, her çocuğun erişebilmesi için gerekli her türlü tedbiri almak ve eğitim alanında hiçbir ayrımcı müdahaleye izin vermemek durumundadır. Bu yükümlülük, hem Uluslararası hem de ulusal mevzuatımızdan kaynaklanmaktadır.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım Uluslararası Sözleşmeler yanında, ülkemizde Milli Eğitim Temel Kanunu, Engelliler Hakkında Kanun ve ilgili yönetmeliklerde de Devletin, engelli öğrencinin bireysel ihtiyaçlarını dikkate alarak gerekli düzenlemeleri yapacağı ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlayarak, herkesin eğitim hakkına tam ve eksiksiz ulaşımını sağlayacağı yönünde hükümler içermektedir.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, her çocuğun birey olarak kabul edilmesi ve ihtiyaç duyduğu erişilebilirlik koşulları tam anlamıyla yerine getirilerek, dilediği yerde eğitim alabilmesinin sağlanması için mücadele edilmesi gerekmektedir. Yapılan başvuruların okul idaresi tarafından kabul edilmemesi halinde, ailelere tavsiyem, kabul edilmeme gerekçelerini de içeren yazılı bir belgenin düzenlenmesini istemeleri ve bu belge ile yargı sürecini başlatmalarıdır. Zira gerçek çözümler, somut adımlarla elde edilir.

KAYNAKÇA
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu. (R.G. Tarihi: 24.06.1973). http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.1739.pdf
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği. (7 Temmuz 2018). http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180707-8.htm
Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2023 Stratejik Plan Hazırlık Programı. https://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2018_09/19150513_Ek-1_HazYrlYk_ProgramY.pdf 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun. (R.G. Tarihi: 07.07.2005) http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5378.pdf
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. (R.G. Tarihi: 09.11.1982) https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf 
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi. (Birleşmiş Milletler tarafından kabul tarihi: 13.12.2006)
https://www.engelsizerisim.com/detay/bm-engelli-haklari-sozlesmesinin-turkce-tam-metni/
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi. (Birleşmiş Milletler tarafından kabul tarihi: 20.11.1989)
 https://www.unicef.org/turkey/çocuk-haklarına-dair-sözleşme


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.