Telefonunda yanlışlıkla TolkBack’i açan ve eli ayağı birbirine dolanan gören bir arkadaşım, soluk soluğa yanıma koştu. “Bana yardım et, telefonum kilitlendi” dedi. “Ne oldu, nasıl yani, ben ne anlarım senin telefonundan, niye kilitlendi?” diye olayı öğrenmeye çalışırken, kilitlenen telefonu elimde buldum. “Neresine dokundum, hangi tuşuna bastım bilmiyorum, sesli programı açmışım. Kapatmaya çalıştım ama kapatamadım. Üstelik şifresini de bu işlemleri yapmaya çalışırken yanlış girmişim. Ne olur yardım et bana. Aç şu telefonu” dedi telaşlı arkadaşım. Telefon Android işletim sistemiyle çalışıyordu ve ben daha önce hiç kullanmamıştım. “Ben Iphone kullanıyorum, daha önce hiç Android kullanmadım. Hiç anlamam ki” dedim. Çaresizce tekrarladı. “Anlarsın ya, ne olur bir bak şuna” dedi.
Parmaklarımı alışkanlıkla menülerin üzerinde gezdirmeye ve çift tıklamaya başladım. Bana yabancı menülerdi ama bir yandan da benzerlikleri vardı benim telefonumla. O sırada aklıma Android telefon kullanan bir arkadaşım geldi. Hemen onu aradım ve durumu anlattım. “Şuraya tıkla, geri dön, yukarı çık” derken önce telefonun kilidini açtım arkadaşımın yönlendirmesiyle, sonra da “ayarlar” menüsüne gidip TolkBack’i kapattım. Kör arkadaşıma teşekkür edip telefonu kapattım. Sesli programını kapattığım telefonu da sahibine verdim. Büyük bir sevinç ve çokça teşekkürle yanımdan ayrıldı gören arkadaşım.
Şimdi dostlar bu olayda kim eksik? Konuşan telefonu kullanamayan gören arkadaşım mı, yoksa erişilebilir olmayan yani ekran okuyucusu olmayan telefonu kullanamayan ben mi? Hiçbirimiz değil aslında. Gördüğünüz gibi tek fark neye ihtiyaç duyduğumuz ve bireysel özelliklerimize uygun şekilde oluşturulmayan yaşam koşulları. Bir arkadaşım benzer bir sorundan dolayı öfkelenip telefonunu elinden fırlattığını söylemişti. Kör birinin karşıdan karşıya geçerken sesli ışıkların çalışmaması, bindiği otobüste sesli anonsun devre dışı olması durumunda duyduğu öfkeye benzemiyor mu? Sorun aynı. Mevcut koşulların, bireysel farklılıklar gözetilmeden oluşturulmuş olması. Örneğin iş yerinize giderken tüm yönlendirmeler görsel değil, Braille yazılmış olsun. Hiçbir şekilde işaretler ve görsel haritalar olmasın. Bu durumda kim eksiktir? Kör kişi sesli ve Braille haritalarla dilediği gibi ve özgürce dolaşsın sokaklarda. Ya da şöyle diyelim; hiç dilini bilmediğiniz bir ülkeye gittiniz, konuşmalardan ve yazışmalardan da doğal olarak hiçbir şey anlamıyorsunuz. Eksik mi oldunuz? Cevabım tabii ki “Hayır.” Sizin ihtiyacınız olan şey, sadece bir tercüman ya da o topluluktaki insanların birbirinin dilini öğrenmesi. Aynı senaryoyu yeti farklılığı üzerinden kuralım. Körlerin çoğunlukta olduğu bir toplumda diyelim ki ışık kullanılmıyor. İlgili yere ilk kez giren bir gören, karanlıkta bocalayacaktır. Bu durum, onu “eksik” kılmaz. Yani “Körler Ülkesi” kitabında olduğu gibi körlerin egemenliğindeki bir toplumda görenler eksik ve anormaldir. Oysa “anormal” diye bir şey yoktur ve kimse eksik değildir. Gören birisine göre tasarlanmış bir telefonu, kör birisi kullanamadığında “eksik” değildir. Tıpkı o telefon, ekran okuyucu moduna geçtiğinde onu kullanamayan görenin eksik olmadığı gibi. Bazen yanlışlıkla basılan tuşlar, dakikalarca yapılan anlatımlardan daha eğitici olabiliyor demek ki. Ne diyelim, teknoloji güzel şey.