Toplam Okunma 0
Görselde, havuzda yüzen, kolluk takmış, sarı saçlı ve mavi gözlü küçük bir çocuk görülüyor. Çocuk gülümsüyor ve etrafa su sıçratıyor. Arka planda bulanık yeşil bitkiler ve pembe çiçekler var. Görsel neşeli ve aydınlık bir havuz sahnesini yansıtıyor.

            Yeni bir sayıda yeni bir yazıyla merhaba değerli okur. Bir yanımız yanan ormanlarımızla yangın olsa da bir yanımız serin sulara hasret… denizin maviliğinin karşı konmaz çağrısını ruhumuzda derinden derine duyduğumuz şu günlerde kimimiz tatil yollarında kimimiz ise tatil planları yapıyor. Ben de her yaz ruhunda bu çağrıyı duyan bir baba olarak bu yazımda kızımızla sudaki maceralarımızdan damıttığım deneyimlerimden söz etmek istiyorum.

 

            Yazın ayak seslerini duyuran günler gelince bizim kızçede başlar suya atlama heyecanı. Hoş, şubatın soğuk günlerinde de “Baba, havuz ne zaman açılacak? Ne zaman yüzeceğiz?” sorularıyla karşılaştığım az değildir. Şubatta suya ne zaman kavuşacağını sormasından bizim miniğin yüzmeye ne kadar meraklı olduğu anlaşılsa gerektir.

 

            Mısra’nın havuz ve denizle tanışması bir yaşının ilk günlerine rastlar. İlk olarak evimizin bahçesindeki havuzda birlikte suya girmeye başladık. Havuza ilk girişleri biraz tedirgin oldu. Su soğuktu, çoktu. Bu da bizim miniği ister istemez tedirgin etti. Havuzda rahat eder düşüncesiyle rengarenk, üzerinde gölgeliği olan, bacaklarını içine sokabileceği, kenarları simit şeklinde şişen bir oyuncak aldık; ancak bizimki bu şişme tahta pek yüz vermedi. Havuzda prenses değil süvari olmak istiyormuş meğer hanımefendi. Süvari dedim çünkü bugünlerde en sevdiği aktivite, şişme eşeğiyle havuzun etrafında bir zafer turu atıp atını pardon eşeğini suya sürmek. Sonuç tabii ki belli. Büyük bir “floşşş” sesi ve bizim kızın zevk çığlıkları… hazret şişme tahtını beğenmeyince biz başladık kara kara düşünmeye. Ne yapsak ne etsek de bu hanımefendiyi suda rahat ettirsek diye. İmdadımıza bir arkadaşımızın önerdiği kolluklar yetişti. Bu kolluklar, içinde yuvarlak bir sünger olan, kola takılınca şişirilen oldukça güvenli kolluklarmış. Biz de kullandıkça konforunu anladık. Bizimki kollukları sayesinde güvenle suyun üzerinde durabildiğini anladıkça aramıza okyanuslar olmasa da havuz parçaları girmeye başladı. 

 

Elbette ilk sene kendisi kolluklarını takıp cumburlop suya atlamıyordu. Hazreti suya ben indiriyordum. Bunu da şöyle yapıyordum: Suya önce ben giriyordum. Bin bir dil dökerek sonra da miniğimi kucağıma alıp suya sokuyordum. Bu ilk suya girişlerde miniğinizle yüz yüze olmanın, vücutlarınızın temas etmesinin miniğinizi güvende hissettirdiğini ve alışma sürecini kolay atlatmasında etkili olduğunu düşünüyorum.

 

Geçen sene “ Birlikte Gezelim Miniğim “ başlıklı yazımızda biraz bahsettiğimiz bebek arabası, sırt çantaları ve toplu taşımayla İzmir’in bir ucundan öteki ucuna tekne turuna gidişimizin tekneden denize iniş kısmından burada bahsetmek sanıyorum iyi olacak. O zorlu yolun sonunda ertesi gün bizi tura çıkaracak tekneye binip denize gireceğimiz ilk koya demirlediğimizde bizim kızçenin denizle tanışma vakti de gelmişti. Hızır kolluklarımızı takıp denize girmeye hazır olunca ben, teknenin merdivenlerinden denize girdim. Annesi yukarıda Mısra’yı tutuyordu. Merdivenlerden inip kendimi güvene alınca, annesi Mısra’yı suda olan bana uzattı. Bizimki suyun hareketli olmasından ve Sığacık taraflarındaki koyların sularının soğuk olmasından bir anda suya dair bütün sempatisini kaybedip ortalığı velveleye verdi. Denizle kısa süren bu selamlaşmadan sonra o gün bir daha denize girmedi. Bu noktada miniklerini ilk defa denize sokacak anne ve babalara, denize sığ, hemen derinleşmeyen ve denizin olabildiğince az dalgalı olduğu, suyun soğuk olmadığı yerlerden girmelerini önerebilirim. Böylece bizim gibi bir süre deniz korkusuyla uğraşmazlar.

O yaz sanıyorum Mısra bir daha denize girmedi, Havuzda suyla yarenlik etmeyi sürdürdük.

 

Ertesi yaz, Kuşadası’nda bir otelde tatil yaptık. Mısra’nın denizle asıl tanışıp kaynaşması orada oldu. Kumla oynamayı, kumdan kaleler yapmayı, gelen bir dalgayla yaptıklarının ardından bakakalmayı orada öğrendi. Ben de Mısra’yla denizde oynamayı orada öğrendim. O tatilde öğrendiğim şeylerden biri de ilk kez denize giren miniğimizin yüzünün dalgaya doğru değil dalganın gidiş yönüne yani kıyıya bakmasının ona kendini daha fazla güvende hissettirdiğidir. 

 

Buraya kadar ben ve Mısra diye anlatsam da bütün bu süreçleri yaşarken ayrılmaz parçamız, Mısranın annesi, benim canım yârim hep yanımızdaydı. Kendisi suya dair bütün korkularına rağmen Mısra’nın suyla iyi ilişkiler kurması için her zaman su maceramızın içinde oldu. Özellikle denizde ailece olmak, annesinin ve babasının yanında olması ona kendini güvende hissettirdi. O yaz denizde Mısra’yla oyunlar oynamaya başladık. Annesiyle aramızda belli bir mesafe bırakıp Mısrayı suyun yüzünde bir deniz topu gibi birbirimize iterek göndermek Mısra’nın en keyif aldığı oyunlarımızdandı. Mısra’nın ve benim vücutlarımız arasındaki mesafe böyle oyunlar sayesinde gitgide açılmaya, onun sudaki özgüveni artmaya başladı.

 

Ertesi yaz havuzda da denizde de Mısra artık kendine daha çok güveniyor, bizden belli bir mesafeye kadar uzaklaşıyordu. Aramızda mesafe oluşunca bizim de Mısraya dokunarak onu kontrol etme ihtimalimiz ortadan kalktı. Biz de suda iletişimi kaybetmemek için sürekli şarkılı türkülü oyunlar oynayarak Mısra’nın daima ses çıkarmasını sağlayarak onun nerede olduğunu hep bildik. Bu andan itibaren denizde de havuzda da kendinizin ve miniğinizin konumunu bilmek önemli kanımca. Ben kendi konumumu saptayabilmek için denize veya havuza girmeden önce karada kendime sabit bir ses noktası belirliyorum. Rüzgârın esiş yönüne bakıyorum. Güneşin yaklaşık konumunu belirliyorum. Bütün bu verilerle de denizin ve havuzun hangi noktasındayım yaklaşık olarak tespit edebiliyorum. Sanırım herkes buna benzer metotlarla sudaki konumunu bilmeye çalışıyordur. Bence sudaki konumunu bilmek suda daha güvenli bir vakit geçirmek için önemli. 

 

Bizim kızçe işte suda böyle tecrübeler edindi ve bize de edindirdi. Şimdi bahçedeki havuzda kendisi ve iki erkek arkadaşıyla birlikte havuz çetesi kurdular. Bizim Benjamin adını verdiğimiz her türlü kahrımızı çeken eşeğiyle havuzu birbirine katıp şen şakrak sesleriyle bahçeyi inletiyorlar. Bana da oyuncak muamelesi yapmadıkları zamanlarda kenardan keyifle onları dinlemek düşüyor. 

 

Birlikte geçirdiğimiz beş yaz boyunca suda olmaya dair benim, eşimin ve kızımın birlikte edindiğimiz deneyimlerden bir parça sunmaya çalıştım. Umuyorum bizim edindiğimiz deneyimler, bu yıl ilk defa kendini ve miniğini maviliklerin enginliğine bırakacakların zihinlerindeki soru işaretlerinin karanlığına bir tutam ışık olur. O vakit hoşça bakarken zatınıza deniz, kum ve güneş üçlüsünden fırsat bulup yeni bir sayıda buluşuncaya dek bizi okumaya devam edin anacım!


Sesli Dinle

Yorumlar

Bu yazı için henüz yorum yok.